(Bu yazı Proleter Devrimci KöZ’ün 2004 yılı Ocak ayında çıkan 15. sayısında yayımlanmıştır.)
22 Ocak 1946’da Kürdistan’da İlk Cumhuriyet Kuruldu
Kürdistanlılar «Binlerce Baharı Müjdeleyen O Kış»ı Unuttukları Müddetçe Özgürlüğe Hasret Kalacak
1946 yılının Ocak ayında, henüz emperyalist dünya savaşının dumanları tütmekteyken, İran Kürdistanı’na çetin bir kış geliyordu. O zaman Kürt ozanı Hajar o kış için «binlerce bahar bu tek kışın hizmetçisidir» dedi. Bu sözler, bu zahmetli kışın binlerce bahara gebe olduğu, binlerce baharın müjdecisi olduğu anlamında da yorumlanabilirdi.
Çünkü o kış günü Kürdistan topraklarında ilk Kürt cumhuriyeti bir kardelen gibi meydana geliyordu.
22 Ocak 1946’da insanın boğazına kadar kara battığı bir iklimde, İran Kürdistanı’ndaki Mahabad kentinin Çarçıra (dört ışık) meydanı hınca hınç dolmuştu. Meydanda yalnız erkekler ve çocuklar vardı; kadınlar da damlardan pencerelerden izliyorlardı meydanı.
Her tarafta kırmızı sarı yeşil renkli bayraklar dalgalanıyordu; Kürtlerin geleneksel olarak aşina olduğu bu renkler o gün bayrak olmuştu; hala da öyledir.
O gün Qazi Muhammed derme çatma bir kürsüye çıkıp, «Şu anda Özerk Kürdistan Cumhuriyeti kurulmuştur» diye başladığı konuşmayla ilk Kürdistan topraklarındaki ilk cumhuriyetin kuruluşunu ilan etti. Bayraklar o cumhuriyetin bayraklarıydı.
Qazi Muhammed 15 dakikalık konuşmasında bu cumhuriyetin kurulmasına verdikleri destekten dolayı SSCB’ye teşekkür etti. Kısa zaman önce yanıbaşlarında kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti ile dayanışma içinde olduklarını açıkladı. Bu konuşma meydanı dolduranların ateşledikleri tüfeklerle kutlandı. O sırada Azerbeycan Cumhuriyeti’nde de bu gelişmeyi selamlayan bir marş yankılanıyordu:
«Bol olsun herkesin ektiği bostan;
Yoldaş oldu Azerbaycan Kürdistan….»
Kürdistan Cumhuriyeti 330 gün yaşadı. Gerçi Mahabad’a çekilen bayrak o günden sonra çok daha geniş bir ölçekte, daha büyük kalabalıklar tarafından dalgalandırıldı; o bayrağın uğruna onbinlerce Kürt can verdi.
Ama Kürdistan’da ne önce ne de sonra o kadar yaşayan bir cumhuriyet olmadı. Kürdistanlılar bir tane özgür Newroz gördüler ikinciye yetişemediler…
1947 yılı Mart ayının son günüydü, sabaha karşı saat üçte, Qazi Muhammed, kardeşi Sadri Qazi ve amcası oğlu Seyfi Qazi, cumhuriyetin ilan edildiği aynı meydanda idam edildiler. 22 Ocak 1946’da hınca hınç dolu olan meydan 1947 Newroz’una bir hafta kala bomboştu. Qazi Muhammed ve yoldaşlarının yargılanması gizlice yapıldığı gibi idam cezası da gizlice infaz edilmişti.
Newroz Daha mı Önemli?
Kürtler, sadece kendi coğrafyalarında değil, bulundukları her yerde, uzun yıllardır hiç aksatmadan Newroz’u kutlarlar. Newroz’u bölgedeki başka halklar gibi, salt bir eski töre, Zerdüşt geçmişinin bir mirası olarak değil, demirci Kawa’nın zalim kral Dahok’a karşı mücadelesinin hatırına kutlarlar.
