Ekim Devrimi, Şovenizm ve Sosyal Şovenizm

0

Bu yazı Aralık 2011 tarihli KöZ Gazetesinin 23. sayısında yayımlanmıştır.

2011 yılı panel dizisinin ikinci ayağı 13 Kasım Pazar günü Kartal TMMOB’da ‘Ekim Devrimi, Şovenizm ve Sosyal Şovenizm’ başlığı ile gerçekleştirildi. Panele konuşmacı olarak Mukaddes Çelik (ESP), İbrahim Aydın (ÖDP), İsmail Şengül (SDP), Yücel Filizler (Devrimci Proletarya) ve internet üzerinden Orhan Dilber (KöZ) katıldı. Panelde şovenizme karşı mücadele, Kemalizm ve Kongre hareketi üzerinde odaklanıldı.

Saygı duruşu ve Enternasyonal ile başlayan panelde ilk konuşmayı ESP yaptı.

ESP’nin İlk Tur Konuşması
Ekim Devrimi 94. yıldönümünde bizi aydınlatmaya devam ediyor. Lenin’in çözümlemeleri hala geçerli. Ortadoğu’nun ortasında Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında bu atılım bize hala ışık tutuyor.

Bugün de Kürt sorunu ve azınlık halklar sorunu büyük bir sorun olmaya devam ediyor. Bugün de her alanda yüzyıllık Türkleştirme süreci devam etmektedir. Deprem gibi bir olayda ırkçılık sadece egemen sınıf aracılığı değil, sosyal medya eliyle her yerde sergileniyor.

Biz burada ulusların kardeşçe yaşaması koşulunun Rusya’da nasıl sağlandığına değinebiliriz. Nasıl ki orada ilk koşul olarak ulusların kendi kaderini tayin hakkı kayıtsız ve koşulsuz bir şekilde sağlandıysa burada da bugün sağlanması gerekir. Rusya’da Sovyetler sonrasında tüm halklar ‘SSCB’ olarak toplanırken Finlandiya gibi bir ülkenin de kurulduğunu hatırlamamız gerekiyor.

Bugün özerk Kürt demokratik hareketinin ilan ettiği demokratik özerklik talebi de Ekim Devrimi sonrası ulusların kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde kurulan özerklikler gibidir. Kürt ulusu bütün parçalarıyla ve örgütleriyle 30 yıllık savaş sonrasında bunu savunuyor ama elbette iş burada kalmamalı. Kürt sorunun federatif bir biçimde bir emekçi cumhuriyeti yolu ile çözümüne kadar bu sorun gündemimizde olmaya devam
edecektir.

Son 30 yıl içinde Türkiye devrimci hareketinin ifade ettiği ‘anti emperyalist demokratik devrim’ diye bir şey var. Solun genelinin asgari programının temel sorunlarından biri de ulus sorunu, Kürt sorunudur. Bu devrim batıya yayılamadı. Ancak Türkiye sol hareketi bu devrimi görmezden geliyor. Sosyal şovenizm sorunu üzerine yapacağımız tartışma da
budur. Bugün Kürt hareketiyle ortaklaştırmasına yönelik çok önemli bir adım atıldı ve Halkların Demokratik Kongresi toplandı. Bugün siyasi mücadelenin merkezinde Kürt sorunu dururken, Türkiye işçi ve emekçilerini Kürt sorunu ile bağlamanın önemli bir
örgütlü gücü ortaya çıkmıştır.

ÖDP’nin İlk Tur Konuşması
Ekim Devriminin yıldönümü dolayısıyla şovenizm ve sosyal şovenizm bağlamını tartışmak çok anlamlı çünkü Ekim Devrimi’nin 70 yıllık yaşamı sonrasında geriye dönük sürecini tamamlamışsa burada ulus sorunundan türeyen sosyal şovenizmin aşılmamasını görürüz.

