[Bu yazı KöZ Gazetesinin Ocak 2002 tarihli 20. sayısında yayımlanmıştır.]
19 Aralık günü Buenos Aires sokakları öfkeli emekçilerle doldu. Emekçiler sadece Buenos Aires’te değil Arjantin’in dört bir yanında alanlara çıktılar. Arjantin’deki sendikalar 19 Aralık günü genel greve çıkma kararı almışlardı. Bu genel grev son iki yıl içinde düzenlenen genel grevlerin sekizincisiydi. Yedinci genel grev ise bundan bir hafta önce 12 Aralık’ta düzenlenmişti.
Genel Grev Niye Yapıldı?
Genel grevin örgütlenmesinin nedeni, hükümetin IMF politikalarına körce itaat etmesini protesto etmekti. Emperyalizme bağımlı bütün ülkeler gibi Arjantin de borçlu bir ülkeydi; ülkenin tam 132 milyar dolar borcu vardı. Ancak Arjantin bu borcu ödemek şöyle dursun faizini bile ödeyemeyecek durumdaydı. Hükümetinin kasalarında Aralık ayında ödemesi gereken 1,3 milyar dolarlık borç faizini ödeyecek kadar bile dolar yoktu. Arjantin borcunu ödemek için tekrar IMF’ye başvurdu. Ancak IMF bu isteği, borç ödeme planını gerçekçi bulmama gerekçesiyle geri çevirdi. IMF’ye göre Arjantin hükümeti popülist davranıyor, parasını çarçur ediyordu. Faizleri karşılayacak borcu vermek için IMF’nin önemli bir şartı vardı; Arjantin hükümetinden bütçesini kısmasını, işçilere emekçilere ayırdığı payı daha da küçültmesini istiyordu. Oysa bir süre önce hükümet bütçeyi kısmak için hem emeklilerin hem de kamu çalışanlarının maaşlarında yüzde on üç oranında kesinti yapmıştı. IMF ise bu kesintilerle yetinmiyor, yeni kesintiler istiyordu. Üstelik hükümet bankalarda paralar bitmesin diye günde 250 Pezo’dan fazla para çekmesini yasaklamıştı.
Hükümetin politikaları sadece kamu çalışanlarını etkilemiyordu. Ülke ekonomisinin içinde bulunduğu durum patronların krizi bahane ederek milyonlarca işçiyi işten çıkarmasına, milyonlarcasının ücretlerini ise ancak geciktirerek ödemesine yol açmıştı. Ayaklanma başladığında Arjantin’de işsizlik yüzde 18,3 civarındaydı. Arjantin’in esas sanayi merkezi olan Buenos Aires bölgesinde her on işçiden dördü işsiz durumdaydı.
İşsizlik arttıkça kişi başına düşen gelir de azalıyordu. Emekçiler Arjantin’de dört yılda yüzde 14 yoksullaştı. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin arttığı düşünülürse bu yoksullaşmanın aslında kat be kat fazla olduğu anlaşılır. 36 milyonluk nüfusu olan Arjantin’in nüfusunun 14 milyonu resmi yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Bu koşullar altında parasızlık içindeki Arjantin emekçileri en temel gereksinimlerini bile karşılayamaz duruma gelmişlerdi. Hükümetin bütçede yeni kesintiler yapma kararı böylelikle bardağı taşıran son damla oldu.
