Bu yazı Ocak 2015 tarihli KöZ Gazetesinin 1. sayısında yayımlanmıştır.
Halkevleri’nden Ferda KOÇ, HDP’den Erkan KARABAY, ÖSP’den Sinan ÇİFTYÜREK ve KöZ’den Orhan DİLBER’in konuşmacı olduğu panelin konusu “Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşının 100.Yılında Kürdistan ve Filistin Sorunu” idi. Kobanê’de düşenler, iş cinayetlerinde ölenler ve devrim yolunda düşenler için saygı duruşu ve Enternasyonal marşının okunmasının ardından panele başlandı.
İlk panelist olarak HDP adına Erkan Karabay konuşmasında Kürtlerin isyan ve katliamlardan geçtiği iki yüzyıllık bir tarihin ardından; yüzyıllarca Osmanlı yönetimi altında dinsel faktörlerin etkisiyle yönetilmiş ve siyasi anlamda bir birliğin sağlanamaması da örgütsel birliklerin de ayrı olmasına yol açtığından bahsetti. Karabay şöyle devam etti: “İttihat ve Terakki partisinin baskı ve katliamlarına karşı yüzyılın başlarında isyan eden Kürtler katliama uğramıştır. Bu bağlamda Kemalist hareket de İttihat ve Terakkiden farklı bir uygulamaya gitmemiştir. Yani anti-emperyalist bir duruşu olmamıştır. Ekim Devrimi’nin özgünlüğü de emperyalistler arası paylaşımları açıklaması ile kendini göstermiştir. Kürdistan’ın Sykes-Picot tarafından parçaya ayrılarak 4 ülkeye dağıtılması 1.Emperyalist Paylaşım Savaşının sonucudur. Şu an ise Kürdistan devletsiz kalmış tek toplum olarak devleti seçmek veya yeni bir devlet kurmak arasındadır. Devlete tamamen sırtını dönmüş değildir. Yerine göre enternasyonal anlamda birliktelikler kurulmuştur. Kobanê’nin bu kadar büyük bir saldırı altında olmasının sebebi Kürtlerin kurmak istediği sistemin örneği olmasından kaynaklıdır. Kürtler Rojava’da farklılıkların kendilerini var edebildikleri bir sistem kurmuştur. Kürtler için Kobanê 100 yıl önce kaybettiklerini elde etmenin ve siyasal birlikteliklerini kazanmanın tek yoludur. Kürtler kendi kendini yönetebildikleri bir dönemde bu saldırılar kaçınılmazdır. Kürtler sadece Kobanê’yi değil kaybettiklerini savunuyorlar. Kobanê’ nin kazanılması Kasr-ı Şirin anlaşması ile ikiye bölünen toprakların ve bu topraklarda yaşayan halkların emperyalist sınırları yıkması anlamında önemlidir. Nejat Ağırnaslı gibi enternasyonalist yoldaşların katkısıyla Rojava Devrimi halkların umudu olmaya devam edecektir.”