Ama ne Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ne de Qazi Muhammed’in idam edilişi aynı yaygınlıkta anılmamaktadır. Halbuki bunlar Kürtlerin siyasi tarihinin ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin dönemeç noktaları olduğu halde, Newroz-Kawa daha çok bir mitoloji konusudur.
Kawa ile birlikte anılan Newroz, yüzlerce yıl önce, Kürtlerin ataları arasında sayılan Medlerin Asur İmparatorluğu’nun bölgede kurduğu baskı ve şiddet rejimini yıkmasını anlatan bir tür efsanedir. Bu olayın günümüzle ve güncel siyasal kavramlarla bir ilişkisi olamayacağı açıktır. Modern sınıf mücadelelerinin tarihi ile Kawa efsanesinin belki tek tesadüfi benzerliği, Kawa’nın o zaman olması beklenebileceği gibi bir soylu veya hükümdar değil de bir demirci-emekçi olmasıdır. Bir kültür değeri olarak Newroz’un kutlanması gerekir ve elbette kutlanmalıdır.
Bir Newroz günü ile Kürt Demirci Kawa’nın mücadelesinin çakıştığı dönemde ne ulus ve ulusalcılık kavramları vardı, ne de Kürt, Kürdistan kavramları bugün büründükleri içerikle anılıyordu. Zaten o zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin hayali bile olmadığı gibi, Türk/Türkmen-Türkmenistan; Arap-Arabistan, Pers-İran gibi kavramlar da yoktur. Bu tarihsel (yani ezeli ve ebedi olmayan) kavramlar sonradan, Mahabad Cumhuriyeti’nin kurulup yıkıldığı çağda oluşmuştur.
Bu bakımdan,
Newroz’un öne çıkıp, Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin hatırlanmamasının sadece bir eksiklikle ve ihmalle izah edilemeyecek olan bir siyasi boyutu vardır. Emperyalizm çağında, bir ulusal sorunun kültür boyutunun siyasal boyutu geri itmesi bu sorunun çözümü yolunda ileri değil geri bir adım olarak görülmelidir.
Kürtler Kendi Devletlerini Niçin Paris Komünü Gibi Anmaz?
Kimileri Mahabad Cumhuriyeti’nin kısmi bir coğrafyada, kısa ömürlü ve aşiret önderliklerinin etkisi altında gelişmesine bakarak bu girişimi küçümser bir tutumu savunmaktadır. Oysa komünistler, Paris Komünü deneyimini Paris’le sınırlı oluşu nedeniyle; bu harekete blankistlerin ve anarşistlerin damga vurması nedeniyle; yahut Komün yönetiminin hataları yüzünden; veya ömrünün sadece bir ayla sınırlı olması nedeniyle küçümsemediler. Aksine onu hep aşmak zorunda oldukları bir eşik olarak kabul ettiler. Kürdistan’ın özgürlük mücadelesine öncülük etmekle yükümlü olan Kürdistanlı komünistler de Kürdistan’daki ilk cumhuriyete bu gözle bakmalı bu deneyimden kendilerine görev çıkarmalıdır.
Bütün zaaflarına ve kısıtlılıklarına rağmen, Paris Komünü 1917 Ekim Devrimi ile aşılıncaya kadar işçi sınıfının siyasal iktidarı fethetmesi ve sınıfsız toplumun yolunu açması doğrultusunda en ileri adım olarak anılmış ve savunulmuştu. Bu deneyimin aşılması da bu tutumu benimseyip sürdüren bolşevikler sayesinde olmuştur.
Bu bakımdan ulusal kurtuluş mücadelesini bir kültür sorunu değil, bir siyasal sorun (yani devletle ilgili bir sorun) olarak algılayan komünistler Mahabad deneyimine de bu gözle bakmalıdır.
