[Aşağıdaki yazı Komünist Köz gazetesinin 2010 Nisan sayısında yayımlanmıştır.]
Bundan 162 sene önce 1848 Şubatında, Fransız proletaryası seçim reformu tartışmaları arasında cumhuriyet ve demokrasi taleplerini yükseltmiş ve Avrupa’da o güne kadarki en büyük devrim dalgasının ateşini yakmıştı. 1848 devriminde Cumhuriyet talebinin en ateşli savunucusu olan Fransız emekçileri yenilgiye uğradı uğramasına, ancak aynı işçi sınıfına ve onun öncüsü komünist devrimcilere eşi bulunmaz dersler bıraktı. 1848 devrimleri, işçi sınıfının demokrasi talebinin devrim mücadelesindeki kilit rolünü, burjuvazinin özgürlük ve demokrasi mücadelesini sadece kendi çıkarlarına hizmet edecek kadar savunabileceğini, özünde bu mücadelenin asıl savunucusu olan emekçilere ve onların örgütlenmelerine karşı gözünü kırpmadan saldıran ve karşı devrimci cephede koşulsuz bir şekilde yer alan bir sınıf olduğunu komünistlere açık bir şekilde göstermiştir.
1848 Devrimlerinin Fitili: Fransız Proletaryasının Demokrasi Mücadelesi ve Şubat Devrimi
İşçi sınıfının demokrasi mücadelesinde 1848 devrimleri bir dönüm noktası olmuştur. Fransa’da başlayan devrimci ayaklanış bir aydan daha kısa bir sürede Avusturya, Macaristan, İtalya, Almanya ve İsviçre’ye sıçramış, İspanya, Danimarka ve Romanya dâhil olmak üzere Avrupa’nın büyük bir kısmını sarmıştır. 1848 devrimleri Avrupa ve dünya tarihi için o kadar önemlidir ki bazı burjuva tarihçileri “dünya hiç bir zaman bir dünya devrimine bu kadar yakın olmamıştır” demişlerdir.
Tüm Avrupa’yı saran bu devrim dalgasının fitilini yakan olay ise Fransa’daki Şubat devrimidir. Şubat devrimi cumhuriyet ve demokrasi mücadelesinin gerçek savunucusunun emekçiler olduğunun, özellikle burjuvazinin artık tümüyle karşı devrimci kampta yer aldığının, monarşiyi yani kralı karşısına alma niyetinin ve cesaretinin hiç bir şekilde bulunmadığının, ilk fırsatta tüm silahlı güçleriyle beraber cumhuriyetin gerçek savunucusu olan proleter devrimcilere ve sınıf düşmanlarına yani işçi sınıfına saldıracağının en açık kanıtı olmuştur.
1789 Fransız Devrimi’nde de kendisini göstermeye başlayan bu gerçekler, 1848’de kör gözün bile göreceği kadar aşikardır. Arkasında cumhuriyet talebiyle hareketlenen kitlesel bir proleter ayaklanması varken gerçek yüzünü gösteremeyen burjuvazi, 1848’de proleter devrimcileri ve ayaklanan işçi sınıfını ezer ezmez, karşı devrimci monarşiyle masaya oturmuş, meşruti bir monarşi için pazarlık etmeye çalışmış ve monarşinin ve burjuvazinin farklı akımları arasındaki it dalaşının sonunda da layığını bulmuştur.
1848 devrimlerinin yenilgisinin derslerini dikkatle çıkaran Bolşevikler, Ekim devrimine bu derslerin deneyimini kuşanarak hazırlanmışlardır.
1848 Şubat Devrimi’ne Uzanan Süreç
Fransa’da, 1830 Temmuz devriminden sonra burjuvazinin tefecilikle zenginleşen kanadı siyasi iktidarı ele geçirmiş, 10. Charles’i tahtan indirerek, Orleans dükü Louis Philippe’i Fransız kralı ilan ettirmişti. Mali sermayeye bağımlı Louis Philippe’in hanedanlığı döneminde burjuvazinin bu kanadı iyice palazlandı. İktidarın baş muhalefetiyse, sermayenin diğer kanadı, yani iktidardan yalnızca ufacık bir pay alabilen sanayi burjuvazisiydi. İşçi sınıfı, küçük burjuvazi ve köylülük ise tamamen iktidar dışıydı.
