[Aşağıdaki yazı Köz gazetesinde 2001 yılı Haziran ayında yayımlanmıştır.]
1 Mayıs Reformistlerin Bayramı Olmadı
YASAL reformist partilerin ve de kimi devrimci çevrelerin 2001 1 Mayısında işçi sınıfının kriz gündemiyle alanları dolduracağı, alanlardan işçi sınıfının krizin faturasını ödemeyi red edeceği mesajının verileceği beklentisi ne yazık ki hüsrana uğradı.
«İşçi sınıfı Dervişlere yanıtını 1 Mayısta verecek» diyenler de, «krizin faturası kapitalistlere» diyenler de 2001 1 Mayıs alanında kendi taşıdıklarından başka bu şiarları dile getirecek işçi bulamadılar. Zira sendika bürokratları Tandoğan meydanında esnaf örgütlerinin başındaki kardeşlerinin başına gelenlerin kendi başlarına gelmemesi için temkinli ve tedbirli davranmışlardı. Kriz koşullarının işçilerin kendiliklerinden sokağa dökülmesine yolaçabileceğini zannedenler bu nedenle aradıklarını bulamadılar. Sıfır zamlı toplu sözleşme önerileri karşısında pazarlık yapmakla meşgul olan sendika bürokratlarının işçileri alanlara taşıyamayacağını ve taşımak istemeyecekleri zaten 14 Nisan eylemlerinde görülmüştü. 1 Mayıs gününde de Bayram Meral, İstanbul mitinginde evsahibi konumunda olduğu halde, Ankara’da patronlara zaten gerçekte enflasyon ve devalüasyon koşulları altında sıfırın altında bir teklif olan %20 + 5’lik kısmını patronlara ikram etmekle meşguldü. Bu koşullarda, işçiler 1 Mayıs alanına dolsalardı da sendika bürokratlarını yuhlamaktan krize dair şiarlara sıra gelip gelmeyeceği de ayrı bir tartışma konusudur. Ama içinden geçtiğimiz dönemde ferahlatıcı bir tablo oluşturacak olan bu olasılık da gerçekleşmedi. İşçi sınıfı diye sadece sendikalı bir avuç işçiye gözünü dikmiş olan çevreler gözünü diktiği bu bir avuç sendikalı işçilerin alana bile gelmediklerini, kendilerini sembolik sendika kortejlerinin CHP ve İP’in arasında buluverdiler. Hepsinden daha kalabalık olan ise, herkesin uzun zamandır küskün olduğu HADEP kortejiydi. HADEP korteji de eski günlerini, kitleselliği bakımından hatırlatsa bile, duruşu ile yeni uysal çizgisine uyum sağlamıştı.
1 Mayıs’a Katılan İşçilerin Çoğunluğu Devrimci Kortejlerin İçindeydi
Öte yandan İstanbul’daki 1 Mayıs mitingine gelen işçilerin ağırlıklı bir kesiminin de tercihlerini devrimcilerin kortejlerinden yana koymaları, bu kortejler içinde yürümeleri dikkat çekiyordu. Partizan, İşçi Köylü, HÖP kortejlerinin önceki mitinglere kıyasla daha kalabalık oluşu; büyük ölçüde sendikaların, özellikle KESK kortejlerinin nispeten hafiflemiş olmasının bir işaretiydi.
Kürsü civarında erkenden yer tutmak üzere hazırlık yapmayan devrimcilerin oluşturdukları kortejlerden tok bir biçimde yükselen şiarların da sermayenin kriz ile ilgili olmadığına tanık olundu.
Alanın diri ve ağırlıklı bir kesimini oluşturan devrimciler bu 1 Mayıs’a ağırlıklarını her zamankinden fazla koydular. Devrimcilerin alana taşıdığı gündem ise, 50 örgütlü devrimcinin devrim için öldüğü zindan direnişleriydi.
Doğrusu kürsü etrafında yer tutarak burada bir siyasal müdahalede bulunmayı hesaplayanların hazırlıkları da farklı bir yönde değildi. Ama sonuçta beklenen işçi katılımı gerçekleşmediği için aynı gündemi önemseyen devrimcilerin güçleri bütün 1 Mayıs alanı içerisinde dağınık ve örgütsüz bir biçimde yayıldı.
F tipi gündeminin 1 Mayıs alanlarında öne çıkması şaşırtıcı olmamalı çünkü devrimciler için de, işçi sınıfı için de bugünün esas gündemi budur. F tipi sopası salt devrimcilere değil işçi sınıfına da yöneliktir; daha doğrusu devrimcilere yönelen saldırı, işçi hareketinin devrimci bir yönelişe girmesini engellemek içindir. Bu meselenin işçi sınıfına anlatılamamış olması bu gerçeği değiştirmez. Nitekim İstanbul mitinginde olduğu gibi Türkiye çapına yayılan bütün 1 Mayıs eylemlerinde az çok öne çıkan ana konunun cezaevleri gündemi olması ve bu gündemin kriz gündeminin önüne geçmesi tas tamam bunu göstermektedir. Ama aynı tablo sadece işçi sınıfının değil, devrimcilerin de gidişatı bu yönde olduğundan yeteri kadar emin olmadıklarını göstermiştir.
