[Aşağıdaki yazı Köz gazetesinde, 2000 yılı Mayıs ayında yayımlanmıştır.]
1 Mayıs’ın tatil günü olması için kampanya yürütenlerin reformizmi de en devrimci olduğu sanılan sendika platformlarının ve reformist partilerin devletin korporatist projelerinin güdümüne girmesinden bağımsız değildir. Bu anlayışa göre işçi sınıfı kendi dar ekonomik hedefleri dışında siyasal mücadele de vermelidir. Siyasal mücadelenin bir kolu bağımsızlık uğruna mücadele vermekse bir diğer kolu da örgütlenme özgürlükleri ve diğer demokratik hakları kazanmak için mücadele vermektir. 1 Mayıs’ın tatil günü olmasını talep etmek ve bu hedef doğrultusunda kitlelerin enerjisini seferber etmek de işçi sınıfına siyasal bilinç kazandırmanın önemli bir adımı olarak görülmektedir böylelikle. Reformistlere göre bugün için sınıf hareketi böylesi bir talebi burjuvaziye kabul ettirecek güçte değildir. Ancak bu talep meşruluğu yüzünden işçi sınıfı tarafından kolaylıkla benimsenecek ve onun burjuvaziye karşı mücadelesini büyütecek bir taleptir. Bu bakımdan da devrimci bir talep olarak kabul edilir.
Bugün 1 Mayıs’ın tatil olması için imza kampanyaları yürütmeyi yukarıdaki gibi gerekçelendirenler işçi sınıfının gündelik talepleriyle–devrim mücadelesinin arasındaki ilişki konusunda kökten yanlış fikirlere sahiptirler. Devrim mücadelesi reformların tek tek ya da topluca kazanılmasıyla yahut egemenlerin bu reformların gerçekleşmesi konusunda köşeye sıkıştırılmasıyla büyütülmez. Aksine işçi sınıfının reformlar uğruna mücadelesinden söz etmek bile bir sürü belirsizlikleri ve olası yanlışlıkları taşıyan bir ifadeyi kullanmaktır. Komünistler hiçbir zaman işçi sınıfı adına, kimi kötülüklerin ıslah edilmesi anlamında, reform taleplerinin savunuculuğunu yapmazlar. İşçi sınıfının kendi maddi ve manevi durumunu koruması için acil ihtiyaç duyduğu kimi gündelik talepleri vardır. İşçi sınıfı bu talepler uğruna mücadele eder ya da mücadele etmeye potansiyel olarak hazırdır. Devrimci partinin görevi bu taleplerle devrim mücadelesi arasındaki bağı kurmaktır. Bu talepler uğruna yükseltilen mücadelenin önünü kesmek için çeşitli reformlar yoluyla tavizler vermeyi düşünmek ise işçi sınıfı devrimcilerinin değil burjuvazinin görevidir.
1 Mayıs’ın tatil günü ilan edilmesi talebine bu perspektiften bakıldığında tatil günü talebini yükseltenlerin sorunu proletaryanın değil burjuvazinin konumundan ele aldığını görülür. Soruna eğer proletaryanın konumundan ve onun siyasal bilincini yükseltme kaygısıyla bakılsaydı «1 Mayıs’ta Çalışmıyoruz!» sözleriyle ifade edilebilecek bir mücadele örmek için çabalanırdı. Bir talebin meşru olup olmadığı da onun egemenler tarafından ne denli makul karşılanıp karşılanmadığından bağımsız olarak o talebin ne derece kitlesel savunulduğuna bağlı olduğuna göre, böyle bir durumda örülen mücadelenin sağlamlığı oranında talebin meşruiyeti de sağlanmış olurdu. Ancak böyle bir mücadeleyi örmenin ön koşulu da sınıf içerisinde devrimci bir çalışma yürütebilecek parti hücrelerine sahip olmaktır. Oysa bu hücreleri kurmaya gücü ve niyeti olmayan reformistler, 1 Mayıs’ta iş bırakma talebi yerine tatil ilan edilme kampanyaları üzerine yoğunlaştıklarında çalışmalarının merkezine burjuvaziyi oturmaktadırlar. Böylelikle hem işçi sınıfı içerisinde devrimci bir çalışma yürütmenin zahmetinden kurtulmakta hem de burjuvaziye işçi sınıfının olası bir devrimci enerjisini nasıl sönümleteceği hakkında akıl vermektedirler. Zaten reformistler tam da bu iki neden yüzünden reformist olarak adlandırılmayı hak etmektedirler.
Bununla birlikte, 2000 yılının 1 Mayısı’nın öncesinde ve sonrasında, sınıf mücadelesinin nesnel konumu hiç de işçi sınıfına kimi toplumsal kazanımlar sağlayacak bir durumda değildir. Sınıf cephesindeki açık örgütsüzlük herkes tarafından gözlemlenebilir bir olgudur. Sınıf mücadelesinin devrimcilerin taraf olmaya muktedir olduğu bir öznellik değil devrimcilerin hareket alanını belirleyen bir nesnellik olarak kabul edilmesi de bizatihi bu durumun bir göstergesi sayılmalıdır. Sınıf mücadelesinin böyle bir durumda olduğu zamanlarda reform talepleri ancak ve ancak burjuvazi tarafından yükseltilebilir; o da sermaye düzenini kökleştirecek daha azgın saldırıların yolunu düzlemek için. 1 Mayıs’ın tatil günü ilan edilmesi de önümüzdeki dönemde istikrar projelerini bir bir hayata geçirmeye ve bunları Kopenhag kriterlerine uygun bir hale sokmaya çalışan burjuvazinin gündemine girecektir. Amaç bellidir 1 Mayıs’ın içi boşaltılsın, bir kavga günü olmaktan çıkartılıp iyiden iyiye iç boş resmi bir bayram günü haline getirilsin. Böylelikle resmî Nevruzla birlikte devletin kutladığı bayramların sayısı dörtten altıya çıksın.