Bu yazı KöZ Aralık 2011 sayısında yayımlanmıştır.
KöZ, siyasi bir özne olarak ortaya çıktığı 1999 yılından bu güne, “Ayrı dur birlikte vur” şiarı ile yaşadığımız topraklardaki sol sosyalist yapıların en geniş eylem birliği içinde bulunmasını savundu. İçinden geçtiğimiz geri çekilme döneminde ortak düzenlenen güçlü eylemler sayesinde saldırılara karşı durulabileceğini ve ancak bu şekilde kitlesel bir mücadelenin yükseltilebileceğini ifade etti. Aynı tutumun sonucu olarak 1 Mayıslar, 8 Martlar da dahil olmak üzere kitlesel eylemlerin bölünmesine karşı oldu. KöZ’ün söz konusu tutumun açık göstergelerinden birisi de 2011 yılındaki Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku, 2010 yılındaki Boykot Cephesi, 2009 yılındaki Birlikte Başarabiliriz Platformu da dahil olmak üzere, ortak eylem birliği platformlarındaki varlığı oldu. 2007’deki Bin Umut çalışmasında da olduğu üzere, bu tür eylem birliği platformlarında var olmadığı durumlarda da, KöZ, siyasi olarak anlamlı bulduğu çalışmalara, eylem birliği çerçevesinde destek olmaktan ve siyasi çalışmaları yürütmekten geri durmadı.
Elbette KöZ’ün söz konusu tutumunun anlamı, bu tutumun arkasında yatan siyasi bakış açısı anlaşılmadan, fark edilemez. Zira KöZ’ün eylem birlikteliklerine bakışı sol hareketin önemli kesiminden farklıdır. Yaşadığımız topraklardaki sol akımların büyük bir kısmı için eylem birliği platformları ya siyasi akımların temsilcilerini basın açıklamalarında, sembolik protestolarda buluşturan zayıf ve şekilsiz birliktelikler ya da daha sonrasında kurulması düşünülen çatı partisi tarzındaki örgütsel birlikteliklerin bir ön aşaması olarak görülmektedir. Eylem birliği şeklinde tanımlanmış odaklı ve hedefli bir siyasi faaliyeti yürütmek için ilkelerde veya hassas görülen siyasi tespitlerde de ortaklaşılması gerektiğini varsayan doktriner akımlar içinse çoğu zaman her iki yönelim aynı anda hakim olmaktadır. Eylem birliği platformlarında kullanılan bildirilerin, basın açıklamalarının, propaganda ve ajitasyon metinlerinin hazırlık sürecine sık sık ilke ve “hassasiyet” tartışmalarının damga vurması da bu çelişkili pozisyon nedeniyledir. Bu tür tartışmalar çoğu zaman eylem birliği platformlarının zemininin daralmasına ve/veya eylem birliği platformlarının herkesi kapsayıcı bir zemin olmaktan çıkarak örgütsel bir birlikteliğin ön aşamasına dönüşmesine neden olmuştur.
KöZ siyasi bir özne olarak ortaya çıktığından bu güne eylem birlikteliklerinin bu şekilde ele alınmasını eleştirmiştir. Eylem birliklerinin sembolik protestolar olmaktan çıkıp, yerel ayaklarını ören, mahallelerde emekçileri aktifleştiren, eylemli birliktelikleri öne çıkaran bir hatta yerleşmesi gerektiğini her fırsatta dile getirmiştir. Diğer taraftan eylem birliklerinin nasıl tanımlanırsa tanımlansın, “güçlü” ya da “gevşek” herhangi bir örgütsel bir birlikteliğin ön aşaması olarak görülmemesi gerektiğini savunmuş, eylem birlikteliklerinin amaç ve ilkeler ekseninde buluşulduğunda değil, siyasi olarak anlamlı bulunan eylemli birlikteliğinin yükseltildiğinde anlamlı olacağını ifade etmiştir.
Bolşeviklerden günümüze kalan “ayrı dur birlikte vur” şiarının anlamı buradadır. 1906-1911 geri çekilme dönemindeki pratiklerinden görüleceği üzere Bolşevikler, komünist bir parti yaratmak adına RSDİP içinde Menşeviklere olduğu kadar kendi saflarındaki otzovistlere, yani sağ ve sol oportünistlere karşı siyasi ve örgütsel bir savaş aştıkları bir dönemde, Rusya’daki tüm sol akımların ortak bir mücadele hattında hareket etmesi gerektiğini savunuyorlardı. Bu süreçte bu tür birlikte liklerden partiler-üstü bir örgütsel yapı çıkartmayı hedefleyenleri de, örgütsel homojenliklerini korumak adına bu tür bir siyasi birliktelikten kaçınanları da eleştiriyorlardı. “Bütün Ülkelerin Komünistleri Birleşin” şiarını bayraklaştıran içinden geçtiğimiz dönemde verdiği siyasi mücadele de Bolşevikleri referans almaktadır.
