Bu yazı Ocak 2015 tarihli KöZ Gazetesinin 1. sayısında yayımlanmıştır.
ÖDP’den Alper Taş’ın, KöZ’den Çetin EREN’in, SYKP’den Kenan Kalyon’un, SODAP’tan Mehmet Yılmazer’in ve HDP’den Sezai Temelli’nin konuşmacı olduğu, Taksim Bağlam Yayınlarında gerçekleşen panelin başlığı “Solun Parçalı Durumunda Birleşik Mücadele ve Devrimci Parti İhtiyacı” şeklindeydi.
İlk panelist olarak HDP adına Sezai Temelli konuşmasında HDK-HDP’nin nasıl bir dönemden geçerken, ortaya çıktığı üzerinde durdu:
“70’ler farklı bir ekonomik, değişik küresel sermaye birikimi yaşandı. Toplumsal emek alanındaki yeni dinamikler ve Kürt özgürlük hareketinin bu mücadeleyi kendi içinde yeniden yorumlaması arayışlara yol açtı. 2011 seçimlerinde bir araya gelen emek hareketleri seçim sonrasında kongre önerisi geliştirdiler. Kongre önerisi bir kez buluşup yola devam edenlerden oluşan bir buluşma değildi, bir araya geliş için çağrıya devam eden bir buluşmaydı. Davet karşılığını buldu ve 40’ya yakın bileşenle ve bağımsız bileşenlerle kongre toplandı. Kongreye bağlı olarak parti formu-seçimlerde ortaklaşmayla ortaya çıksa da kongre ve parti formunu yeniden yorumlamaya çalışıyor. Parti siyasal mücadele alanlarını ortaklaştırmaya kongre ise farklı toplumsal alanları ortaklaşmaya çalıştık. Yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri kongrenin kitlelerle buluşmasını sağladı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden kazanılan halklar arası bağların kalıcılaşması konusunda mesafe kat ettik. HDP olarak, dışındaki kesimleri ötekileştirmeye dışında bıraktırma gibi bir yaklaşımımız yok; kongre hareketi çağrısına ve sistem karşıtı mücadeleye devam ediyoruz.”
İkinci panelist KöZ adına Çetin Eren’di. Eren konuşmasında birleşik mücadelenin nasıl mümkün olacağını, neler yapmak ve yapmamak gerektiği üzerine durdu:
“Birlik tartışmaları nasıl ele alınmalı ? Bugünkü kriz sordurduğu soru AKP’yi kim götürecek sorusunu sorduruyor. Burjuva muhalefetinin seçim zaferleriyle mi yoksa emekçilerin, ezilenlerin eylemli mücadelesiyle mi götürülecek? Bugün AKP’nin emekçiler tarafından devrilmesi soyut bir temenni değil AKP’nin de yakından hissettiği somut bir tehdittir. Bu nedenle, HDK ve HDP’yi, Birleşik Haziran Hareketi’ni ve ÖDP’nin daha önce yaptığı birleşik mücadele çağrılarını da yerinde buluyoruz. Ancak, Gezi’de, Kobanê’de yine aynı ihtimaller belirdi. Bu hareketler bu eylem dalgalarına politik olarak yol gösterebildi mi? Biz böyle olmadığını düşünüyoruz. Kast edilen eylemlerin içinde varlık göstermekse, Gezi’de HDK-HDP yer almadı eleştirileri doğru ve yerinde eleştiriler değildi. HDK ve HDP’nin bu süreç boyunca eksikliği başka bir yerde idi. HDK/P biz bu süreçte hükümeti düşürmek istiyoruz demedi. Politik olarak bu fırsatı değerlendiremedi. Birleşik muhalefet hareketi örmek gerekir diyerek yerinde çağrılarla ortaya çıkan hareketlerin de bu türden hedefleri ya da girişimi olmadı. Sonrasında da bunun bir eksiklik
olduğunu söylemediler.