Devrimci örgütler 1 Mayıs alanına zindan direnişlerine taşımak konusunda tereddütsüz bir tutum almışlardır. Bununla birlikte, bu tutumun alanda örgütlü, planlı bir biçimde ve tek bir platformda ortaya konmasına yönelik somut bir gayret olmadığı ortaya çıkmıştır. Hatta öyle ki, cezaevlerinde ölüm oruçlarında siper yoldaşlığı yapan örgütler dahi alanda birbirlerinden ayrı ve koordinasyonsuz bir biçimde yeralmışlardır. Sadece bu olgu dahi 1 Mayıs 2001 mitingine ilişkin beklentilerin gerçekleşen tabloya yakın bir tabloyu içermediğinin bir kanıtıdır.
Öte yandan devrimci örgütler zindan direnişlerini 1 Mayıs alanına taşırken, daha önce kendi başlarına gerçekleştirdikleri eylemlerden (örneğin cenazeler ve başka protesto gösterileri) daha geniş bir kitleyi pankartlarının ardında toplayabildiklerini de ancak 1 Mayıs alanında görmüş oldular. Bir başka deyişle alana kriz nedeniyle daha çok örgütsüz işçinin geleceğini varsaydıkları için yanılanlar, bir kez de kendi kortejlerine beklediklerinden daha fazla kitlenin yığılmasıyla bir şaşkınlık yaşadılar. Doğrusu devrimcilerin kortejlerinin bu kadar kalabalık olacağı eğer önceden tahmin edilmiş olsaydı, büyük olasılıkla bu gücü daha etkili bir biçimde kullanmak yönünde somut hazırlıklar yapılırdı. Yok eğer devrimcilerin kortejlerinin bu kadar kalabalık olacağı önceden bilindiği halde aylardır devrimcilerin gündemini meşgul eden ve 1 Mayıs mitingine damga vuran zindan direnişleri konusunda ciddi bir sorumsuzluk olduğu tespit edilmelidir.
Devrimcilerin kortejlerinde yer alanlar oraya tesadüfen ve dışarıdan gelmiş insanlar değildi. Aksine devrimci kortejlerin disiplini ve ortak şiarlarla hareket etmesi bu kitlelerin oraya ait olduğu konusunda hiçbir kuşkuya yer vermeyen bir tablo oluşturmaktaydı. Ne var ki, aynı kitlelerin neden daha önceki eylemlerde kendilerini göstermeyip de Emek Platformunun 1 Mayıs mitinginde bir araya gelmiş olduğu konusu tek tek her devrimci örgütün kendi kendine sorup yanıtlaması gereken kritik ve ciddi bir sorudur. Bu soruyu devrimciler sorup yanıtlamasalar da 1 Mayıs mitinglerine tanıklık edenlerin, özellikle de tutsak yakınlarının kafalarının bir köşesinde bu soru daima yer tutacaktır.
Alana Ekonomik Kriz Değil Önderlik Krizi Damga Vurdu
Komünistler öteden beri bir devrimci önderlik krizi olduğuna dikkat çekmekte ve zindan direnişlerinin F tipi duvarlarının ardında tecrit oluşunun bu krizin çarpıcı bir ifadesi olduğunu vurgulamaktadır. Bir başka deyişle bu kriz hem yığınların bir devrimci önderliğe ihtiyacının artması ile hem de varolan devrimci örgütlerin (ki bunların çoğu devrimci bir parti misyonuna aday olduklarını yahut bu devrimci önderliğin ta kendisi olduklarını iddia etmektedirler) bu ihtiyaca yanıt veremeyişinde ifade bulmaktadır.
Bununla birlikte önceden değilse bile 1 Mayıs’ın ertesinde bu durumu öne çıkaran ve bunun gereği olan bir tutumu hedefleyen girişimlere uygun bir zeminin olduğu tartışmasız bir biçimde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle devrimcilerin bundan sonraki adımlarını atarken bu olguyu dikkate almaları gerçek güçlerini ve zayıf yönlerini gözönünde bulunduran bir tutum izlemeleri zorunluluktur.
Komünistlerin Birliğini Hedefleyenler Açısından 2001 1 Mayıs’ı
Komünistlerin parti birliğini hedefleyenler 2001 1 Mayıs’ına gelirken şunu söylemişti:
“2001 1 Mayısı hem sermayenin krizi ile artan kapitalist saldırıların altında gelmektedir; hem de cezaevlerindeki saldırılara karşı direnişin zindan duvarları ardında tecrit olmasıyla kendini apaçık belli eden devrimci önderlik krizinin damgasını taşımaktadır.