Mali sermayeye ve onun güdümündeki iktidar karşısında zaten varolan hoşnutsuzluğa yaşanan hasat bereketsizlikleri ve ekonomik kriz tuz biber ekti. İktidar karşıtı hoşnutsuzluk yer yer başkaldırılara sebep oldu.
1830’dan 1848’e kadar geçen sürede işçi sınıfı Louis Philip iktidarına karşı olan tepkisini daha şiddetli ve örgütlü bir şekilde dile getirmeye başlamıştı. 1831 ve 1834 yıllarında Lyon’lu işçiler “ya çalışarak yaşarız ya da dövüşerek ölürüz” sloganı altında, patronların önceden anlaştıkları ücretlere uymadıklarını söyleyerek ayaklanmışlardı. Bu ayaklanmalar şiddetli bir şekilde bastırıldı ancak işçiler yardımlaşma derneklerinde örgütlenmeye devam ettiler. 1848’e uzanan süreçte işçi hareketleri bir yükseliş dönemindeydi. Bu dönemde, Fransa’da pek çok devrimci örgüt de kurulmuş ve Louis Philip monarşisine karşı bir mücadeleye girişmişti. Hakikatin Dostları, Halkın Dostları, İnsan Hakları Derneği, Aileler Derneği, Mevsimler Derneği gibi dernekler – pek çoğunun kuruluşunda Blanqui asli bir rol oynamıştır- 1831-1834 Lyon ayaklanmasında, 1834 ve 1839’daki Paris ayaklanmalarında temel bir rol oynadılar, halkı barikatlara taşıdılar.
Keskinleşen Anayasa Tartışmaları ve Seçim Reformu Kampanyası
1848’e gelindiğinde düzen içi siyasi tartışmalar seçim reformu ve hükümdarın rolü gibi anayasa ilkelerinin gündemleri etrafında gelişen daha genel bir tartışma halini aldı. Burjuvazinin siyasi iktidardan pay almayan kanadında da Louis Phillippe monarşisine karşı muhalefet gitgide artıyordu. Bu grubun büyük çoğunluğunu, sözcülüğünü La National gazetesinin yaptığı cumhuriyetçi burjuvazi oluşturuyordu. Bu grubun taleplerinin merkezinde genel oya dayalı seçimlerin yapılması ve meclise karşı sorumlu bakanların olmasıydı. Bunun yanı sıra basın ve dernek özgürlüğü gibi toplumsal özgürlükler ve gelir vergisi konulması gibi talepleri de bulunuyordu.
İşçi sınıfı arasında da emekçilerin örgütlü mücadelesinin önüne setler çeken Louis Philippe iktidarına karşı muhalefet artıyordu. Sansürlerin artması ve işçilerin eylemlerinin kanlı bir şekilde bastırılması da işçi sınıfının kendisinin de yönetimde yer alacağı bir yönetim düzenine olan ihtiyacını daha açık seçik bir şekilde ortaya çıkarıyordu. 1848’e uzanan süreçte işçi sınıfı seçim reformu yapılması, sansürün kaldırılması, örgütlenme özgürlüğü, iş güvencesi, çalışma saatlerinin düşürülmesi, yeni iş alanları yaratılması, ve eğitim hakkı gibi talepleri daha net bir şekilde savunmaya başlamıştı.
1847’den başlayarak burjuvazi, küçük burjuvazi ve işçilerin de içinde bulunduğu muhalefet grupları “seçim reformu” sloganı etrafında birleşmişlerdi. Tefecilikle zenginleşen mali burjuvazi tarafından tahta geçirilen Louis Philippe döneminde sadece burjuvazinin en zengin kesimi ve soylular oy kullanabiliyordu. Burjuvazinin orta halli kesiminin, esnafların, işçilerin oy hakkı yoktu. Bu da mali burjuvaziye karşı bir muhalefet başlatan burjuvazinin diğer kesimleri için önemli bir sorundu. Louis Philippe döneminde Fransa’da erkek vatandaşların nüfusu (kadınların ve Fransız vatandaşı olmayanların oy kullanması o dönemde düşünülemiyordu bile) 9 milyondu. Bu kesim içerisinden sadece 100 bin zengin oy kullanma hakkına sahipti. İşte iktidara karşı farklı muhalefet gruplarını birleştiren seçim reformu kampanyası oy hakkının genişlemesini öngörüyordu.
