[Aşağıdaki yazı Köz gazetesinde 2001 yılı Haziran ayında yayımlanmıştır.]
2001 1 Mayıs’ı için devrimci hareket 97, 98 deki 1 Mayıs eylemlerinde olduğu gibi ortak bir iddia ortaya koymadılar. Hatırlanırsa 1996 yılında 1 Mayıs alanının reformistler ve devrimcilerin birbirinden net bir biçimde ama kendiliğinden ayrıştığı bir dönemeç olmuş ve bu uğurda üç devrimci, polis kurşununa hedef olmuştu. Daha sonraki 1 Mayıslarda bu tablonun örgütlü ve planlı bir biçimde yeniden yaratılması yönünde girişimler olmuşsa da bu girişimler esas hedeflerine ulaşamamışlardı.
Bu yıllarda devrimci 1 Mayıs şiarıyla platformlar oluşturulmuş, düzenin, sendika bürokrasisinin çizdiği sınırların dışında ayrı bir kürsü yaratma hedefi güdülmüştü. 1998 1 Mayıs’ı bu hedefe en fazla yaklaşan deneyim olmakla birlikte aynı zamanda bu hedefin terkedildiği bir dönemeç oldu.
1999 ve 2000 1 Mayısları devrimcilerin önceki yıllardaki tutumu terketmeleriyle, özellikle de Kürt hareketindeki yönelişin açıkça ortaya çıkmasıyla birlikte sendika bürokratlarının ve reformistlerin giderek ağırlık kazandığı eylemler oldu. Son 1 Mayıs’a gelirken, iki yıldır bu manada somut bir iddianın olmaması, Mart eylemlerinin sönük geçmesi, F tipi eylemleri ve cenazelere katılımların düşüklüğü, bu 1 Mayıs’tan da devrimci bir çıkışın beklenmemesinde belirleyici olmuştur.
Kitle psikolojisini anlamada bu etkenlerin anlaşılır bir rolü olabilir; anlaşılmaz olan; F tipi hücre saldırısına karşı «içeride» ölümüne siper yoldaşlığı yapan devrimcilere inat «dışarıda» 1 Mayıs gibi bir günde bu direnişle ilgili olarak ortak bir tutumun alınamamış olmasıdır. Bu durum bu 1 Mayıs’a yönelik öne çıkarılması gereken önemli bir zaaftır. Böyle bir ortaklığın yaratılamamış olmasının sorumluluğu devrimci ve komünist hareketin tümünün omuzlarındadır. Çünkü böyle bir ortak tutumun zemininin mevcut olduğu alanda haykırılan ve eyleme rengini veren temel şiarların ortaklığıyla kendini tartışmasız bir biçimde belli etmiştir.
Devrimcilerin önceden kestiremediği bu durum alanda ortaya çıkmış ve fakat buna müdahale yapılamamıştır. Eylem alanına, gündemine devrimcilerin damga vurmasına rağmen ayrı bir kürsü ve bağımsız bir eylem ortaya konamamıştır. Bir an için şöyle bir tasavvur yapmak pekala mümkündür; eğer devrimciler 97-98 1 Mayıslarında olduğu gibi bir duruşu gerçekleştirebilmiş olsalardı, İstanbul’daki 1 Mayıs mitingine katılan kitlenin hatırı sayılır bir bölümü tek bir noktada ve ortak bir tutumda buluşmuş olurdu. Öte yandan alanın geri kalan kısmını işgal edenler (hiç değilse ÖDP’nin yarısı ve HADEP kitlesi) böyle bir bağımsız tutuma duyarsız kalamayacak konumdaydılar. Geri kalanların da bulundukları yerden çok hoşnut kalmayacakları açıktır. Kaldı ki komünistlerin birliğini savunanların mütevazı bir örnek olarak yaptıkları gibi, 1 Mayıs mitingine civardaki emekçi semtlerinden yürüyerek çıkmanın önünde de bir engel yoktu. 1 Mayıs alanından buralara topluca geri dönmenin önünde bir engel olmadığı da açıktır. Ne var ki devrimci hareket bu olasılığı hesabeden planlı bir tutum gösterememiştir. 2 Mayıs gününden itibaren düzen savunucularının rahat bir nefes almasının ardında bu olasılığın gerçekleşmemesinden doğan ferahlama vardır.