İkinci panelist Halkevleri adına Ferda Koç’tu. Ferda Koç konuşmasında ilk olarak 1. Emperyalist paylaşım savaşının yarattığı tarihsel sorunlara değinerek konuşmasına şöyle devam etti. “1916’da yapılan Sykes-Picot antlaşmasına göre Suriye ve Irak’ta çizilen sınırlar sanal da olsa limanların petrol kuyularının durumuna göre ve bu bölgelerde yaşayan insanların dinine göre hazırlanmış bir haritadır. Sevr ile Sykes-Picot arasında farklar vardır. Musul Fransızlardayken İngilizlere geçmiştir. İngiliz hakimiyeti altında ayrı bir Filistin çoğunluğu olarak bir idare oluşturulmuştur. Sevr’ de 1917 Ekim devrimi gerçekleştiği için Ermeni bölgesi olarak tasarlanan yerde daralma vardır. Teklif edilen Kürdistan ise T.C. sınırları içindedir. Bu iki anlaşmanın da ortaklaştığı yer Filistin ve Kürdistan topluluklarının görmezden gelinmesi noktasıdır. Bu iki anlaşma Kürtlerin ve Filistinlilerin reddi üzerine kuruldu, diğerleri dinsel ve etnik gruplar için tam anlamıyla bu söz konusu değildir. Daha sonraları Filistin ve Kürt milliyetçilik hareketlerinin 1945’e kadar uzanan süreçte bölgesel aşiretsel milliyetçilik var denilebilir. Şeyh Sait, Ağrı, Berzenciler ayaklanma olarak aşiretsel özelliktedir. Filistin’deki hareketler ise esas olarak Yahudi yerleşimlerine karşı oluşmuştur. Modern anlamda direniş daha sonra ortaya çıkmıştır. 1945’te İsrail’e Yahudi yerleşimi sonrasında Arap aşiretlerinin direnişi İngilizler tarafından manipüle edilmiştir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk olarak Mahabad kuruldu. Filistin açısından da bir Yahudi devleti kuruldu. Bu gelişmeler sonucunda burjuva milliyetçiliği önderliğinde gerçekleşen hareketler ve sosyalist önderliğindeki sömürge karşıtı mücadeleler oluşmaya başladı. 1945 sonrasında Ortadoğu’nun şekillendirilmesinde Kahire ve Yalta konferansından Kürtlere de, Filistinlilere de yer verilmedi.1945’te müttefiklerle Sovyetler arasında yapılan anlaşmalarda da Filistin ve Kürdistan sorununa dair bir şey görünmüyor. İki topluluğun ulusal kurtuluş mücadelesi modern ve milliyetçi karaktere kavuşurken içinde devrimci kanatlar da oluşmuştur.”
İlk turda üçüncü konuşmacı KöZ adına Orhan Dilber ’di. Orhan Dilber konuşmasında şunları söyledi. “Alakasız gibi görünse de 93 harbinden başlamak istiyorum. Çeyrek yüzyıldan fazla süre Rus egemenliği altında kalmıştır bu coğrafya. Ekim Devrimi Osmanlı topraklarında büyük yankı bulmuştur. Bu topraklarda bir dizi şura girişimi oldu. 93 harbinin önemi neydi? 1.Dünya Savaşı’nın ittifaklarını ve hedeflerini de belirleyen bir durumdu. Osmanlı parçalanacak bir unsur olarak görülüyordu. Bu, tarihin akışını değiştiren önemli bir gelişmeydi. İkincisi de Rus devrimidir, 1917’nin ortasında gerçekleşen Ekim Devrimi’dir. Bu da 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın şekillenmesi için önemli olmuştur. Çarlık donanması, çarın eski müttefiklerine bırakılmıştır. Rusya savaşın başında galip devletlerden biriyken, bunlar Rusya’nın yerine dahil olan ABD’ye verilmiştir. Bu nedenle Sykes Picot antlaşması ile çizilen haritalar büyük ölçüde değişti ve yeni sınırlar çizildi. Burada net biçimde Ekim Devrimi faktörünün ve bu devrimin yayılmasını engellemek üzere dağılmış olmalarına rağmen İran ve TC’nin Ekim Devrimi’ne bir barikat olmaları Ekim Devrimi’nin sürprizi olmuştur. Kürdistan bölünmüş olsa da Kasr-ı Şirin’in bir parçasıdır. 1.Dünya Savaşı’ndan sonra Kürdistan’ın kaderi değişmiştir. Berzenci uzun süre direndiği halde Mustafa Kemal’in misyonu bu hareketleri temizlemektir. Rojava Devrimi’nin yarattığı dinamiklere rağmen Ortadoğu’nun ezilen halkları arasında bir türlü ittifak ve mücadele olmamıştır. Ortadoğu’daki düğümü koparıp atmanın yolu Filistin ve Kürdistan’ın birlikte mücadele etmesidir. Kürdistan ve Filistin mücadelesini birlikte ele almak bu nedenle de önemlidir.”