Mahabad Cumhuriyeti Nesnel Koşulların Hediyesi Değil, Bilinçli Bir İradenin Ürünüydü
Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurulması, sadece tarihsel tesadüflerin değil, bilinçli bir siyasi tercih ve iradenin ürünü olarak görülmelidir. Bu cumhuriyetin yıkılması da tesadüfi ve konjonktürel etkenlerin eksilmesi ile değil, aynı iradenin zayıflaması, sürdürülememesi ile açıklanmalıdır. Bu kazanımın küçümsenmesi ve aşılacak bir eşik olarak görülmemesi de öznel ve siyasi nedenlerle ilgilidir.
Elbette Mahabad Cumhuriyeti’nin kurulmasında İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı dengeler ve boşlukların önemli bir rolü olmuştur. 1946 yılında Azerbaycan ve Kürdistan’ın Kuzey İran’daki kesimlerinde Sovyetler Birliği’nin etkisinin önem kazanması ve İran ordusunun bu bölgeden çekilmiş olması gibi, nesnel koşulların göz ardı edilmesi körlük olur. Ama bu nesnel koşullar, o koşulları fırsat bilen, yakalayan ve değerlendiren bir siyasi iradenin görmezden gelinmesine yol açmamalıdır.
Bu fırsatlar gelip çatmadan önce, 1942’de 11 kişiyle kurulmuş olan KJK (Komelaye Jiyanewaye Kurd Kürt Diriliş Örgütü, kısaca Komela) örgütü vardır. 1945’e gelindiğinde bu örgütün yayını olan Niştiman dergisi artık daha geniş bir ulusal kurtuluşçu Kürt kesimini harekete geçirmekteydi. Komela’nın üçüncü kuruluş yıldönümünde 16 Ağustos 1945’te PDK (Kürdistan Demokratik Partisi) yine Mahabad’da ve bu hareketin bir devamı olarak kuruldu. (Irak Kürdistan’ındaki PDK resmen ve fiilen bu partinin devamıdır).
Hatta öyle ki Azerbeycan Cumhuriyeti Mahabad’dakinden önce kurulduğu halde, Azerbeycan Demokratik Partisi bile, PDK’dan on gün Komela’dan bir yıl sonra kuruldu.
Kaldı ki, Mahabad’ın arkasında sadece Komela ve PDK’nın olduğu da sanılmamalıdır. Daha 1920’de, güneyde ayaklanan Şeyh Mahmut Berzenci ile ilişki içinde ve Koçgiri’deki direnişle eş zamanlı olarak başkaldıran Simko hareketi de vardır. 1929-30 Ağrı isyanının Doğu’da yankılanan etkisi de vardır.
İşte ancak bu tarihsel ve siyasal çerçeveye oturtulduğu takdirde 1946’daki nesnel durumun nasıl Mahabad’da bir Kürt Cumhuriyetine yol açtığı anlaşılabilir.
Azerbaycan’da bir cumhuriyetin yarattığı dinamiklerle de beslenen, özgür ve egemen olma dürtüsüyle hareketlenen Kürtler, bu öznel etkenlerin sayesinde SSCB’nin varlığından da güç alarak tarihte ilk kez kendi adlarıyla bir cumhuriyetin kurulmasına yönelmişlerdir. Hatta bu noktada bile, genellikle söylenenlerin aksine, ayrı bir Kürt Cumhuriyeti SSCB’nin planlarının ve önerilerinin sonucu değil, Kürtlerin bağımsız tercihleri sonucunda olmuştur.
SSCB’nin planları ve önerisi Azerbaycan cumhuriyetinin Kürdistan’ın bir kısmını da özerk bir yapı olarak içine alacak şekilde genişlemesi doğrultusundayken, Kürtler kendi iradeleri ve ısrarlarıyla bağımsız bir Kürt cumhuriyetine yönelmişlerdir.
Sonuçta İkinci Dünya Savaşı sonrasının yeni dengeleri ve Sovyetler Birliği’nin başka hesapları nedeniyle Azerbaycan ve Kürdistan cumhuriyetlerinin arkasındaki destek eksilince her iki cumhuriyet de kısa zamanda ezilmiştir.
