[Bu yazı KöZ Gazetesinin 15 Temmuz-15 Ağustos 2001 tarihli 15. sayısında yayımlanmıştır.]
BİR İSYAN TEKNİSYENİ:
Louis Auguste Blanqui
Louis-Auguste Blanqui, İtalyan asıllı bir babayla Fransız bir annenin sekiz çocuğundan biri olarak 1805 Şubatı’nda Fransa’da dünyaya geldi. Babası az çok siyasete bulaşmış, hatta bu yüzden on ay kadar hapis yatmış bir devlet memuruydu. Louis Auguste 1818-1824 yılları arasında yoğun bir eğitimden geçti: Yunanca, Latince, coğrafya ve tarih okudu. Okul arkadaşları arasından belirgin bir biçimde sıyrılmıştı. Bu dönemde, Paris’te iktisat öğretmenliği yapan ağabeyi Adolphe babasına yazdığı bir mektupta «bu çocuk dünyayı şaşkına çevirecek» diye yazdı; dediği oldu. Oldukça kalabalık sayılacak Blanqui ailesinden ismi en çok bilinen Louis Auguste oldu ve onun küçük adı unutulup kısaca Blanqui diye anıldı. Hatta bu adla anılan siyasi akım uzun süre ve Fransa sınırlarını aşarak yayıldı.
Blanqui, hevesle ve heyecanla üzerine kapandığı kitaplardan on dokuz yaşında başını kaldırarak, adeta bir isyan teknisyeni olarak hayata atıldı. Uzun sayılabilecek ömründe pek çok örgüt kurdu; uzun yıllar hapiste yattı; çatışmalarda, barikatlarda birkaç kez kılıç, bir kez de bir mermi yarası aldı; hiçbiri onu durdurmadı. Her zaman barut kokusunu, mürekkep ve kitap kokusuna tercih etti; tüfek onun eline divitten daha fazla değdi.
Blanqui küçük yaşta tanıştığı kitaplara olan düşkünlüğünü terk etmediyse de, kitap kurtlarını, akademik tartışmalara, yahut «az riskle muhalif siyaset yapmaya», meraklı olanları küçümseyip, onları aşağılamaktan hiç geri durmadı; onlardan da çoğu zaman aynı karşılığı gördü. Blanqui’nin bu tutumu, onunla temas kurup görüşmek için pek çok girişimde bulunan Marx’la görüşmeye yanaşmamasında besbelli hatırı sayılır bir rol oynadı.
Uzun Bir Devrimci Yaşam
1881 yılında pek çok yoldaşından farklı biçimde oldukça uzun yaşamış olarak ölen Blanqui, uzun ömrü boyunca Fransa tarihinin en önemli siyasal başkaldırılarına tanık oldu. Belki de bu gelişmelerin Blanqui’nin hayatına tesadüf eden nesnel gelişmeler olmadığını vurgulamak daha doğru. Çünkü 1824’den 1881’e kadar Fransa’da devlete karşı yönelen her eylemin bir ucunda şu ya da bu şekilde Blanqui ya da onun etkisindeki bir örgüt vardı.
Bunların ilk çaplı örnekleri 1830’ların başında Fransız Carbonari örgütüne katılmasıyla başlar. Bourbon monarşisine karşı düzenlenen öğrenci eylemlerine katılır, 1830 Temmuz Devrimi patlak verdiğinde ütopik sosyalistlerden Saint-Simoncu Globe dergisinde yazarlık yapan Blanqui, halkın sokaklara döküldüğünü duyar duymaz bürosunu derhal terk eder. Elindeki tüfeği bir de üç renkli Fransız bayrağını sallayarak kalabalığa karışır. 1830 devriminde dövüşürken üç defa yaralanır ve madalya alır.
1830 Devrimi’nde savaşıp ölenler işçiler olsa da, devrim Bourbon monarşisinin yerine başka bir monarşiyi Louis-Philippe’in burjuva monarşisinin kurulmasıyla sonuçlanır. Blanqui bu yüzden 1830 Temmuz devriminden «temmuz dekorasyonu» diye bahseder. Elbette 1830 devrimi Blanqui için bir hayal kırıklığı olmuştur.