Son konuşmacı ise ÖSP adına Sinan Çiftyürek’ti. Sinan Çiftyürek konuşmasında emperyalist güçlerin dünyaya hakim olması için Asya’ya hakim olmaya çalıştıklarını ve Afganistan, Ukrayna, Mısır üçgeninde yeni bir Ortadoğu dizaynı içine girdiklerinden söz etti. Çiftyürek konuşmasının devamında şunları söyledi. “Ortadoğu’daki savaşın ekonomi politiği enerji kaynaklarıdır. Suriye meselesi emperyalist güçlerin istediği gibi çözülemediği için Irak geçici olarak yapıştırılmıştır. Ortadoğu’da tartışılan asıl mesele ise Akdeniz’e Sünnilerin mi Kürtlerin mi hakim olacağı konusudur. Yani bir hakimiyet kavgası vardır. IŞİD ise sadece paravan bir örgüt değildir. IŞİD bir yanda İngiliz Amerikan askerlerinin boyunlarına köpek tasması takılan gençlerin öfkesidir, bir yandan da batılıların bölgeyi düzenleme emellerini gerçekleştirmek için araçtır. ABD için kendine bir düşman yaratması anlamında, Suriye’ye girmesi anlamında fırsattır. Peşmerge – YPG ittifakı önemlidir. Batı ve Güney Kürdistan’ın gelecekleri ve ortak çıkarları aynıdır ve bu ittifak tarihin birleştirmeye çağrısıdır. IŞİD’in Kobanê’ye saldırması ile Kürtlerin bölgeyi savunması Kürt halkının devletleşmesi meselesi konusunu tekrar gündeme getirmiştir. Mesele Kürtlerin devletleşmesidir. Temennimiz farklı güçlerin birleşin davetinin gerçekleşmesidir.”
10 dakikalık aradan sonra sorulan soruların arkasından ikinci turda konuşmacılara tekrar söz verildi. İkinci turda ilk sözü ÖSP adına Sinan Çiftyürek aldı ve şunları ifade etti: “IŞİD neden Kürtlere yöneliyor? Bir yanıyla Arap milliyetçilerinin kılıcını sallıyor. Irak’ta, Suriye’de hakimiyet ile ilgili. Şiistan mı, Kürdistan mı konusu önemlidir. Bölgede Ortadoğu’daki askeri ve siyasi aktör Kürtlerdir. Hakimiyet kavgası bu yüzden direkt olarak Kürtlere yönelmiştir. Kim Akdeniz’e açılacak kavgasıdır. IŞİD üzerinden bağımsız Kürdistan testi oldu. Güneylilerin pratiği teoriden ileridedir. Biz kuzeyli Kürtler güneyle dalga geçerdik. Gün geldi koşullar oluşunca otonomi kurulmadı, devlet kuruldu. Bu yüzden ilk fırsatta devlet kuracaklardır. Irak’a demokrasi Türkiye’ye ekonomi noktasındadır PKK. Irak’ın parçalanması ertelenmiştir, fakat Suriye parçalanacaktır. Kürtler bağımsızlık istediğinde devlet istemek gericidir diyorlar, neden böyle deniyor? Sanki devlet sınırları kaldırıldı da Kürtler mi sınır istiyor. Bağımsızlık meselesinde sosyalist bir Kürdistan kurulmasa da evet, bir devlet kuruluyor. Peşmergenin sonrası: Ortadoğu’da Afganistan, Mısır, Ukrayna’da vekalet savaşları devam edecek. 3. Dünya Savaşı parçalı olarak devam ediyor. Ortadoğu’da kavga bitmedi ve sürecek. Kürtlerin de hesabı vardır ve gerekirse ittifakları istismar etsinler. Barzani ile güneyin ortaklaşması önemlidir. ABD dışı emperyalist güçler, 91’de Körfez Savaşı’nda Bağdat’ı devirmediler. Batılı güçler bunu istemiyorlardı. Dün ABD Irak’ta rejimi değiştirme iddiasını İngiliz aklıyla çözmeye çalışıyor. Batılıların kendi arasındaki kavgalar hala mevcuttur. Batı Kürdistan’ı güney üzerinden okuyor. Çözüm sürecinin adı terör meselesi deniyor. Devlet 25 yıldır savaşın sonuçlarına odaklanıyor. Çözüm süreci devlet tarafından gerillayı rehabilite etme meselesi diye konuşuluyor. Nedenlerine odaklanırsak Kürdistan meselesidir. Devlet çözümsüzlükte ısrar ediyor, zaman kazanmaya çalışıyor.”