Qazi Muhammed’in kendisi başta olmak üzere, (Barzani istisnası hariç) Mahabad’a önderlik edenlerin tereddütlü tutumu da bu yenilgide belirleyici bir rol oynamıştır. Bu noktada cumhuriyetin kuruluşunu nesnel etkenlerle açıklayanlar, yenilgiyi de mukadder olarak görmekten kurtulamazlar; nitekim tam da öyle olmaktadır. Oysa bu bakış açısıyla Mahabad hareketinin öznel katkıları kadar öznel zaaflarını da görmek ve bunlardan ders çıkarmak mümkün değildir.
Mahabad’da Kürtlerin bağımsız devlet doğrultusundaki öznel müdahaleleri bu cumhuriyetin kuruluşuna yol açan belirleyici etken olmuştur. Yıkılmasında da önderliğin zaafları ve kusurları belirleyicidir. Mahabad cumhuriyetini yönetenler, hem kendilerine hem de dayandıkları toplumsal ve ulusal güçlerden çok SSCB’ye bel bağlamışlardır. Kendi güçlerine güvenmedikleri için ve bu güvensiz tutumun yanı sıra, net bir siyasal programdan ve devrimci bir siyasal örgütlenmeden mahrum oluşları nedeniyle Mahabad Cumhuriyeti yenilgiye uğramıştır.
Nesnel Koşullardan Medet Umma, Devrimci Tutumun Karşı Kutbundadır
SSCB’nin hem Azerbaycan hem de Kürdistan cumhuriyetlerinden desteğini çekip onların yalnızlaşarak ezilmelerine izin vermesini Mahabad cumhuriyetinin yenilgisinin asıl nedeni olarak görenlerin asla bağımsız bir Kürdistan mücadelesine önderlik edemeyeceklerini görmek için alim olmak gerekmez. Ama soruna böyle bakanların daha yaygın ve bulaşıcı bir yanılgısı da Kürdistan sorununa «gerçekçi» çözümler (bunu burjuva politikasına uygun diye okumak lazım) aramalarında yatmaktadır. Böyle bakanların geri döndüklerinde Kürtlerin Azerbaycan’dan ayrı bir devlet kurmaya kalkışmamaları halinde SSCB’nin desteğinden daha uzun süre yararlanabilecekleri sonucuna varmaları sürpriz olmaz.
Ama «gerçekçi» politikalar bakımından anlamlı görünse de bu yargı Kürdistan’ın özgürlük mücadelesi açısından bakıldığında yanlıştır.
Bilakis Mahabad Cumhuriyetinin Kürdistan cumhuriyeti olarak kurulmuş olması Kürdistan’ın özgürlük mücadelesi bakımından hala önemini ve yüksekliğini koruyan bir doruk noktası olmuştur. Bir yılda yıkıldı diye, bu deneyimi küçümseyenler, ulusal kurtuluş savaşına devrimci değil gerçekçi (yani oportünist) gözlüklerden bakanlardır. Bu gibilerin, hele günümüz koşullarında, Mahabad’daki doruk noktasına ulaşmaları asla mümkün olmadığı gibi o cumhuriyete hayat veren PDK kadar onurlu bir yenilgi ile yüz yüze gelmeleri bile şüphelidir.
Mahabad cumhuriyetinin kuruluşunda ulusalcı bir inisiyatifin rol oynadığı, yenilgisinde de bu çerçevedeki kusurların önemli olduğu konusu, görmezlikten gelinecek durum değildir. Eğer üzerinden atlanırsa ne olur diye sorulabilir. Üzerinden atlanıldığı zaman Kürtler, daha doğrusu Kürdistanlı siyasi akımlar tarihlerinden ders çıkarmayan veya çıkaramayan duruma düşeceklerdir; ki düştükleri durum da budur. Kuşkusuz sonuca bakıp, Mahabad’ın peşinen yenilgiye mahkum olduğunu söyleyecek bilgiçler hiç eksik olmayacaktır.