1830’dan sonra Blanqui Halkın Dostları Derneği’ne katılır. Louis-Philippe yönetimine karşı cumhuriyetçi görüşlerle dolu saldırı yazıları nedeniyle Halkın Dostları Derneği’nin yöneticileri 1832’de yargılanır. Onbeşler Davası olarak geçen bu davanın görüldüğü duruşmada Blanqui mesleği sorulduğunda cevabı şöyle verir: “Proleter… Emeği ile yaşayan ve siyasi haklarından yoksun otuz milyon Fransızın sınıfındanım.”
Ardından savunmasında jüri üyelerine şöyle seslenecektir: “Benim gibi proleter olan 30 milyon Fransız’a ‘Yaşamak hakkınızdır’ demekle suçluyorlar beni… Buna göre ben, yargıçların değil düşmanlarımın karşısında bulunuyorum.“
Aileler Derneği’nden Mevsimler Derneği’ne
Blanqui Barbes’le birlikte önce Aileler Derneği, sonra Mevsimler Derneği adlı örgütlerde yer aldı. Aileler Derneği’nde altı kişiden oluşan bir birim bir «aile», beş veya altı ailenin bir araya gelmesinden bir «şube» oluşuyor ve bu şubenin başında bir «şef» bulunuyordu. Üç şube birlikte bir «mahalle» oluşturuyordu.
Mevsimler Derneği’nin örgütlenme biçimi de buna çok benzerdi. Altı kişinin oluşturduğu gruba bir «hafta» deniyor ve haftanın yöneticisi «pazar» oluyordu. Dört haftanın «pazar»ları birlikte bir «ay»ı oluşuyor ve ayların yöneticiliğini «temmuz» yapıyordu. Üç ay ise birlikte bir «mevsim» oluşturuyordu ve bu örgütün başında da «bahar» bulunuyordu. En son olarak da dört mevsim bir yıldı ve merkez komitenin belirlediği bir kişi tarafından yönetiliyordu. Her hücre bir üstünden emir alıyor ve bu emirlere itirazsız itaat etmek şart koşulmuştu. Komünistler Birliği’ne dönüşen örgüt, bu ikincinin içinden çıkacaktı.
Blanqui ve Barbes’in birlikte ünlendikleri asıl eylem de 12 Mayıs 1839’da bir Pazar günü Mevsimler Derneği’nin hükümet binasını iki gün süreyle işgal ederek ünlendiği eylemdi. Bu eylem Blanqui’nin namlusuna kızıl bir mendil bağladığı tabancasını ateşlemesiyle başlamıştı.
Mevsimler Derneği’nin ciddi bir örgüt olduğu 1839 ayaklanmasını örgütlemesiyle ortaya çıktı. Bu ayaklanma öncesi Blanqui’nin 12 Mayıs 1839’da Barbés ile birlikte hazırladığı ayaklanmaya çağrı metni şöyleydi:
“Zorbalar için kaçınılmaz saat çalmıştır. Tuileries’deki zorba, halkın bağırsaklarını dışarı çıkartan açlıkla alay ediyor. Cinayetleri son sınırına varmış durumda; sonunda cezasını bulacak.
İhanete uğramış Fransa: boğazlanmış kardeşlerimizin kanı bağırıyor sizlere, öç almanızı istiyor sizden. Korkunç bir öç olsun diyor. Çünkü öç almakta çok geç kalınmıştır. Sömürü kalksın artık ortadan; eşitlik krallıkla aristokrasinin karman çorman yıkıntıları üzerine otursun yengiyle….
Ey halk, ayağa kalk. Düşmanların kasırga karşısındaki toz taneleri gibi ortadan kaybolacaklar. Acımasızca, zorbalığın gönüllü aşağılık suç ortaklarını ortadan kaldır. Ama, senin bağrından çıkan, sana karşı silahlarını çevirmeyecek olan askerlere elini uzat!”
Blanqui’nin Ayaklanma Stratejisi
1839 ayaklanması Blanqui’nin ayaklanma kuramının eşsiz bir uygulaması oldu. Yaklaşık 500 silahlı devrimci Paris’teki hükümet binasını ele geçirdilerse de halkın desteğini görmediklerinden iki gün süren bir çatışmadan sonra yenildiler.