İkinci turda ikinci sözü Halkevleri adına Ferda Koç aldı ve şunları söyledi: “Ezilen ulusun milliyetçiliği olur. UKKTH demokratik haktır. 45 öncesi hareketlerin aşiretsel olarak nitelendirmeme gerici hareketler iması anlamsızdır, gerici hareket değillerdir. Bu hareketlerin önderlikleri, halkın sosyolojik yapısından öyledir. Gerici hareketler analizine katılmıyorum. Kürt ulusal hareketinin adı Kürdistan Özgürlük Hareketi’dir ve Kürt sorununa yaklaşımı diğer burjuva milliyetçi akımlardan ayrım çizgisini çekmektir. Tarihsel gelişime baktığımızda Kürdistan Özgürlük Hareketi, Türkiye Kürdistan’ında diğer akımlardan ayrı olup sosyalist değerlere bağlı hareket etmiştir. Aydemir Güler gibi Kobanê düşmüştür, demiyorum. Devrimci bir şekilde ilerlemesini sürdürüyor. Kapitalistlerin varlığı PYD bilgisi dışında değil. PKK’nin yerine akıl vermeyelim. Bunu dikkatle ele almak lazım. Güney Kürdistan yönetiminin sınıfsal konumuyla bağlantı kurdukları, bu tavırlar anlayışsızlıktan değil Kürt siyasi sürecinde iki farklı tutumun karşı karşıya gelişindendir. Kürtlere değinmek lazım değil mi? Bütün ülkelerin devrimci süreçle bağlantılı kendi ulusal özgürlüğünü de koruyup ilerliyor. Şimdi bu Rojava Devrimi açısından Kobanê’deki çatışma ekseninde ortaya çıkan olgulara yakından baktığımızda bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. 1980’lere kadar Kürt ulusal hareketi sonraki hareketlerden farklıdır. Bir tane tarihi nokta var, Beyrut işgali. Beyrut işgali sonrası Filistin hareketi de başka mecraya girdi. Filistin’le PKK arasındaki ilişki olumlu ilişkiydi. 82’den sonra bağ koptu. Hamas siyasetin merkezine geçti, FKÖ bağımsızlık ilan etmesine rağmen. Filistin hareketi Kürtlere uzak baktı paradigmasıyla, FDH canlanmak üzere FHKC önemli askeri unsurlar olarak yeniden görüyoruz. Yeni canlanma gözükürken Rojava devrimi meydana geldi. Bunun üzerine durmak lazım. Rusya-İran vs. ABD süreci üzerine tespitler yetersizdir. İki devrimci merkezin Kobanê üzerinden yakınlaşmasının bugünkü emperyalist paylaşım mücadelelerini geliştirmek için önemli hareket noktasıdır.”