Marksizm, vatanı yeryüzü yapabilmenin ancak proletaryanın kendi ülküsü etrafında bir araya gelmesi ile olabileceğini öne çıkardı. Ekim Devrimi de tam da bu eksen üstünde oturuyordu. Ulus düşüncesini aşıyordu. Ancak süreç bu perspektifin rafine bir tarzda işlemesini sağlayamadı.

Dünyada tarih sahnesine çıkmamış ulus kalmadı. Tüm uluslar kendilerini bir şekilde ifade etti. Kürt hareketi kendini ifade etti fakat kendini ifade etmekte geç kaldı. Bunun da sorunlarını yaşamaktadır. Bu mücadele aynı keskinlikte 20-30 yıl önce gerçekleşmiş olsaydı enternasyonal dayanakları olacaktı. Bu destek Sovyetler Birliği’nden geliyordu. Aynı Türk kurtuluş hareketinin desteklendiği gibi.

Ulusçuluk en anti-demokratik koşullarda gerçekleştiği oranda sol harekete önemli görevler düşüyor. Bizim bu ülkede yaşadığımız da budur. Biz işçi sınıfının mücadelesini örgütlerken ve politikleşmeyi kurarken aynı zamanda bu savaşın işçi ve emekçilerin aleyhine olduğunu ve buna karşı çıkmak gerektiğini anlatmalıyız.

SDP’nin İlk Tur Konuşması
Ekim Devrimi ezilen halkların ortak mücadelesiydi ve proletaryanın mutlak zaferi ile sonuçlandı. Bugün ulusal soruna ve UKKTH’e ilişkin doğru tespitler yapmalıyız. Marksist diyalektik metot ile ulus kavramını incelemek gerekir. Ulusa dair içinde bulunduğumuz somut koşullar, ulusun tarihin hangi evresinde ortaya çıktığı ve niceliği belirleyicidir. Ulusal kurtuluş hareketinin emperyalizme darbe vuran bir niteliği olmalıdır. Sosyalistlerin soruna işçi sınıfı açısından yaklaşması gereklidir.

Türkiye’deki ulusal sorun her dönem belirleyici bir politik etmen olarak ortaya çıkmıştır. TC, Kürt sorununa asla demokratik bir açıdan yaklaşmamıştır. Ayaklanmalar şiddetle bastırılmış ve soruna inkar ve imha ile yaklaşılmıştır. Bugün bu soruna yaklaşım, şovenizmin tetiklenmesine, milliyetçiliğin toplumun bütün kesimleri içinde hayat bulmasına neden olmuştur.

Şovenizme karşı mücadele, işçi sınıfının kendi sınıfsal çıkarları çerçevesinde mücadelenin bir parçası olmalıdır. Ancak bu sosyalist cenahta yeterince kavranmış değildir. Ulusal soruna karşı tavır alışta farklılıklarımız var. Özellikle Kemalizm
ile bağlarını koparamamış hareketler var.

Şovenizme karşı ne yapabiliriz? Son dönemde bir Kongre girişimi var. Savaş koşullarının devam ettiği günümüzde yükselen sosyal şovenizme karşı mücadele için Kongre’yi önemsiyorum.

Devrimci Proletarya’nın İlk Tur Konuşması
Bugünün koşullarında, bugünkü emperyalist kapitalizm açısından egemen uluslar ciddi bir çözülüm sürecine girmiştir. Ulusların ekonomik, sosyal, kültürel bağlarla iç içe geçmesi söz konusudur. Bugün dünya çapında işçi, emekçilerin kaynaşması sosyalist devrimle birlikte Ekim Devrimi’nde yaşananların çok üstünde olacaktır. Ekim Devrimi,
ulusların tam hak eşitliğini sağlamıştır. Bugün savaş var, ulusal demokratik talepler var ama bizim önce karartılmış sosyalizm ufkumuzu yeniden canlandırmaya ihtiyacımız var.