Neden olmadı? Bu konuda 3 nokta tespit ediyoruz: Eylem birliği ve parti birliğinin karıştırılması. Eylem birliği ile bir parti kongresini ilintili anlayınca sizinle seçim ittifakında yer alacak unsurlar buna mesafeli olurlar. Biz de EDÖB’de sürekli BDP ile hareket ettik. Bunun partiye dönüşecek bir çağrının isabetsiz olacağını söyledik. Eylem birliği için bir araya gelenlerin parti birliği için buluştuğunda verimli olmayacağını ve yanlış olacağını söyledik. İkinci olarak eylem birlikleri Yunanistan’daki SYRIZA örneği olumlu bulunarak seçim ittifakı olarak ele alınıyor, varoşlara yayılan kitlelere ulaşan bir eylem birliği şeklinde gerçekleşmiyor. Üçüncü problem de, Kürtlerin demokratik haklarından yoksun bırakılmasıdır. CHP de cemaat de AKP’yi düşürmek istiyor. Bizi onlardan ayıracak konulardan biri Kürtlerin demokratik hak ve özgürlüklerini savunmaktır. Bizim AKP’ye karşı birlik oluşturmak için parlamentarist olmayan, 2015 seçimlerine birleşik biçimde hazırlanmak isteyen ve Kürtlerin hak ve özgürlüklerine karşı olmayan herkesin içinde yer alacağı bir birlik hareketine ihtiyacımız var. Seçim sürecine kapalı kapılar ardındaki pazarlıklarla mı gideceğiz? Mayıs ayına kadar kimin ne yapacağını bilmediğimiz bir seçim çalışması mı yürüteceğiz? Ortak kitle eylemleri düzenleyecek miyiz? İşçileri emekçileri bunaltan saldırılara karşı eylemli birlik yapacak mıyız? Adaylarımızı nasıl seçeceğiz? Bu sorulara vereceğimiz yanıtlar birleşik mücadeleyi örüp öremeyeceğimizi gösterecek.”
İlk turda üçüncü konuşmacı ÖDP adına Alper Taş idi. HDK ve Birleşik Haziran Hareketine dair değerlendirmeler yapan Taş’ın konuşması şu şekildeydi:
“Bize KöZ’den gelen soru herhalde Gezi ile ilgili değildir. Biz Gezi’de varolan bir oluşum değildik. Hatta daha şu an bile kurulmuş bir hareket değiliz. Ama ÖDP olarak konuşacaksak biz Kobanê için gücümüz oranında ortaklaşmaya çalıştık. HDK’nın Gezi bağlamında hükümeti devirme gücü vardı. Ama devirmemiştir. Kürt Hareketi’nin sürece dair ikili bir karakter sergiliyor. AKP rejimi giderse, yerine ne olur ? CHP, MHP ittifakı ile mi masaya oturacağız şeklinde yaklaşıyor. Onların bulunduğu yerden HDP’yi anlamak gerekiyor. Maalesef ki güçlü bir sol seçenek yaratılamamıştır. Biz Kürt Hareketi’nin de yaşadığı krizi çözmek için de güçlü bir toplumsal muhalefeti yaratabilir miyiz diye düşünüyoruz. Her şeyiyle iç içe geçen bir direniş hareketi olmak
istiyoruz. Sosyalistlerle sınırlı değil, sosyal demokrasinin solunu da kapsamak istiyoruz. Gezi’de sokağa çıkan ama örgütlü olmayan insanları kapsayan bir oluşum. Her konuda sokağa çıkan değil, ama vurduğu yerden ses getiren bir hareket olacak. Forumlarda buluşarak Haziran Hareketi’ni örgütlüyoruz. Gidebildiğimiz her yerde insanlar katılsın istiyoruz, onlar katılırsa, öznesi olursa başarılı oluruz diye görüyoruz. En acil gündemden başlayarak birleşik bir direniş hareketini öreceğiz. Bir seçim platformu olmayı düşünmediğimizi de ayrıca belirtmek istiyorum.”
Kenan Kalyon ise diğer katılımcıların tespitlerinden yola çıkarak SYKP’nin birleşik mücadeleye nasıl baktığı, HDP-HDK ile BHH’nin nerede ayrı durduğu ve devrimci partinin inşasına nasıl bakmak gerektiği üzerinde durdu:
“Şimdi dendi ki aslında Kürt hareketi AKP iktidarını devirebilirdi. Ben bunların doğru tespitler olmadığını düşünüyorum. 6-7-8 Ekim’de ülkenin her yerinde iç savaş dinamikleri harekete geçirildi. Kürt özgürlük hareketi de bu ortamı görerek frene bastı, bu doğrudur. İkincisi, Alper Haziran Hareketi’ni anlattı, bir numaralı önceliklerinin AKP hükümetini götürmek olduğunu söyledi. Bizim bakımımızdan da elbette mücadelemizin sivri ucu AKP iktidarına yöneliktir ama ortadaki sorun şudur: bu mücadeleyi aynı zamanda AKP ötesi bir hedefe bir stratejiye bağlıyor musunuz? Biz demokratik cumhuriyet demokratik özerklik diyoruz. Neden ayrı yerlerdeyiz ? Ortadaki kilit soru şu bence; Kürt Özgürlük Hareketi ile ne yapacağız ? Bizi farklılaştıran temel mesele budur. Biz diyoruz ki Kürt Özgürlük Hareketi ile bu çizgisinde devam ettiği sürece stratejik ittifak kuracağız. İşte bu soruna bakış temel farkı oluşturuyor. Ama Haziran Hareketi kuruldu diyelim, biz bu hareketle işbirliği yaparız. Herkesi ille de HDP formunda olsun diye bir dayatma da niye bulunalım? Seçimlerde işbirliği bakımından da söylüyorum bunu. Kaldı ki birbirine hiç değmeyen iki blok değiliz, Kobanê bizi yeniden bir araya getirdi örneğin.”