Blanqui’nin düşüncesine göre devrim, kendi içinde iyi örgütlenmiş bir grup silahlı devrimcinin doğru anda iktidarı ele geçirecek darbeyi gerçekleştirmesi ve bunu halkın ayaklanmasının izlemesiydi. O yüzden Blanqui kitleleri devrimci eyleme hazırlamayı değil, dar bir grubu devrimci eyleme hazırlamayı seçiyordu. Ne var ki Blanqui’nin 1839’da halka yaptığı çağrıdaki gibi halk «komutanlarına ve askerlerine» elini vermiyordu.
Kısa sürede bastırılmış olsa da, Blanqui başta olmak üzere, geride kalanların faaliyetleri nedeniyle Paris polisini altı ay boyunca terleten bu eylem aynı zamanda, Haklılar Birliği çatısı altındaki Alman blankistlerin blankizmden uzaklaşarak marksizme yaklaşmalarında önemli bir dönemeç oldu.
Blanqui’nin 1839 ayaklanmasının ardından yoldaşı Barbésle beraber aldığı ceza netti:idam. İdam müebbete çevrildiyse de Blanqui yaklaşık dokuz sene sonra 1848 Şubat Devrimi’nden hemen önce cezaevinden çıktı. Bu sefer de 1848 devriminde kurulan geçici hükümeti sosyalist ve jakoben bir politikaya izlemeye zorlayan bir siyaset yürüttü. Ancak eski yoldaşı Barbés’in hakkında çıkardığı söylentiler etkinliğini önemli ölçüde azalttı.
Bir yıl dışarıda kalamadan haziran ayaklanmasından sonra tekrar tutuklanarak on sene hapse mahkum oldu. 1859’da çıktığında tekrar ayaklanma girişimlerinde bulunacak iki sene sonra 1861’de tekrar tutuklanacak ve dört sene daha hapis yatacaktı. 1865 yılında Blanqui Fransa’daki devrimci faaliyetleri Belçika’dan yönetmeye başlamıştır. Ama etkinliği Fransa’dakinden az olmamıştır.
1870 yılına gelindiğinde Paris’te Blanqui’ye bağlı 4000 kişilik eğitimli, gizli bir ordu toplanmıştı. Bu ordu daha sonra Paris Komünü’nün «Ulusal Muhafızlar»ı olarak ünlenecekti.
Paris Komünü ve Blankizm
Ama Blanqui’nin ve blankistlerin hedeflerine en çok yaklaşmaları 1871 Paris Komünü deneyimi sırasında oldu. Bu deneyim hem blankizmin üstünlüklerinin, hem de zaaflarının en çıplak biçimde ortaya çıkmasını sağladı. Ama bu sınav aynı zamanda yeni yeni şekillenmekte olan marksist komünizmin zaaflarının da göze göründüğü bir ayna oldu.
Paris’in kuşatılması ve burjuvazinin teslimiyetçi konumu karşısında, Marx «ayaklanmak çılgınlık olur» demişti. Blankistler ise zaten böyle bir çılgınlığa koşullanmıştılar. Peş peşe saldırılarla hükümeti alaşağı etmeye kalkıştılar. Bunlardan ikincisinde altmış altı yaşındaki Blanqui tutuklandı. Komün’ün zaferiyle sonuçlanan üçüncüsünü hapishaneden izledi. Hapiste olması on sekizinci bölgeden komün delegesi seçilmesine engel olmadı.
Burjuvazi Blanqui’yi Bir Orduya Eşdeğer Görüyordu
Düşman, özellikle de Blanqui’nin işlevini yakından bilen Thiers elindeki tutsağın değerini biliyordu. Blanqui’nin tutuklandığını öğrendiğinde, «Hele şükür! En tehlikelisini ele geçirdik» demiş; ve rehinelerle takas edilmesi yönündeki girişimler karşısında da «Komün’e Blanqui’yi iade etmek onu koca bir silahlı birlikle donatmaktan daha tehlikelidir» diyerek buna karşı koymuştu. Paris Komünü ise, iktidarı boyunca elindeki tutsaklarla Blanqui’yi takas etmek için türlü girişimlerde bulunduysa da düşmanı razı edemedi. Sonuçta, 30 bin komünarı ellerindeki iki generali öldürmelerini bahane ederek kurşuna dizen Versailles birlikleri, bunların hiçbirine Blanqui’yi değişmediler; kendi açılarından haklı oldukları açıktı.