19 Aralık’ta Greve Giden İşçiler Yalnız Değildi
İşte sekizinci genel grev kararı bu koşullar altında alındı. Ancak bu genel grev öncekilerden farklı gelişti. Ülkenin iki büyük sendikası CGT ve CTA tarafından örgütlenen genel greve katılanlar sadece milyonlarca sendikalı emekçiyle sınırlı değildi. Sadece fabrikalardaki ve kamu işyerlerindeki sendikalı işçilerin iş bırakmasıyla kalmadı; işçi sınıfının en çok sömürülen ve krizin sonuçlarından en fazla etkilenen sendikasız, işgüvencesiz ve işsiz kesimlerinin de harekete geçtiği hatta ön aldığı bir eylem oldu. 19 Aralık’ta başlayan eylemlerde sınıfın bu kesimlerinin gerçekten öne çıkıp çıkmadığını öğrenmek için somut bilgilere, rakamlara, verilere ihtiyaç duyanlar olabilir; ama Arjantin’deki eylemlerin genel seyrine, eyleme katılan yığınların davranışlarına bakarak da bu sonuca varmak zor değil, yanlış da olmaz. Özellikle benzeri kesimler içinde yaşayan, çalışan devrimciler bu kesimlerin ne tip refleks ve davranışları olduğunu öteden beri bilirler, bilmek zorundalar. 19 Aralık’taki genel grev, Arjantin’li emekçilerin bu kesimlerinin biriken öfkelerinin dışa vurulmasına vesile oldu.
İşsizler de Eyleme Katıldı
19 Aralık’ta işçi sınıfının bir parçası olan işsizler sokaklardaydı. İşsizler başkent Buenos Aires’e giden yolları kapatıp işsizlik sigortası istediler. Hafta sonu boyunca yapılan protesto gösterilerinde eylemi düzenleyen sendikalardan CTA işsizlerin talepleri doğrultusunda bir referandum düzenledi. Referanduma katılan üç milyonu aşkın emekçi işsizlik sigortası talebini destekleyecek şekilde oy kullandılar.
Emekliler de Sokaktaydı
19 Aralık’ta emekli işçiler de vardı. Hükümetin saldırılarından onlar da nasibini almışlardı. Artan protestolar nedeniyle hükümet emeklilerin maaşını bir hafta geç ödemeye yönelik kararını geri çekti.
Eylemlere iflas etmiş küçük işletme sahipleri de katıldı. Esnaflar da kepenk indirdi. Eylemin temel taleplerden biri de haftada 250 pezo üzerinde para çekme talebiydi. Bu taleple esnaf ve küçük işletme sahiplerinin eyleme katılışı yakından ilgiliydi.
Eylemler sadece alanlardaki gösterilerle sınırlı değildi. Başkentin çevresindeki varoşlardaki emekçiler gürültülü “cacerolazos” (kaserolazos) eylemleri düzenlediler. Eylemlerde tencere ve tava’nın yer aldığına bakıp bu eylemlerin yaşadığımız topraklardaki taklitçi liberallerin “barışçıl” eylemlerine benzediğini düşünmek büyük bir yanılgı olur. Öteden beri Arjantin’de ve genel olarak Güney Amerika ülkelerinde emekçilerin hayat pahalılığını protesto etmek için kap kacak, tencere, tavaları birbirine vurarak protesto gösterileri yapmaları bir gelenek haline gelmiştir ve İspanyolca’da bu eylemlere kaserolazos deniyor. Varoşlardaki kadınlar ve çocuklar tencere ve tavalarını kapı ve pencerelerinin önünde birbirine uzun uzun vurarak eylemlere destek verdiler.
Bu Gürültülü Destek Neye Karşılık Geliyordu?
Sanayi merkezi Cordoba’da emekçiler ücret kesintilerini protesto etmek için hükümet binalarına saldırdılar. Yirmiden fazla şehirde süpermarketler yağmalandı. Kitleler yığınlar halinde süpermarketlere yöneldi. Emekçilerin önemli bir bölümü çantalarını lüks tüketim malzemelerinden çok sıvı yağ, yiyecek ve tuvalet kağıdıyla doldurdu. Emekçiler ayrıca devlet başkanı Fernando de la Rua’nın evinin önünde birikerek istifasını istediler.