Bunlar Paris Komünü öncesinde Marksistlerin böyle bir girişimin çılgınlık olacağı hakkındaki değerlendirmelerini de unutmak istemektedirler. Paris Komünü nesnel koşulların değil, o çılgınlığa cüret eden blankistlerin bir armağanı olmuştur. Ama kısa ömürlü olan ve şiddetle ezilen bu deneyim bütün zaaflarına rağmen dünyanın bütün komünistlerinin ufkunu aydınlatan dersler sunmuştur.
Mahabad deneyiminin talihsizliği ise, nesnel koşulların elverişsizliğinde değil, bu deneyimi kendisine bir kalkış noktası olarak alarak aşmaya çabalayan bir Kürdistani hareketin mevcut olmayışındadır. Gerçi Güney Kürdistan’daki PDK bu deneyimden çıkmıştır; ama bu deneyimden çıkarttığı «gerçekçilik» dersleri ulusal kurtuluş derslerinden daha fazla olduğu için, daha elverişli nesnel koşullar doğsa bile, daha ileri bir atılımın öncüsü olması mümkün değildir. PDK o gün bugündür «gerçekçi»likle ulusal kurtuluşçu bir tutum arasında binamaz kalmıştır. Bunda Barzanilerin Mahabad’dan daha uzun süre SSCB dergahlarında tedris etmelerinin de bir rolü olsa gerektir. PDK bugün ABD’nin Güney Kürdistan’ı parçalama planlarına karşı kendi toprakları üzerinde egemenlik hakkı konusunda tavizsiz bir direniş gösterme tutumu ile; gerçekçilik adına bu haktan vazgeçme seçeneklerinin gerilimi altındadır. Bu gerilimden hangi yönde çıkacağı sadece kendisinin değil aynı zamanda Kürdistan’ın geleceğini de belirleyecek bir öneme sahiptir.
Mahabad’ın 58. Yılında Ne Olacak?
Bugün Mahabad Cumhuriyeti’nin 58. yıldönümü gelirken, Kürdistan bir kez daha bir devlete kavuşmanın eşiğinde durmaktadır. Bu bakımdan Mahabad’ın dersleri her zamankinden önemlidir. Nesnel koşullar Mahabad’dakinden daha elverişsizdir ama öznel bakımdan Kürtlerin o günden bugüne ders çıkarabilecekleri çok uzun ve değerli deneyimleri olmuştur. Kürdistan’ın en büyük parçasındaki hareket, çıkmaz bir yola sürüklenmiş olsa da 15 yıllık savaş hala dumanları tüten ve her an yeniden alev alabilecek bir toprak bırakmıştır. Öznel etkenin önemine dikkat çekenler bakımından bu koşullar daha elverişli koşullara işaret eder.
Kürtler, ABD’nin, icazetine bağlı bir federasyon hayalini «geri düşülmemesi gereken bir mevzi» diye görenlerin; veyahut bir «kimlik sorununu» yahut kültürel kazanımları, kısmi siyasal hedefleri en önemli tarihsel kazanımlar olarak algılayan önderliklerin kıskacındadır. Oysa bunların daha ileri bir atılıma öncülük etmeleri mümkün değildir.
Kuşkusuz sadece bir parçanın küçük bir kısmıyla sınırlı kalan Mahabad Cumhuriyeti sadece işçi sınıfı ve komünistler açısından değil Kürtlerin bugünkü konumu açısından da çok ileri bir mevzi değildir. Ama adı Kürdistan Cumhuriyeti’dir; ve daha ileri gitmek için bu mevziyi gerisine düşülmeyecek bir siyasi eşik olarak benimseyen bir Kürdistani harekete Kürtlerin ihtiyacı vardır.
Komünistlerin ödevleri arasında böyle bir hareketin mayalanmasını sağlamak da vardır.