Gerçekleşmesinde belirleyici bir rol oynadıkları ve yaşatmak için akıl almaz fedakarlıklara katlandıkları halde, Paris Komünü’nün yenilgisi en çok Blanqui ve blankizme olan ilgiyi zedeledi.
Blankist Örgütün Ayırt Edici Çizgileri
Blanqui ve taraftarlarının eylemleri çoğu kez önceden örgütlenmiş, yetiştirilmiş, silahlandırılmış örgüt militanlarıyla sınırlı eylemlerdi. Donanımları yetersiz olduğunda karakolları basıp, silahlanmayı tercih ederlerdi; 1839’da da böyle olmuştu, 1871’de iktidarın ele geçirilmesi de yine onların bu yönelişleri sayesinde oldu.
Proletarya diktatörlüğü ve proleter devrimi kavramları esas olarak bu akımın kavramları olduğu halde, Blanqui ve takipçileri daha çok 1789 Fransız Devrimi’nin sürdürülmesi ve varması gereken sonuçlarına vardırılması hedefine yakın duruyorlardı. Bu bakımdan 1789’da erken bir çıkışı temsil eden Babeuf’ten esinlenmekle beraber, siyasal bakımdan jakobenlere ondan daha yakın duruyorlardı.
Nitekim, her ne kadar Blanqui’nin kimi tutum ve refleksleri aksi yönde olduysa da, dar kadro eylemlerine koşullanmış blankistlerin eylemlerinin geniş yığınlarda yankı bulup, bulmaması onları fazla ilgilendirmiyordu; başarısızlık da onları yıldırmıyordu. Her başarısız eylemin ardından muhakkak bir yenisi geliyor, dağıtılan bir örgütün yerine daima bir yenisi kuruluyordu.
Çoğu kez adları anarşistlerle birlikte anılan blankistlerin onlardan asıl ayrıldığı nokta da burasıdır. Liberal burjuva ideolojisinin radikal bir uzantısı olan ve bazen bireysel silahlı eyleme, bazen kitlesel başkaldırılara yakınlaştığı gibi, çoğu zaman da apolitik bir ütopyacılığın çerçevesinde duran anarşist akımlar aslında blankizme en uzak noktadadır. Zira, değişik dönemlerde, ya da değişik coğrafyalarda değişik vurguları öne çıksa da, blankizmden esinlenen akımların değişmeyen ortak özellikleri anarşistlerin en uzak durdukları özelliklerdir. Blankistler gizli ve sıkı disiplinli bir örgüte; kendi başlarına ama örgütlü bir tertip olarak başvurdukları silahlı eyleme; ve devlet iktidarını ele geçirip, kendi amaçları doğrultusunda kullanma hedefine her zaman tutku ve ısrarla bağlı oldular. Proleter yığınlara tapınmaktan ne kadar uzak oldularsa, bireye tapınmaktan da o kadar uzaktılar; onların kutsadıkları örgütleriydi; bu da anarşistlerin tam karşıtı bir noktada durmalarına işaret ediyordu.
Blanqui sayısız kere çıktığı yargıç önünde mesleği sorulduğunda kısaca «proleter» diye yanıtlardı. Ama aile kökeni bakımından olduğu gibi yaşamı boyunca da Blanqui için proleter sıfatı ancak mülkiyetten yoksunluk bakımından anlamlı olur. Onun için daha çok, proletarya için ve onun yerine örgüt kuran, devrim tasarlayan, eylem yapan bir tür devrim teknisyeni demek daha uygun düşer.
Blanqui de, tıpkı selefi Babeuf gibi, Makyavelli’nin «Prens» tipi ile ortaya koyduğu pragmatik siyaset anlayışıyla oldukça ilgilenmiş, hiç bir zaman siyaseti küçümseyen ve iktidar kavramından kaçan bir tutuma sıcak bakmamıştır. Aksine blankizmi asıl ayırt eden siyaseti öne çıkaran vurgularıdır. Benzer bir biçimde siyaseti kitle eylemlerinden üstün tutma iddiasındaki Lassalcılardan ayrıldıkları nokta ise, onların oportünizminin aksine devlete karşı devrimci bir tutum benimsemeleridir.