Arjantin Devleti Sıkıyönetim İlan Etmek Zorunda Kaldı
Tüm bu olaylardan ötürü 19 Aralık ayaklanması sıkışan Arjantin devletini sıkıyönetim ilan etmek zorunda bıraktı. Eyleme katılan emekçilere plastik mermilerle ateş edildi, gözyaşartıcı bombalar atıldı. Sıkılan mermilerin sadece plastik olmadığı eylemlerde 12 kişinin ölmesinden 150 kişinin yaralanmasından anlaşılıyor. Ancak sıkıyönetim de tek başına çözüm olamazdı. Arjantinli egemenler kurban vermelerinin zorunlu olduğunun farkındaydılar. Kurbanlardan biri ABD’den ithal ekonomi bakanı Cavallo; diğeri de devlet başkanı Fernando de la Rua oldu. İkisi de istifa ettiler. De la Rua’nın yerine geçen Adolfo Rodriguez Saa da bu koltukta bir hafta kalamadı, istifa etti. Onun yerine geçmesi düşünülen Senato Başkanı Ramon Puerta da sağlık sorunlarını gerekçe göstererek bu teklifin yapılmasına bile fırsat vermedi.
Onlardan boşalan koltuklar, bu kargaşa içinde birkaç kez değişik kişiler tarafından işgal edilebilir ve gelenler de gidenlerle aynı akıbeti paylaşabilir, bu sürpriz olmamalı. Arjantin’de emperyalist sermayenin hedefi siyasi iktidarı emekçilerin şiddetli tepkilerini masedecek bir istikrara kavuşturmaktır. Bunun için siyasal iktidarı işçi sınıfının alması hedefiyle gelişmeyen Arjantin ayaklanmasını, Arjantin’deki emperyalizme bağımlı burjuva diktatörlüğünü pekiştirmenin yolunu arayacaklar. Yaklaşan seçimlerde sokağa dökülen toplumsal muhalefetin rüzgarını yelkenlerine doldurabilecek bir partinin öne çıkması, bu arayışın en somut beklentisidir.
Üstelik Arjantin’in tarihi bu beklentinin gerçekçi bir beklenti olarak görülmesine engel değil. Peronist hareketin geçmişi ve bugünkü eylemlerin şu ya da bu biçimde peronizmle ilişkili öznelerin etkisi altında gelişiyor olması, bu beklentiyi arttırıcı bir unsurdur.
Belli ki Arjantin’de ülkeyi bugüne kadar yönetenler eskisi gibi yönetemez durumdadırlar. Yönetilenlerin de onlar tarafından yönetilmeye razı olmadıkları apaçık belli olmaktadır. Bu yüzden burjuva diktatörlüğünün yönetimine hevesle talip olanlar pek yoktur. 1917 Şubat-Ekim arası Rusya’da da benzer bir tablo hüküm sürüyordu. Ama işçi sınıfının siyasal iktidarı ele geçirmesine önderlik edecek Bolşeviklerinki gibi bir partinin olmadığı koşullarda böyle bir nesnel durumun her zaman bir proleter devrimiyle sonuçlanmayacağı o günden beri pek çok deneyimle görüldü. Arjantin’de yaşananlar da bu dersi önemsiz kılacak yeni bir katkı sunmayacak.
Arjantin’deki Ayaklanmaya Yataklık Eden Krizin Evrimi
10 Aralık 1999:
Devlet başkanı Fernando de la Rua işbaşı yaptı. İlk işi bir önceki başkan Menem’in izlediği ekonomik politikaları kötülemek ve yolsuzluğa karşı savaş açacağına yemin etmek oldu.
29 Mayıs 2000:
IMF’nin emirleri doğrultusunda bütçede kısıtlamalara gidildi. Bütçe 1 milyar dolar küçültüldü. Kısıtlama elbette emekçilere giden paydan yapılmıştı.
18 Aralık 2000:
Uluslararası finans çevreleri mükafat olarak Arjantin’e 40 milyar dolarlık bir yardım paketi sundu. Tabi ki emekçilere zırnık koklatmama koşuluyla
20 Mart 2001:
Bu sözüm ona yardımın yanlış kullanılmasına engel olmak için de, Kemal Derviş’in mesai arkadaşı, IMF memuru Cavallo, tekrar Arjantin’e dönüp ekonomi bakanı oldu. Bir doları bir pezoya eşitleme projesinin mimarlarından olan Cavallo’nun dönüşüyle birlikte IMF programı çok daha hızlı bir biçimde uygulanmaya başladı.