Bu koşullarda 2001 1 Mayısını «kurtarmak» mümkün değildir. Komünistlerin Birliğini savunanların böyle bir iddiası yok. 1 Mayısa son derece mütevazı hedeflerle gideceğiz. Bununla birlikte 1 Mayısları liberalizmin etkisinden kurtarmak, düzenin süsü ve bir istikrar etkeni haline gelmesini önlemek mümkündür. Hem 1 Mayısların dünya çapındaki tarihinden çıkartılan dersler; hem yaşadığımız topraklardaki mücadele geleneğinin dersleri; hem de daha önceki 1 Mayıslarda kendini gösteren dinamiklerin mevcudiyeti bunun mümkün olduğuna tanıklık etmektedir.”Komünistlerin birliğini hedefleyenler 1 Mayıs’a bu perspektifle ve bütün elverişsiz koşullara inat güçlerini arttırarak katılmışlardır. Ama aynı zamanda bu güçleriyle ne devrimci harekete yönelik, ne de bir bütün olarak 1 Mayıs eylemine yönelik bir müdahalede bulunamayacaklarının farkında olarak alanda yerlerini almışlardır. Ne var ki, bu «iddiasız» duruşun nesnel durumdan ziyade öznel nedenleri vardır. Komünistlerin birliğini savunanlar 98 1 Mayıs’ından bu tarafa kendilerini tanıtmak ve devrimci hareketin nezrinde «zedelenmiş bir itibarı» tamir etmekle yüzyüzedir. Bu nedenle komünistlerin birliğini savunanların 1 Mayıs öncesinde, 1 Mayıs’a dönük bir iddia taşımalarına elverişli olmayan öznel bir konumları vardı. Bununla birlikte 2001 1 Mayıs’ı bu noktada önemli bir mesafenin alınabileceğini göstermiştir. Aynı zamanda da komünistlerin birliğini savunanlar ile aynı iddiaya sahip çıktığını söyleyenler arasındaki ayrımların netleşmesi doğrultusunda 2001 1 Mayıs’ı önemli bir dönemeç olmuştur.
2001 1 Mayıs’ı Reformistlerin Bayramı Olmadı; Devrimcilerin Bayramı Olması İçin Her Türlü Olanak Mevcuttu
2000 1 Mayıs’ı «reformistlerin» bayramı olmuştu, 2001 1 Mayıs’ı bütün gayretlerine ve kriz koşullarının kendilerine hizmet edeceğini zannetmelerine rağmen reformistlerin bayram etmesine fırsat vermedi. 1 Mayıs vesilesiyle bayram edenler daha çok olaysız bir 1 Mayıs geçmesi sayesinde 2 Mayıs gününden itibaren ferahlayan burjuvazinin dolaysız sözcüleri oldu. 2001 1 Mayıs’ında devrimciler öne çıkmış olmalarına rağmen, bu 1 Mayıs devrimcilerin bayramı da olmadı. Zaten devrimcilerin bayram etmeleri için bir neden olmadığı da açıktır. Aksine devrimcilerin 1 Mayıs’a taşıdığı gündem zindan direnişlerinde yitirilenleri anmaktı. Bunun bir bayram havasında olmayacağı açıktı. Bununla birlikte 2001 1 Mayıs’ı son yıllarda reformistlerle devrimcilerin keskin hatlarla birbirlerinden alanda ayrılmasına son derece elverişli bir zemin olduğunu göstermiştir. Öyle ki reformistlerin başını çeken ÖDP korteji bile kendi içinde zindan direnişlerine duyarlı olanlar/olmayanlar biçiminde ikiye bölünmüşken; alanın en büyük kortejini oluşturan HADEP, F tipleri konusunda daha duyarlı davranmaya zorlanmaktayken, ve devrimciler 96 1 Mayıs’ından beri ilk kez bu kadar güçlü bir katılımla 1 Mayıs’a gelmişken; 1 Mayıs alanını açık seçik bir biçimde ikiye bölmenin koşullarının mevcut olduğu tartışmasızdır. İşte bu nedenle komünistlerin parti birliğini savunanlar 1 Mayıs öncesinde, 2001 1 Mayıs’ı için mütevazi ve «iddiasız»bir duruşu benimsemekle birlikte, ilerisi için iddialarını gizlememişlerdir:
“… Hatta bunun da ötesinde bu tarihten güç alan komünistleri buna mecbur etmektedir. 1 Mayısları burjuvazinin ve onun uşaklarının elinden kurtarıp, yeniden dünya işçi sınıfının uluslararası birlik mücadele ve dayanışma günü haline getirmek komünistlerin boynuna borçtur. İşte komünistlerin birliğini hedefleyenler bu konuda iddialıdır.“
Bu iddia komünistlerin parti birliğini savunanların sadece kendi güçlerine güvenerek öne sürdükleri bir iddia değildir. Bu iddianın asıl dayanağı işçi sınıfına ve yaşadığımız topraklardaki devrimci geleneğin mirasına olan güvendir.