İlk turun son konuşmacısı SODAP’tan Mehmet Yılmazer’dı. Yılmazer eskiye nazaran neyin değiştiğini, dünyadan ve yakın coğrafyamızdan örnekler vererek; birleşik mücadelenin oluşturulması için tespit yakınlığının olması gerektiğini söyledi. Yılmazer şunları söyledi:
“Solun en zor konusu ittifak; geçmişte parıltılı bir örneği de yok. 90larda önceden bahsedilen işçi köylü ittifakının buharlaşmasıyla dünün amentüsü bugün kayboldu. Son yirmi yılda hiyerarşik örgütlere benzemeyen hareketler oluşturdu. 90lardan farklı olarak bu hareketlerin zenginliği sosyal ve siyasal olarak ortaya çıktı. İktidar mücadelesi hepsinde yok. Bugün bizler iktidara daha uzağız, 90larda daha yakındık. Ufuk artık günün içinde iktidarı yaratmak öndedir. Hem siyasal hem sosyal hareketler bunu örebilir. Türkiye’deki hareket hala siyasidir sosyal yönü örülmemiştir. Türkiye’deki devrimci mücadelenin ittifaklara dair bize yol gösterecek bir geçmiş yoktur. Parçalı durum iki nedenden ötürüdür. Türkiye devrimci hareketi iyi bir dönem tahlilinde birleşemedi ve taktik üretemedi; bu yüzden paralize durumdayız. İkincisi ise her alanda örgütlerin bir araya gelmesi ve temsiliyet önemli. Türkiye tarihinde ise aynı alanda bir rekabete dönüştü. Bugün ise bu sorun kısmen çözüldü. Türkiye kırları ve Kürdistan’ın sahibi var. Birlik konusunda bir örnek var, HDP var. Kürt sorununa nasıl yaklaşıyorsunuz sorusu önemlidir. Ama aynı zamanda Türkiye devrimci hareketi ile Kürt hareketi gündemi örtüşmüyor. Bunları birbirine yaklaştırmak gerekir. Bu sadece siyasal dilek değildir. Gezi isyanında Lice ve Taksim ittifakı kuruldu ve şovenizm duvarı yıkıldı. HDK’nın önündeki en temel görev halklar arasında örülen şovenizmi aşması ve duvarları yıkmak zorundadır. Bu duvar yıkıldıkça biz bir alternatif haline bir güç haline geliriz. Bizim tek silahımız bu duvarın yıkılması içindir. Sadece AKP üzerine bir strateji eksik olur.”
Konuşmacılara sorulan soruların ardından ilk sözü Mehmet Yılmazer aldı ve şunları ifade etti:
“HDK ve Haziran hareketi birine rağmen öbürü neden var sorusu kafalara takılıyor. Birlik sorusunda ayıraç Kürt sorunudur. HDK ve Haziran hareketinin yaklaşımı farklıdır. Bu temasları olmayacakları anlamına gelmez. Bu sadece bugünün sorusu değil hep belli nüanslar içerdi. Bolşevik parti modeli şuan tektir demek sofizmdir. Sınıf savaşlarının 20 yüzyılını kapsar. 21. yüzyıl koşulları nasıl yaratılacağı sorusu değişmiştir. Yeni parti ne kadar hiyerarşik olacak bu pratikle ortaya çıkacak. Merkezi yapı gerekli ve detayları 19. yüzyıldan farklı olacaktır. Çözüm sürecini yok sayarak ittifakları konuşamayız. Çözüm süreci tıkanmıştır çünkü devletin tek taktiği oyalamak ve Kürt sorununu buradan çözmekti. Tıkanma çözüm sürecinin bittiği anlamına gelmedi. İktidarın bir gerileme ihtiyacı vardır. Gerçek niyetinden uzaklaşmasını sağlamak için. Şimdi yol haritası diye bir şey var ne olduğunu bilmiyoruz böyle çözüm süreci gitmez. Kandil silahları en son bırakacaktır. Kobanê bunu deşifre etti.”