Muhalefet Yasağına Karşı Örgütlenen “Akşam Ziyafetleri” ve Devrimin Patlak Verişi
Ancak dönemin yasak ve sansür koşullarında böyle bir siyasi kampanyayı yürütmek kolay değildi. Zira 1835 yılında kabul edilen bir yasa ile tüm halk toplantıları zaten yasaklanmıştı. Artan muhalefet dalgası karşısında 1847 yılında Louise Phillippe cumhuriyetçi ve demokrat bütün muhalefete toplantı yasağı getirdi. Muhalifler de halk toplantılarının, mitinglerin, ve eylemlerin yasak olduğu bir siyasi ortamda seçim reformu talebi etrafında kitleleri mobilize etmek için campagnes de banquets denilen akşam ziyafeti kampanyası düzenlendi. 1847 Temmuzundan 1848 Şubatına kadar tüm Fransa’da 17 bin kişinin katıldığı 70 akşam yemeği düzenlendi. Muhalif milletvekillerinin de katıldığı bu akşam yemeklerinde, Blankistlerin de içinde olduğu tüm muhalif gruplar bulunuyordu. Bu yemekler demokrasi talebinin dile geldiği kitlesel politik toplantılara dönüşüyordu.
19 Şubat 1848 günü düzenlenmesi planlanan ziyafet ve öncesinde yapılan yürüyüş hükümet tarafından yasaklandı. Bu yasağa karşın yemeğin 22 Şubat’ta düzenlenmesine karar verildi. Bu iktidara karşı alınmış fiili bir ayaklanma kararıydı. Yemek öncesi yürüyüş için meydanda toplanan kalabalığa ateş açılması sonucu yaşlı bir kadın ve bir işçi öldü. O gece halk silah satan dükkanları yağmaladı, devrimci örgütler halka silah dağıttı. Ertesi sabah istasyon, postane, Emniyet Müdürlüğü ele geçirilmişti, barikatlar kurulmuştu. Ulusal muhafızların çoğu halkın yanında yer aldı. Louis-Philippe hükümet değişikliği ile halkı oyalamaya çalışırken sokaktan Cumhuriyetin ilanı talepleri yükseliyordu. Louis-Philippe sonunda kaçtı. Saraya giren halk tahtı yaktı ve belediye meclisini ele geçirdi.
Devrimin Ardından Burjuvazinin Cumhuriyeti İlan Etmekteki İsteksizliği ve İşçi Sınıfının Duruma El Koyması
Halkın tahtı yakması ve meclisin işgalinin ardından muhalefet geçici bir hükümet kurmak için tartışmaya başladı. Muhalefetin ılımlı cumhuriyetçi kesimi ile içinde radikal cumhuriyetçi burjuvazi ve sosyalistlerin de bulunduğu ikinci kesiminin pazarlığı sonucunda, her iki grubun da temsilcilerinden oluşan bir geçici hükümet kuruldu. Belediye sarayına gelen hükümet temsilcileri büyük bir kalabalıkla karşılaştı: emekçi halk kitleleri sayesinde dört sosyalist ve işçi temsilcisi de hükümete girdi.
Devrimle kralı deviren toplumun farklı kesimleri bir uzlaşı sonucu geçici hükümeti kurmuştu. Ancak bu uzlaşının altındaki sınıf çelişkilerinin açığa çıkması çok zaman almadı. Bu çelişkilerin ilk örneği Cumhuriyetin ilanı konusundaydı. Geçici hükümette Cumhuriyetin ilanı konusunda yapılan tartışmalar sonucu şöyle muğlak bir karar verildi: “Geçici hükümet en kısa sürede halkın onayını almak koşuluyla Cumhuriyeti kabul eder.” Ayaklanan ve cumhuriyet isteyen Paris proletaryasının gücünden çekinen burjuvazi Cumhuriyet kararını ertelemek istiyordu, ve bahane olarak da bunu “tüm Fransa”nın oyuna sunmak gerektiğini öne sürüyordu. Sanki halk Cumhuriyet talebiyle kralın tahtını yakmamış gibi Cumhuriyet ilanı erteleniyordu. Ancak işçi sınıfı Cumhuriyet talebinin arkasında durmakta gecikmedi.
İşçi sınıfı Temmuz 1830’da yine Cumhuriyet talebiyle ayaklanmıştı ancak burjuvazi Louis Philippe’i kral ilan etmişti. 1848’de ise, Marx’ın deyimiyle bir “dalavereye” tekrar göz yumulmadı. Burjuvazinin cumhuriyet ilanını geciktirmesi üzerine işçi önderi Raspail, Paris proletaryası adına Belediyeye gitti ve Cumhuriyet’in derhal ilan edilmesini, aksi durumda gidip 200 bin işçinin başında geri geleceğini söyledi. Raspail’in geçici hükümete tanıdığı 2 saatlik süre dolmadan 25 Şubat günü Cumhuriyet ilan edildi.