O zamanın anarşistleri genel grevi bir fetiş haline getirirken ve Lassalcılar siyasi pazarlıkları greve üstün tutarken, blankistler «grev devrimci eylemin araçlarından sadece biridir; ama barikat da bir başka ve hepsinden daha güçlü bir araçtır» diyorlardı. Federalizme kesinlikle karşı, iktidarın tek elde toplanmasından yanaydılar; ama bu iktidarı ne düşmanla paylaşmaya razıydılar ne de onunla pazarlığa girişmeye. Bu nedenle blankistler Paris Komünü sırasında Prudoncu anarşistlerden çok marksistlere ve jakobenlere yakın durdular.
Blankistlerle Marksistlerin Kısa Süren Yakınlaşması
Hatta Komün deneyimi Blankistleri Enternasyonal içinde Bakunincilere karşı Marksistlerle yan yana durmaya yöneltti. Önceleri Enternasyonal’in iç tartışmalarıyla ilgilenmeyen blankistler Bakunin’e karşı kavganın kızıştığı La Haye kongresinde Marx ve yoldaşlarının yanında aktif olarak yer aldılar. Onlardan ayrılmaları ise, o zamanın marksistlerinin asıl zaaflarının öne çıktığı noktadaydı. Blanqui ve yoldaşları Enternasyonal’in merkezinin New York’a taşınması önerisine itiraz ettiler; bunun tasfiyeye giden yolda bir adım olduğunu seziyorlardı; haklı çıktılar. Daha önce de, 1848-1850 devrimleri sırasında Komünistler Birliği’nde marksistlerle yakınlaşan blankistlerin kopuş gerekçesi benzeri bir tartışma olmuştu.
Enternasyonal’in New York’a taşınmasına karşı blankistler «devrimci partiyi yeniden kurmak; rövanşı örgütlemek; yeni ve kesin kavgaya hazırlanmak» diye özetledikleri öneride ısrar ederek marksistlerden yollarını ayırdılar.
Blankizmin Gerçek Mirasçıları: Rus Devrimcileri
Blanqui’nin ölümünden sonra blankizm Avrupa’da kısa zaman içerisinde tasfiye oldu. Blankist hareketin en sahici mirasçısı ise, Rusya’daki Narodnik hareket oldu. Avrupa’da sürgün yıllarında bu akımla tanışan Rus devrimcileri Blanqui’nin mirasını ülkelerine taşıdılar, devrimci örgüt ve devrimci eylem konusunda aynı ısrarcı ve yılmaz tutumu sürdüren bir akım oluşturdular. Bu mülteciler arasında en önemlisi sağlığında Blanqui ile tanıştıktan sonra onun düşünce ve yöntemlerini Rusya’ya taşıyan Peter Tkaçev’di. Tkaçev’in öncülüğünde başlayan ve Rusya’nın isyankar köylü hareketi geleneğinden beslenerek gelişen akım hızla, yine Avrupa’dan beslenerek Rusya’da yaygınlaşan federalist anarşist Bakunin çizgisinin yerini aldı.
Daha sonra, bu akımın deneyimlerinden öğrenip onu aşma iddiasıyla ortaya çıkan Bolşevikler hem narodnik-blankist geleneği aşan hem de onların devrimci mirasıyla marksizmin gecikmiş buluşmasını sağlayan atılımı aynı topraklarda gerçekleştirdi.
Bolşeviklerin ayırt edici yanlarının başında, sınıf temelinden kopuk ve burjuva devrimlerinin başlattığı işi bu devrimi derinleştirerek ve burjuva devlet aygıtını ele geçirip bu amaçla kullanmak üzere sürdürme gayretindeki blankist yahut narodnik devrimciliği proletaryanın en devrimci unsurlarının arasında ve proletaryanın iktidar mücadelesi hedefine bağlı olarak yeniden örgütleyerek aşmaları gelmektedir. Narodnikler devrimci oldukları için değil demokrat; proleter değil halkçı=popülist bir çizgide oldukları için eleştiri konusu edildiler.