Ekim Devrimi açısından Lenin’in koyduğu en önemli ölçüt UKKTH (Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı) ile ayrılma hakkı ile tanınmasıdır. Sosyalizmi, komünizmi bırakalım, demokratlığın asgari ölçütü budur. Bu her koşulda tanınmalıdır. Bu her zaman ayrılacak anlamına gelmez fakat gönüllü birlik için UKKTH’nin tanınması gerekir. Bugün bu hakkın bulandırılması ezen ulus milliyetçiliğine taviz vermektedir.

Bizim ufkumuz sadece UKKTH’nin değil ama işçilerin enternasyonal birliği yoludur. Başka şekilde Türk ve Kürt işçilerinin birleşmesi imkânsızdır. Şovenizme karşı mücadele kadın veya erkek işçilerin birleşik mücadelesinden ve onların aynı zamanda sosyalist demokrasi mücadelesi içinde eğitilmesinden geçer.

KöZ’ün İlk Tur Konuşması
Milliyetçilik ve şovenizmin nerede buluşup nerede ayrıldığını pek önemsemeyen konuşmalar yapıldı. Şovenizm milliyetçiliğin özel bir türüdür. Emperyalizm ve proleter devrimler çağında, ilk emperyalist paylaşım savaşının şafağında meydana gelmiş özel bir milliyetçilik türüne işaret eder. Bunu ayırt etmek, aynı zamanda ezen ve ezilen ulus milliyetçiliklerinin ayırt edilmesi ile alakalıdır. Şovenizm rastgele milliyetçi bir ideoloji değildir. Belirgin bir ayrımı olan bir milliyetçilik türüdür ve doğrudan devletle ilgili politik bir kavramdır.

Genel olarak şovenizme karşı ilk mücadelenin 1. emperyalist paylaşım savaşında çıktığı sanılır. Ama bu doğru değildir. Rusya’da şovenizme karşı ilk mücadele emperyalist paylaşım kavgasının ilk provalarından sayılan 1904-1905 Rus-Japon savaşının patlak verdiği dönemde başlamıştır. 1914’te durum değişecek ve şovenizm yüzünü gösterince, sosyal şovenler de ortaya çıkacaktı. Bu durumda sosyal şovenizm kavramı ve sosyal şovenizme karşı mücadele de önem kazandı. Bolşevikler bu mücadelenin öncüsü ve tek tutarlı sürdürücüsü oldu.

Türkiye’ye sosyal şovenizm nereden geldi? Bütün konuşmacı arkadaşlar da haklı olarak Kemalizm ile şovenizm bağlantısını kurdu. Doğrudur, Kemalizm esasen Türkiye’de şovenizmin adıdır. Kemalizmi soldan destekleyenler de sosyal şovendir. Ister Kuva-i Milliye döneminde, ister sonrasında olsun, Kemalizmi destekleyenler sosyal şoven olarak adlandırılmayı hak eder.

Şovenizmi Kemalizme indirgeyenler Kemalizme karşı mücadele edenlerin şovenizmi temsil edebileceğini de ihmal etmiş olurlar. Oysa bugünkü hükümet elbette şovenizmi temsil eder. Kemalistlere darbe vuruyor diye AKP’nin iyi bir şey yaptığını düşünen ve buradan hareketle bu gerici hükümete soldan destek sunan kim varsa bunlar bugün sosyal şovendir. Bu gelişmeleri hayıra alamet görüp sessiz kalmayı tercih edenler de şovenizme ve sosyal şovenizme karşı mücadele edemez. Çünkü şovenizm bir ideoloji ile değil, doğrudan devlet politikası ile ilgilidir.

Şovenizm devletle ilgili bir tutum olduğu için ezilen uluslar bakımından şovenizm
– sosyal şovenizm ifadesi doğru olmaz. Hiçbir yerde, hiçbir zaman ezilen bir ulusun şoven olma ihtimali yoktur. Ezilen ulus kavramı zaten bir devleti olmayan ulus demektir. Bir ezilen ulusun hiçbir koşulda şovenizmi olamaz fakat milliyetçiliği olabilir. Ezilen ulusun milliyetçiliğine şovenizm diyenler ise şoven ve sosyal şovendir.