Cumhuriyet işçilerin talebi ile ilan edilmişti. Ancak cumhuriyetin niteliği konusunda halen burjuvazi ve işçiler arasındaki anlaşmazlık devam ediyordu. Burjuvazi bir yandan işçi sınıfının kitlesel gücünden korkuyordu. Bu süreçte işçiler birçok ekonomik kazanım elde etti: 28 Şubat’ta işçilerin gösterileri sonucu herkese iş ve örgütlenme hakkı verildi. Çalışan sınıfların iş koşullarını araştırmak ve iyileştirmekle görevli olan Luxembourg Komisyon kuruldu. Günde on bin kişinin istihdam edildiği, işsizlik sorununa müdahale edilen ulusal atölyeler kuruldu. Çalışma saatleri Paris’te 10, taşrada 11 saate indirildi.
Genel Seçimler ve Kurucu Meclis
İktidarını sağlamlaştırma peşinde olan burjuvazi hemen genel oya dayalı bir seçime gidilmesini istedi. Burjuvazinin geçici hükümetteki temsilcileri proletaryanın gücünün sadece Paris’te olduğunu düşünüyor, bu nedenle de genel oya dayanan seçimlerin hemen yapılmasını ve kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak istiyordu. Ancak işçi yanlıları özellikle de işçi haklarının düzenlenmesi için kurulan Lüksemburg komisyonu geçici hükümette kalma ve seçimleri erteleme yanlısıydı. Nitekim seçimler iki ay ertelendi.
Şubat devriminin patlak vermesinden ilk seçimlerin yapılacağı döneme kadar geçen süre bir atalet, gereksiz bir bekleme dönemidir. Ne burjuvazinin cumhuriyetçi kanadı ne de işçi sınıfı bu dönemde iktidarını sağlamlaştıramamış ve kralın kaçışından sonra oluşacak olan cumhuriyetin niteliğini kendi kararlı eylemiyle belirleyememiştir. Bu sürede iktidarı ellerinden alınan aristokrasi ve mali burjuvazi ise Şubat devrimine bizzat katılmamış kitleler içerisinde, özellikle de köylüler içerisinde yoğun bir çalışmaya girişmişlerdi. Köylülere içerisinde bulundukları ekonomik sıkıntıların temelinin bu kargaşa ve işçi sınıfının bitmek bilmez talepleri olduğunu anlatıyorlardı. Yani seçimler yaklaşırken ezilen sınıfların ezici çoğunluğunu barından Fransız köylüleri ise, aristokrasinin ve mali burjuvazinin kuyruğuna takılıp karşı-devrim saflarına çekiliyordu.
Seçimler 23 Nisan’da yapılacaktı. 23 Nisan seçimlerine de hazırlık amacıyla 16 Nisan’da işçiler “emeğin örgütlenmesi” talebini yani “insanın insan tarafından sömürülmesinin kaldırılmasını” talep eden barışçıl bir miting düzenlediler ve taleplerini içeren bir dilekçeyi de hükümete sunmak istediler. Ancak ulusal muhafızlar bu gösteriye izin vermediler, gösteriyi şiddetli bir şekilde dağıttılar. Buna burjuvazinin diğer kanatları da ciddi bir tepki göstermediler. Seçimlerin yapılmasına bir hafta kala, seçimlere damga vuracak atmosfer görünmeye başlamıştı.
İşte, 23 Nisan’da gerçekleşen seçimler işçi yanlıları için tam bir yenilgi oldu. 900 temsilcilikten ancak 100’ünü işçi temsilcileri kazandı. Seçimler sonucu kurulan Kurucu Meclis’te 100 işçi temsilcisi vardı. Cumhuriyetçi burjuvazi 500, monarşi yanlıları ise 300 kişi ile temsil ediliyordu. Her ne kadar seçim sistemi nedeniyle Fransa’daki 200 bin işçinin sadece onda biri yani 20 bini seçim sandığına gidebilmiş olsa da, seçim mağlubiyetinin asıl sebebi bu değildi. Bunda en önemli pay köylülerin oylarının alınamamasıydı.