18 Temmuz 2001:
Cavollo IMF’nin istediği istikrar programını uygulamak için bütçeden 1,5 milyarlık bir kesintiye gitti. Arjantin’li emekçiler Cavallo’nun bu kararını alanlara çıkarak protesto etti. Bankalar, devlet daireleri kapandı, otoyollar emekçiler tarafından kesildi.
21 Ağustos 2001:
Arjantin’in borçlarını ödeyemeyeceğinden korkan IMF, sekiz milyarlık yeni bir “yardım paketi” hazırladı.
5 Aralık 2001:
Arjantin 132 milyar dolarlık dış borcunun faizini ödeyemeyecek duruma geldi. Bu kez IMF, bu borçları ödemesi için Arjantin’e gerekli olan 1,3 milyar dolarlık krediyi açmayı reddetti. Gerekçe Arjantin hükümetinin «popülist» bir politika izlemesiydi. IMF yetkililerine göre Arjantin devletinin masrafları azaltılmalıydı.
17 Aralık 2001:
Cavallo bütçeden dokuz milyar dolar kadar eksiltilebileceğini açıkladı. Kesintiler esas olarak kamu emekçilerinin ve emeklilerin maaşlarından yapılacaktı. Bu özellikle hükümeti destekleyen, dolayısıyla da IMF politikalarına destek veren peronistlerin kabul edebilecekleri bir şey değildi. Bir bakıma bu uygulama peronistlerin ve onların içli dışlı olduğu sendika bürokratlarının vb. “ekmeğiyle” oynamak olurdu. Onlar da seslerini yükseltmeye başladılar. Genel grev tehditleri genel grev uygulamaya evrildi.
19 Aralık 2001:
«Bıçak kemiğe dayandı» diyen Arjantinli emekçiler bu iklimden istifade ederek ayaklandı; hükümet sıkıyönetim ilan etti.
20 Aralık 2001:
Sıkıyönetim tutmadı, emekçilerle polis arasındaki çatışma şiddetlendi. Başkan de la Rua istifa edip başkanlık sarayından helikopterle kaçmak zorunda kaldı.
23 Aralık 2001:
Başkanlık koltuğuna davet edilen peronist Ramon Puerta buna razı olmayınca bir başka peronist, San Luis kentinin adı seks ve yolsuzluk skandallarıyla birlikte anılan belediye başkanı Adolfo Rodriguez Saa başkanlık koltuğuna oturtuldu. Ama Saa yeni yıla girerken peronistlerin kendisini yeteri kadar desteklemediğini belirterek istifa etti. Gözler yine Puerta’yı ararken, o bu kez sağlık bahanesiyle kapılarını kapattı.
Arjantin hakkında kısa kısa…
Yüzölçümü: 2.766.890 kilometrekare (Türkiye’nin yaklaşık dört katı)
Nüfusu: 37.384.816 (Türkiye’nin yarısından biraz fazla)
Nüfusun bileşimi: Çoğu İtalyan ve İspanyol asıllı olmak üzere %97’isi beyaz; beyazlarla karışmayan yerlilerin nüfus oranı ise yüzde 3.
Milli geliri: 285 milyar dolar
Kişi başına düşen milli geliri: 7695 dolar
İhracatı: 26,5 milyar dolar ( %24’ü Brezilya’ya, %21 Avrupa Birliği’ne, %11 ABD’ye)
İthalatı: 25,2 milyar dolar (%28’i ABD’den, %21’i Avrupa Birliği’nden, %21’i Brezilya’dan)
Resmi işgücü: 15 milyon
Resmi işsizlik oranı: %18
Resmi dili: İspanyolca