(Bu yazı Proleter Devrimci KöZ’ün 2002 yılı Ağustos ayında çıkan 1. sayısında yayımlanmıştır.)
KöZ’ün Sözü: Burjuva Partilerine ve Onlarla İttifak Yapanlara Oy Yok!
Komünistler açısında burjuva parlamenter kurumlarına ilişkin seçimlere katılmaya genel olarak ilkesel bir engel olmadığı gibi, bugünkü somut durumda hiçbir ilkesel yahut siyasal engel de yoktur.
Aksine, bugün seçim zemininde emekçilerin, Kürtlerin devrimcilerin, komünistlerin bağımsız sesinin gür bir biçimde çıkmasına şiddetle ihtiyaç vardır.
IMF yularıyla bağlanmış sermaye düzeni AB kapısına doğru sürüklenirken bir yandan sağındaki ve solundaki açıklarını bir an evvel örtme telaşı içindedir. Bir yandan da hem sağ hem de sol yumruklarını sıkma gayretindedir; emekçi yığınlarla tüm ezilenlere ve devrimcilere sağlı sollu kombine vuruşlar yapma hazırlığı içindedir.
Öte yandan siyasetin türlü entrikalarının ayyuka çıktığı ve Dervişin son manevrasında da olduğu gibi her türlü üç kağıdın ve güvensizlik kaynağı tertibin başını alıp gittiği koşullarda emekçilerin siyasetten kopma ve siyasal mücadeleye küsme eğilimi artmaktadır.
Bu tutumu düzenden kopma eğilimi olarak görmek son derece büyük bir yanılgı olur; asla öyle değildir. Aksine bu biçimde parlamenter siyaset zeminden tepkiyle ve umutsuzlukla kopan kitleleri bekleyen bir tuzak kurulmaktadır. Bunlar, hükümet ve parlamenter siyaset zemininin dışına, sokağa itilmek istenen (ki sermaye açısından faşist partiler için en uygun yer orasıdır) MHP tarafından kolaylıkla devşirilmeye müsait bir yığın oluşturmaktadır.
Öyle ki diğer partilere güven duymayan kesimler, bu seçimde MHP’ye oy vermeseler de MHP’nin parlamenter siyaset zemininin dışında bir siyasal etkinlik göstermeye başlamasının ardından hızla ve büyük kesimleri itibariyle bu tarafa doğru yöneleceklerdir. Bu kesimlerin önemli bir bölümünü kendi arkasına alan MSP-RP-FP çizgisinin de bugün ikiye bölünmüş ve hala tehdit altında tutuluyor olması da bu süreci besleyen bir etkendir.
Bu durumda devrim umudunu temsil eden ve bu kesimleri örgütleyebilecek bir devrimci alternatifin olmadığı koşullarda bu tehlike hafife alınabilecek bir tehlike değildir. Başka yerlerde (en son Fransa’da) olduğu gibi, sokakta kalmaları tercih edilen faşist partilerin basıncıyla düzeni sağa çekmek ve işçi hareketinin sermaye partilerinin dümen suyunda tutulmasını sağlamak Türkiye’deki egemen sınıfların da planları arasındadır. Bu seçimlerde de bir yanda MHP bir yanda da «solda birlik» girişimleri vasıtasıyla öne çıkarılacak olan budur. AB umudu da bu tuzağın tetiği üzerindeki yemdir.
Bir demokratikleşme görüntüsü altında sermayenin beklentisi kitlelerin kendilerini temsil ettiğine inanacakları bir siyasal seçeneğin yaratılmasıdır. IMF programları doğrultusunda Avrupa emperyalist Birliğine uyum sürecine kitleler nezdinde itibar sahibi olan bir seçeneği öne çıkarmak istemektedirler. Bu koşullarda önümüzdeki seçimlerin gerçekten emekçileri söz sahibi yapacağını düşünüp bu doğrultuda bir seçim çalışması yürütmek büyük bir yanlıştır. Ancak seçimlerde sandık başına gitmek isteyen emekçilere başka bir siyasal alternatif gösterilemediği için “Sandık başına gitme! Seçimleri protesto et!” çağrısında bulunmak daha büyük bir yanlış olacaktır. Çünkü böyle bir çağrı emekçileri siyasetten uzaklaştırır. Emekçilerin siyasete olan sınırlı ilgisini de köreltir; hayattan bezginliğini arttırır; hiçbir şeyin değişmeyeceğine olan inancını pekiştirir. Sonuçta düzen içi seçenekler arasında kötünün en iyisini, gündelik veya kısmi çıkarlarına en uygun görüneni seçmeye yöneltir.
Bu koşullarda kendini tüm burjuva akımlarından ayrı tutan; türlü manevralarla emekçi yığınları ve devrimcileri onların dümen suyuna katma çabasında olan oportünistlerle kırıştırmaktan uzak duran bir sesin gür biçimde seçim zemininde yükseltilmesine ihtiyaç olduğu kesindir.
KöZ’ün arkasında duran komünistler tam da bu eksikliğin bilinciyle mücadele etmektedirler. Ama seçimlerde bir komünist seçeneğin mevcut olmayışını nesnel koşullarla yahut oportünistlerin hatalarıyla izah etmek de bizim tutumuz olamaz. Bu seçimlerde, komünistler kendi adaylarını ortaya çıkaramadıkları müddetçe emekten ve ezilenlerden yana olma iddiasındaki adayların burjuva partilerinden kendilerini ayırmaları doğrultusunda mücadele etmeli, “burjuva partilerine ve burjuva partileriyle ittifak arayanlara oy yok!” şiarını öne çıkarmalıdır.
Öyle yapılacak ve kimlerin emekten ve ezilenlerden yana kimlerin sermaye düzenin sürmesinden yana olduklarının emekçilerin gözünde açıklığa kavuşmasını seçim dönemi boyunca aktif biçimde yürütülmesi gereken ajitasyon ve propaganda çalışmaları içinde sağlamak için mücadele edeceklerdir.