“Ayaklanmanın hazırlanmasının, genelde ayaklanmanın bir sanat olarak ele alınmasının «Blankizm» olduğu oportünist yalanı, Marksizmin egemen «sosyalist» partiler tarafından tahrifinin en kötü niyetli ve en yaygın çarpıtmaları arasındadır.”
Bu tutum sayesinde, Paris Komünü sırasında buluşamayan Marx ve Blanqui, her ikisini de aşan Bolşevizm çerçevesinde buluşmuş ve Ekim Devrimi her ikisinin hedeflerinin cisimleştiği bir dönemeç noktası olarak 1871 devrimini aşmıştır.
Hiç Ehlileşmeyen Bir Devrimciydi
Blanqui, Komün’ün zaferi gibi yenilgisini de demir parmaklığın arkasından izlemek durumunda kaldı. Otuz bin komünar kurşuna dizilirken Blanqui hapisteydi ve sağlığı epeyi zedelenmiş de olsa, sağdı. Aldığı Yeni Kaledonya’daki çalışma kampına («Kelebek» sayesinde ünlenen bu sürgün yeri oldukça eskidir) sürgün gitme cezası, yaşlılığı ve sağlık durumu nedeniyle iptal oldu. 1879’da bir genel afla tahliye olan Blanqui yetmiş iki yaşındaydı ve hala devrimciydi.
Bununla birlikte Blanqui hayatının son yıllarında daha öncekilere benzeyen hiç bir eylemin içinde, yahut başında olamadı; Avrupa’da blankizmin damga vurduğu son büyük eylem Paris Komünü ile taçlanan eylem oldu. 1879’dan sonra sık sık sağlık sorunlarıyla boğuştuğu halde, Blanqui çeşitli gazeteler yayınlamaktan geri durmadı ve öfkesi hiç dinmedi. Bu dönemde yayınladığı gazetelerden en ünlüsü «Ne Tanrı Ne Efendi» adını taşıyordu.
Hayatının sonuna kadar ehlileşmedi Blanqui. Ölümünden üç gün önce katıldığı bir işçi toplantısında üç renkli Fransız bayrağını savunan sözde sosyalistlere karşı bayrağın renginin kızıl olması gerektiğini savunan tek kişi oydu. Yine böyle bir tartışmanın ardından öfkeli bir biçimde evine döndüğünde, hararetli bir sohbet sırasında, ani bir beyin kanaması geçirdi, anlamsız bir kaç cümle söyledikten sonra ebediyen sustu.
76 yıllık yaşamının 37 yılını hapiste geçiren Blanqui, devrimci eyleme duyulan sarsılmaz güvenin, devrim uğrunda asla eksilmeyen azimli bir mücadelenin ifadesi olmuştur.
Blanqui’nin yüz bin kişinin katıldığı cenazesi zamanın en büyük kitle gösterilerinden biri oldu. Louise Michel’in altını çizdiği gibi bu cenaze törenine orada bulunmayan otuz bin komünarı ve Blanqui’nin kavgası boyunca düşen daha nicesini eklemek gerekiyordu. Mezar taşına Enternasyonal marşının söz yazarı Eugene Pottier şu dörtlüğü yazdı:
“Taş kalpli bir sınıfa karşı
Ekmekten mahrum halk uğruna savaşırken;
Yaşamında dört duvara;
Ölümünde dört parça çam tahtasına sahip oldu.”
Komünist bir dünya kurma kavgasını üstlenen devrimciler Blanqui’ye de onun gibi nice devrimciye de saygıyla ve öğrenip aşma bilinciyle yaklaşıyor. Blanqui’yi ve başka devrimcileri, dudak bükerek yahut ürküntüyle aşağılayan her türden liberale inat, onların görmek ve içinde olmak istediği ateşin içinden, onların ellerinden hiç bırakmadıkları kızıl bayrakla ileri çıkmayı bir borç sayıyorlar. Bu dünyada çalışarak yaşamaktan başka tek insanca seçeneği dövüşerek ölmeyi bilmek olanların en acil ihtiyacı da böyle bir atılımdır.
Pere-Lachaise mezarlığındaki mezarı