Kenan Kalyon ise panelin soru cevap kısmında şunları ifade etti:
“AKP ilk defa iç savaş kartını da ortaya koydu. Bunu dahi göze alabilirim demek istedi. İç savaştan kesinlikle korkmalıyız. İç savaş ülkenin kaynaklarını yiyip bitirir. Devrimle iç savaş arasında otomatik bir bağ kurmamak gerekir. İç savaş halkın farklı kesimlerinin birbiriyle savaşıdır. Sivil savaş olarak anlarsak doğru bir yere oturturuz. Bundan kaçınabilen devrim başarılıdır. Mesela devrim der miyiz demez miyiz ayrı mesele ama Venezuela ve Bolivya bundan kaçınmayı başarabilmiştir. Rusya’da halk hareketi patlak verdiğinde öncü parti vardı dendi. Ben denklemin bu kadar basit olmadığını düşünüyorum. Halk hareketi yer yer partiyi aştı. Lenin’in partisinin becerisi, hareket içinde partinin önüne geçip partiyi şaşırtan durumlarda hareket içinde partiyi yeniden inşa etmek ve öne geçmekti. Leninist parti geçerli değildir gibi bir şey demedim ilk konuşmamda. Leninist partinin özü nedir dersek o öz işçi sınıfını özneleştirmektir, örgütlemek ve iktidara taşımanın araçlarını yaratmaktır. Bu öz dışında her şey değişebilir. Örgüt biçimleri standart değil örgüt biçimleri daima toplumdaki kimi değişimleri izlemek durumundadır.”
İkinci turda ÖDP adına Alper Taş şunları vurguladı:
“Bizim hedefimiz bir parti değil, birleşik bir Haziran hareketi, ama bundan ilerleyen süreçte birleşik bir gençlik hareketi çıkabilir ya da birleşik bir ekolojik hareket çıkabilir. İlerde bir yakınlaşma olur, başka bir siyasal örgütlenmeye evrilebilir. Ama hesabımızı partiye göre yapmıyoruz. ÖDP’de başaramadığımız, örgütlerin inisiyatiflerini aşan birey inisiyatifini yakalamadık, yaratamadık. Bu hareket, öncelikle örgütsüz birey ve örgütlerin katılımına açıktır. Asla 3-4 örgütün yukarıda anlaştığı bir yapı yaratmayacağız. Haziran Hareketi Hrant Dink eylemi tarzı bir eylem hattına sahip olacak. Herkes bayrağı ile eyleme katılamayacak. Ama ortak belirleyeceğimiz bir bayrak, sloganlar, gündemler olacak. “Referanduma Hayır” döneminde gerçekleştirdiğimiz herkesin bayrakları ile geldiği eylem tarzı yanlıştı. Orada yeni bir kitle hareketi oluşturulamadı. Sosyal demokrasi anti-kapitalist midir diye soruldu. Türkiye’de sosyal demokrasinin kendisi bu konuda muğlaktır. Farklı sosyal demokratlara sorsanız değişik yanıtlar alırsınız, o yüzden sosyal demokrasiye yönelik de tasarruflarımız olacak. Kürt Hareketi’nin Gezi’de frene bastığını ifade ettim. Orada bize göre yanlış bir frene basış vardı. Ama Kobanê eylemleri sırasında doğru bir zamanlama gerçekleştirdiler. İç savaş dinamiklerini harekete geçirmek kimsenin işine yaramaz. O anlamıyla Kenan Kalyon’a katılıyorum. Ama bu frene basmayı darbe olarak nitelendirmek AKP’nin ağzıyla konuşmaktır. Buna dikkat edilebilirdi. HDK ilerleyen süreçte Birleşik Haziran Hareketi’nin muhatabı olabilir. Ama şu an için çok erken. Açıkça söylemek gerekiyor, HDK, Gezi’de çıkan dinamikleri kapsamıyor, Haziran Hareketi kapsasa fena mı olur? Biz, Kürt Özgürlük Hareketi’nin programı ile ilgili Kürt Hakları ile ilgili şeyleri programımıza koyduk. İllaki de HDK’nın içinde olmamıza gerek yok. Daha bağımsız odaklar yaratmamız gerekiyor. Evet, HDK’nın dışında kalan siyasal hareketler çok büyümedi, ama HDK’nın içinde olanlarında da gelişip büyüdüklerini söylemek mümkün değildir.”