Bugün, iki konuşmacı da üzerinde durdu. Kongre hareketi ve meclisteki BDP vekilleri şovenizme karşı mücadelede nasıl bir rol oynayabilir? Şovenizm bir devlet politikası olduğuna göre, giderek azgınlaşan şovenizme karşı parlamentoda yürütülecek bir mücadele elbette çok önemlidir. Bu mücadeleyi sokaktan destekleyen bir Kongre hareketi de şovenizme karşı mücadelede ve genel olarak demokratik haklar mücadelesinde son derece önemli olur. Bugün BDP milletvekillerinin ve Kongre hareketinin asıl görevi de Kürt hareketini destekleyen bir yan güç olmak değil, kendilerini Türkiye’de şovenizme karşı tek odak olarak tarif etmek olmalıdır. Bu mücadeleyi şu ya da bu gerekçeyle desteklememek ise orta yolcu merkezci bir tutum olur ve sosyal şovenizme doğru giden yolda bir tuzağa basmaktır.

İkinci Tur Konuşmalar
Soru-cevap kısmından sonra son konuşmalarını yapmak için söz yine aynı sırayla konuşmacılara geldi.

ESP şunları belirtti:
Kongre girişimi bu topraklarda sadece şovenizmi değil, sosyal şovenizmi de, faşizmi de, başka konuları da kapsayan ve çok sayıda muhatabı birleştiren bir birlik. Kürt sorununa dair, dört parçaya bölünmüş coğrafya ile yüz yüzeyiz. Türk devleti için ‘yeni bir parça daha çıkar’ korkusu Kürt sorununa dair oldukça belirleyici. Biz Türkiye emekçileri ile
federatif bir cumhuriyetten yanayız. Kürdistan’ın diğer parçalarıyla bir araya gelme talebi de olursa bunu demokratik bir talep olarak görür ve destekleriz. Demokratik özerklik sloganını biz de atıyoruz çünkü bunun ‘hepimiz Kürdüz, hepimiz KCK’lıyız’ demek gibi bir işlevi var.

ÖDP’nin son konuşması ise şöyleydi:
Bugün 70 yıllık bir deneyim var elimizde. Buradan çıkaracağımız önemli bir ders ulusal soruna bakıştır. Biz sonuçta ulus ismiyle kendi birliğimizi tarif etmek durumunda olmayacağız. Ulus bilincini geldiği yere göndermemiz gelir. Bizim siyaseti asıl insanlık idealine dayanarak kurmamız gerekir. Biz bugün yüz yıl öncesinin aynı ilkesini hiçbir şey
değişmemiş gibi savunamayız. Ulusların devlet kurma hakkını her koşulda savunamayız.
Bu sistem gitmeyecek. Kongre hareketi bence dar bir perspektife sahiptir. Bu sistem içerisinde Kürt sorunu çözülemez. Savaş ve sömürü olmadan yaşayan bir sistemdir bu. Bizim bütün hareketleri sisteme karşı yöneltmemiz gerekir. Doğrudan sosyalizmi hedefleyecek bir programa ihtiyaç vardır.

SDP ise şunları belirtti:
Kongre’ye girenlerin hiçbiri kendi programını ve mücadelesini kaldırmış değildir. Asgari düzeyde ise Kongre’nin içindedirler. Bugün Kürtlerin ve sosyalistlerin parti örgütlenmesine gitmeye çalışacağız. Esas olan mücadele örgütümüz de Kongre olacak ve parti ikincil olacaktır. Türkiye’de Kürt halkına yapılan her saldırı emekçilere, işçi sınıfına
karşı da yapılmıştır. Tersi de doğrudur. Sosyalistler ezilen ulusların taleplerini desteklerler. Bugün demokratik özerkliği savunmak sosyalistlerin temel görevidir. Sistem açısından en çok sıkıntı yaratan taleplerin başında gelmektedir bu talep.