İkinci turda KöZ adına konuşan Orhan Dilber şunları vurguladı: “Ulus devlet, Rojava Devrimi üzerine konuşuluyor. Bütün devletler ulus devlete karşı çıkmakla başlarlar. Ulus devlet burjuva diktatörlüğü demektir. Bunlardan biri Belçika krallığıdır. Belçika 1918’den beri ulus devlet diye tanımlanır. BM üyesidir. Ulus kabul edilmeyenlerin hedefi bir ulus devlet kurmak değil, bunların sorunu toprak parçası üzerinde egemenliğini kurmaktır. Orada burjuva diktatörlüğü kurmak isteniyorsa, uluslar arası toplum tarafından ulus devlet sayılmıştır. TC de ulus devlet sayılır, ama bunun yarıya yakını Kürtlerden teşkil eder. Rojova Devrimi, ilk kez ulus devlete bir başkaldırıdır. Geçmişte kimliği bile olmayan, yurttaş bile sayılmayanlardır. Rojova’nın 21. yüzyılın ilk devrimi olması boşuna değildir. İnsandan sayılmayan Kürtler, kendi topraklarına bayraklarını diktiler. Paris Komünü’ne devrim diyorsak Rojava bal gibi de devrimdir. Bu durum Rojava’da Kürdistan devrimi oldu demek değildir. Oradan başladı. Bugün Rojava’ya peşmergenin gidişiyle iki Kürdistan arasında bağ kurulmuştur, bu önemli. Orada Suriye devleti yoktur, ne kadar süre olmayacaktır bilinmez. Rus devrimi dediğimiz, Ekim Devrimi’nde de devrim birkaç şehirde başladı. 7 Kasım 1917’de Ekim Devrimi başladı. Egemen devlet, başkentinde iktidarı kaybetti, devrim olan budur. Egemen devletin egemenliğine son verilmiştir. Bu Kürt devrimi değildir, çünkü bu devrime katılanlar sadece Kürtler değildir. Kendisine devrimci diyenlerin birinci işi IŞİD’in karşı devrimci olduğunu söylemektir. Emperyalizme karşı mücadele eden ulusal devrimci, komünist akımların güç birliğiyle bu denklemi bozmak için attığı her adım bu devrim için önemlidir. Kobanê’ye en büyük destek AKP’ye karşı durmakla olur. AKP’yle el sıkışarak Rojava’ya destek olunmaz. AKP Amerikancı değil miydi? 2009’a kadar ABD ne buyurduysa onu yaptı. 2009’dan sonra Bush ve demokratlar gitti, her şey değişti. AKP iktidarda olan çizgiyi değil, muhalefette olan çizgiyi takip etti. Hiçbir çatışan emperyalist sermaye kanadı Filistin ve Kürdistan devriminden yana değildir. Önemli olan Filistin ve Kürdistan devrimi için bu güçlerin ortak mücadele etmesi gereklidir. Komünistlerin, devrimcilerin ödevi de bu hareketlerin bu yönde ilerlemelerine ön ayak olmalıdır.”
İkinci turun son konuşmacısı HDP adına konuşan Erkan Karabay şunları söyledi: “Kürtlere devlet lazım mı? Bırakalım Kürtler karar versin. Bu devlete nasıl tanım getirdiğinizle alakalıdır. 3 kanton kendisine dair yaşam perspektifi oluşturmaya başlamıştı. Bu bir devlettir. Kürt özgürlük hareketi tabiata aykırı davranamaz. Kürt özgürlük hareketi halkların talebinin karşısında duramaz. Modern anlamdaki Kürt milliyetçiliği 1980’de ortaya çıkmıştır. Öncesindeki hiçbir Kürt isyanı gericilikle yaftalanamaz. Sosyal ve siyasal tanımı farklılaşabilir. Kobanê’deki durumu Kürtler dışında kalanların ne söyleyeceği belirleyecektir. Bugün Kürt halkı açısından duygusal bir ortaklaşma ve yakınlaşma söz konusudur. Bu hepimizi sevindiriyor. Gelen peşmergenin alkışlanması normal bir durumdur. Kobanê’nin yani bir devrimin ayakta kalıp kalmayacağıyla ilgilidir. Kobanê’de petrol yok, emperyalistler için ne var? Bu bölge için 100 yıl önce olduğu gibi bugün de bir planlamaları vardır. Kürtlerin karşı durduğu şey budur. İlerisi için tarihsel mücadeleden yola çıkarak ilk defa Kürtler devleti masaya oturtabilmiştir. Devlet şu anda o masada oturtulmaya çalışılıyor. Şu anda devlet iktidarına, IŞİD’e karşı İstanbul’da ve batıda eylemlerle desteklenmelidir. Kobanê’de devrimci durum 21.yüzyılda başka devrimlerin olup olmayacağını gösterecektir.”
100 ‘ün üzerinde katılımla gerçekleşen panel, Ekim Devrimi Tartışmaları – 2014 kapsamında 2 Kasım Pazar günü “Solun Parçalı Durumunda Birleşik Mücadele ve Devrimci Parti İhtiyacı” başlığıyla gerçekleşecek olan ikinci panelin duyurusu yapılarak sonlandırıldı.