Şubat devrimi sonrası cumhuriyetin kurulmasını sağlayan Paris proletaryasıydı. Ancak cumhuriyetin geleceğine yön verecek olan, niteliğini belirleyecek olan ise Kurucu Meclis’ti ve meclisin büyük çoğunluğunu burjuvazinin temsilcileri oluşturuyordu. Kurucu meclis, Marx’ın da ifade ettiği gibi Şubat Devrimi’ne bir protesto süreciydi ve devrim sonrasında oluşan cumhuriyetin niteliğini tamamen burjuva ölçütlerine çekme gibi bir çabayı içeriyordu. Kurucu meclisin ilanıyla başlayan süreç işçi sınıfının devrim sonrası kazandığı hakların teker teker alındığı bir süreçti.
Kurucu Meclis yeni anayasa hazırlanıncaya kadar iktidarı elinde bulunduracak beş kişilik bir yürütme komisyonu seçti. İşçi sınıfı yürütme gücünden tamamen dışlanmıştı. Bu yürütme komitesi de ilk iş olarak mali krizi bahane ederek, işçilerin bulunduğu ulusal atölyelerin kapatılması talebini gündemine aldı ve bunu duyurdu.
Blanqui ve yoldaşları, Kurucu Meclis’in niteliğini açıkça gördükleri için hemen bir ayaklanma gerçekleştirdiler. 15 Mayıs’ta bu meclisin temsil ettiği cumhuriyetin proleteryanın özlemini çektiği bir cumhuriyet olmadığını ifade ederek barikatlara gittiler ve ayaklandılar. Ancak silahlanamamış işçi sınıfının silahlanmış düzen güçlerine karşı bu ayaklanması kanlı bir şekilde bastırıldı. Blankistler güç kaybetti ama bu tarihten sonra cumhuriyet taleplerinin ardına ulusal muhafızların dağıtılmasını ve işçi sınıfının silahlanmasını koymayı unutmadılar.
“Haziran Günleri” ve Burjuvazinin karşı devrimci cephede yer alışı
Burjuvazi, işçi sınıfına son darbeyi vurmak için düzenlediği oyunun bir parçası olarak kışkırtmalarına devam etti ve 22 Mayıs’ta ulusal atölyeri resmen kapattı. Aynı gün, başka seçeneği kalmayan işçiler, öndersiz ve plansız da olsa burjuvaziye karşı “ya ekmek ya iş” diyerek savaşın ilk silahını sıktı. 23 Haziran’da Paris’te barikatlar kuruldu.
İşçi sınıfından korkan burjuvazi işçi sınıfına karşı nihai saldırının gerçekleşmesi için iktidarı general Cavaignac’a verdi. Böylece Şubat devriminin son kalıntısı olan yürütme komitesinin tüm yetkileri de burjuvazi tarafından askerlere devredilmiş oluyordu. Cumhuriyete sırtını çeviren burjuvazi, devrimi beraber yaptığı proletaryayla bağlarını kopartmış, karşı devrimci yüzünü göstermişti.
Haziran günlerinde Blankistlerin önderliğinde işçiler ayaklandı. Toplam 50 bin asker ayaklanan işçilere saldırdı. 4 ila 15 bin arasında işçi öldürüldü, barikatlardan sağ kalanlar da kılıçtan geçirildi. Binlerce kişi hapse ve sürgüne gönderildi. 25 Şubat’ta yankılanmaya başlayan Paris proletaryasının Cumhuriyet çığlıkları ve devrim sona eriyordu.
Haziran ayaklanmasının bastırılmasıyla birlikte, işçi sınıfı siyaset sahnesinden çekilmiş oldu. Burjuvazi ise kendi içerisinde bir iktidar mücadelesine girişti, birbirini tasfiye etmeye başladı. Bu mücadele sırasında işçilere tanınan haklar teker teker ellerinden alındı. Öyle ki sonunda önce genel oy sistemi kaldırıldı, sonra da cumhuriyet tasfiye edildi. 10 Aralık’ta seçilen Louis-Napolyon Bonaparte, 1851’de gerçekleştirdiği darbe ile Cumhuriyetin yerine 2. İmparatorluğu ilan etti. Burjuvazinin bu gelişmeler karşısında kayda değer herhangi bir eylemli tepkisi olmadı. 1848 devrimleri, devrimcilerin ve işçi sınıfının devrim mücadelesinden uzaklaştırılmasıyla birlikte, söndü, kendi altını oyarak Napolyon’un imparatorluğuna teslim oldu.