Son konuşmasında ise Devrimci Proletarya şunları söyledi:
Burjuvazinin daha küresel temelden egemenlik dönüşümünü içeren bir anayasa gündemde. Buna karşı ciddi mücadele vermek gerekiyor. Ama bunu Kongre’ninki gibi reformcu bir temelde değil, sosyalist işçi anayasası ile, diğer sorunlara da sosyalist proleter bir biçimde yaklaşan bir içerikle yapmak gerekiyor. Bunun karşısında bağımsız bir işçi mücadelesiyle çıkmak gerekir. Şovenizm ise parlementarist bir sorun değil. Antikapitalist militan bir duruşla ancak bu mümkün olur. Bu sadece Kongre hareketine veya BDP’ye, ezilen ulusun burjuva partisine devredilecek bir mücadele değil. Şovenizme karşı net militan devrimci bir duruş gereklidir. UKKTH ertelenebilir değildir ama bununla birlikte proletaryanın enternasyonalist devrimci bilincini geliştirip eğitmek
gereklidir. Sosyal kurtuluş ve ezilen cins ile ulusun kurtuluşu iç içe geçirmemiz gerekiyor. Bunu en geniş kitlelere bu temelde taşıyamazsak aynı burjuva demokratizmi
içerisinde erime sonucu ile karşı karşıya kalırız.

KöZ’ün son konuşması ise şu şekilde oldu:
Mustafa Suphiler Türkiye’de komünist bir partinin bağımsız mücadelesine önderlik etmek üzere geldi, o yüzden öldürüldüler. Kuva-yi Milliye’ye destek olmak için gelmediler. Bu gelişmelere bakıldığı zaman Mustafa Kemal hareketi Rusya’dan başlayıp yayılmaya çalışan proleter devrime karşı duran, baştan itibaren karşı devrimci bir harekettir. Kim bu hareketi güya ulusal kurtuluş hareketi diye desteklemişse veya ilerici görürse de onlar sosyal şoven sıfatını hak eder. Ulusal devrimci bir hareket bağımsız bir devlet olarak kendi topraklarında yaşamayı savunur; asgari koşul budur.

Bugün Kürdistan’ın birliği ve Kürt ulusunun özgürlüğü için mücadele eden bir hareket yoktur. Dolayısıyla bugün işçi hareketi ile Kürt ulusal hareketinin ittifakı derken kimin kimle kiminle ittifak yaptığı belli değildir. Söz konusu olan Türkiye’de demokrasinin geliştirilmesi  için demokratik haklar için yürütülen bir mücadeledir. BDP’nin iddiası da budur.

Bugün konuştuğumuz bu demokrasi mücadelesi şovenizme karşı mücadeledir; Kürdistan sorununun çözümü değildir. Bu demokrasi mücadelesini ve sosyal şovenizm karşıtı mücadeleyi yürütenlere destek olmak ödevdir.

KöZ’ün önüne koyduğu ödev, bugün Bolşeviklerin mirasına sadık bir partidir. Bu parti Kongre Hareketi’nden çıkmaz. Biz bu hatların karışmasını istemeyiz. Buna dahil olmayız ama KöZ içinde çalıştığı kitlelerin demokratik haklar mücadelesini bu çerçevede yürütmesi için Kongre’de aktif olarak yer alması için elinden geleni ardına koymayız. Ama komünistlerin öncelikli ödevi olan komünistlerin birliğini sağlama ve Bolşeviklerin ve Komünist Enternasyonal’in mirasına sadık komünist partiyi kurma önceliğinden de
vazgeçmeyiz.

Yaklaşık 3.5 saat süren panele 85-90 kişi  katıldı. Panel, 20 Kasım günü BDP’ye yönelik saldırılara karşı yapılacak mitinge çağrı ile son buldu.

Paylaş