İkinci turda KöZ adına konuşan Çetin Eren şunları vurguladı:
“Parti konusunda herkesin kendine göre tanımları olabilir. Aslında bir felsefi okul olarak sofizm tam da bu görüşü savunur ve herhangi bir tanımın ya da ölçütün diğerinden üstün olmadığını savunur. Komünistler ise parti konusunda belli ölçütlerin ve referansların olması gerektiğini savunur. Bizim ölçütümüz Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresinde çizilen perspektiftir. Bu örgütlenmenin aşılamadığını düşünüyoruz ve bunları referans olarak alıyoruz. Komünist Enternasyonalin ilk dört kongresinde devrimlerin iç savaş yoluyla ilerleyeceği söylenmiştir. Lenin 21 koşulda söylenenlerin yanlış olduğunu söylemiyor Avrupalı komünistlere. Karşısına 45 sayfalık tüzük taslağıyla çıkmanın yanlış olduğunu söylüyor. Örgütlenme modelinin evrensel olduğunu söylüyor. Lenin’in tespitleri sadece bir dönem için geçerliydi, artık proleter devrimler çağında değiliz diyorsanız başka parti yaratmak zorundasınız. Ama biz bayrağında orak çekiç olan bir parti yaratmak istiyoruz. Bayrağına bütün ülkelerin işçileri ve ezilen ulusları birleşin diyen bir enternasyonal yaratmak istiyoruz. Bu nedenle yolumuz Komünist Enternasyonal’in yoludur. Biz eylem birlikteliği örgütlemek istiyoruz ve kimse HDK, ÖDP bunu yapmak istemiyor diyemez. Ama işin ilginci bir parti oluşturmak istememelerine karşın bir partiden daha katı kurallar koyuyorlar ve kendi bayraklarınızla gelemezsiniz deniliyor. Eylem biçimlerine böylesine katı bir form dayatıldığında elbette HDK ile yan yana durmak mümkün olmaz. Yaklaşan seçimler önümüzdeki dönemdeki eylem birliği sorunun merkezinde durmalıdır. Ortak adayları halk meclisleri üzerinden çıkarabiliyor muyuz? Bunu yapamazsak kimseyi ikna edemeyiz. Devrim ve parti konusunda farklı şeyler düşünebiliriz ama eylem birliği yapabiliriz. Bugünkü temel hata eylem birliğine ilişkin meselelerin parti birliği sorunu olarak tartışılmasıdır.”
Panelin ikinci turunda son konuşmasını HDP adına Sezai Temelli gerçekleştirdi. Temelli şunları vurguladı:
“AKP ye karşı mücadeleye baktığımızda HDK’yı mücadelenin dışında görmek büyük bir hata olur, böyle bir durum yoktur. AKP’yi sistemden yalıtarak eleştirmek tutarsızlıktır. Kürt özgürlük hareketin yanında olmayıp mücadele alanının daraltıyor demek HDP bileşenlerini görmezden gelmek olur. HDP-HDK ilişkisi bu siyasal mücadeleyi diğer tüm mücadeleleri büyük bir buluşma olarak görmek gerekir. Parti çalışmaları HDK’nın içinde kendini çoğulcu yapıya gömen bir mekanizma üretilmiştir. Seçim zamanında daha berraklaşan durumlardan bakınca HDK çeperini genişleten bir muhalefet ördük ve buna devam edeceğiz. Çözüm süreci bize aittir, müzakerelerin nasıl izleyeceği zamanla görülecek. Tüm dinamiklerin ayrı pozisyonu vardır. Kobanê direnişi bizim oluşturmaya çalıştırdığımız bir sistemin göstergesidir. 6-8 Ekim sokak çağrıları 1 Kasım’da tekrar yapılmıştır. Biz sokağa çıkarken iç savaş olsun diye değil demokratik haklarımızı savunmak içindir. Biz sokaktayız, ancak iç savaşın tarafı olarak bulunmadık.”
Farklı kurum ve siyasetlerden de dinleyicilerin bulunduğu panel 100 kişiyi aşkın bir katılımla gerçekleşti.