KöZ’ün Parti Konusundaki Titizliği Geniş Eylem Birliği Platformlarında Yer Almasına Engel Değildir
KöZ, en geniş eylem birliğini savunur ve bu doğrultuda ortak platformlarda yerini alırken, bugüne kadar çatı partisi ve benzeri parti kurma girişimlerine dâhil olmamıştır. Zira KöZ’ün arkasında duran komünistler siyasi önderlik boşluğundan yaşadığımız topraklarda ve dünyada leninist bir partinin yokluğunu anlamaktadırlar ve kendi varlık nedenlerini böyle bir partiyi yaratma hedefiyle tarif etmektedirler. Kendi varlık nedenini komünist bir partinin yaratılması olarak önüne koyan bir siyasetin hedeflediğinden farklı bir partiyi kurma sürecine dahil olmayacağı zaten açıktır. Zaten söz konusu girişimlerin başlıca ortak iddiaları arasında günümüzde Leninist tipte bir partinin değil yeni tipte bir partinin gerektiği fikri bulunmaktadır ki bu KöZ’ün savunduğu temel tezle bağdaşmadığı apaçıktır. Ancak burada altı çizilmesi gereken KöZ’ün parti konusundaki bu tutumunun en geniş eylem birliği platformlarında yer almasına engel olmamasıdır.
İşte bu nedenle, KöZ, herhangi başka bir parti girişiminde veya onunla ilişkilendirilen herhangi bir yapıda yer almayacağı gibi, Çatı partisi girişimi ve Kongre sürecinde de bir bileşen olarak yer almamıştır. Çatı partisi tartışmaları başladığında böyle bir partinin içerisinde yer almayacağını en başta deklare etmiş, çatı partisinde bulunmayan kesimlerin üzerinde bulundukları bir zemin olarak tarif edilen Kongre’de de, kongre ile çatı partisi arasındaki ilişkinin belirsizliği sürdüğü koşullarda bulunmayacağını açıklamıştır.
Bugün KöZ Halkların Demokratik Kongresi’nin bir bileşeni değildir. Ancak kongrenin önüne koyduğu iddiaları önemsemiş, bu nedenle de içinde çalışma yürüttüğü, yürütmediği tüm kitle örgütlerini Kongre’de yer almaya çağırmıştır. Bu tutumunu sürdürmeye devam edecektir.
Kongre’nin yaşadığımız topraklardaki kitle hareketini yükseltici bir rol oynayabilmesi için her şeyden önce odağında kendisinin bulunduğu, ancak kongrenin içinde halihazırda yer almayan sol, sosyalist ve devrimci güçlerin ve hatta kitle örgütlerinin de bulunduğu bir eylem birliği çağrısında bulunması gerekmektedir. KöZ, çatı partisi oluşumu ilk gündeme geldiğinde bu girişimlerin Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nu ikame etmemesi gerektiğini ifade etmişti. Zira, seçim öncesinde başlayan ve seçim sürecinde ortak bir tutum takınan Blok’un solda kapsaması gereken tüm kesimleri kapsamadığı bilinen bir gerçekti. Seçim sonrası Blok’un Türkiye’de emekçi ve ezilenlerin kitlesel ve eylemli birlikteliğini sağlayabilmek için Blok’un dışında kalan bu kesimleri de kapsaması gerektiğini vurgulamıştık. Tam da bu nedenle, çatı partisi oluşum sürecinin bu ödevin yerine geçmemesi ve tüm bu süreçten bağımsız olarak Blok’un daha geniş kesimleri içine alması için mesai harcanması gerektiğini ifade etmiştik. Ancak bu süreçte Blok daha geniş kesimlere ulaşmamış, tersine, fiili olarak varlığını yitirmiştir. Kongre’nin Blok bileşenleri kapsayan ve bunun da ötesine ulaşmayı hedefleyen bir eylem birliği çağrısı yapabildiği taktirde yaşadığımız topraklardaki sınıf hareketinin yükselmesi mümkün olacaktır.
Kongre’nin “yerellerde örgütlenme” konusundaki vurgusu son derece önemlidir. Ancak yerellerde düzenlenecek halk toplantıları, yerel eylem ve etkinliklerin, yani kongrenin yerel ayaklarının örgütlenmesinin mahallelerde çalışma yürüten tüm sol, sosyalist, devrimci güçler tarafından yapılması ezilenlerin ve sömürülenlerin kitlesel birliğini güçlendirecek bir etki yapabilir. Bu çalışmalar örgütlenirken, tabandan, kitlesel bir şekilde örgütlenilmesi, ve bu faaliyetlere yüzünü halihazırda düzen güçlerine dönen emekçilerin ve ezilenlerin de katılmasının sağlanmasının hedeflenmesi gerekmektedir.
Son olarak Kongre’nin, önümüzdeki süreçte düzen güçlerinin saldırılarını, kitlesel ve eylemli bir şekilde karşılama yolunda inisiyatif alması, ve bu tür kitlesel eylemler için bir çekim merkezi olması gerekmektedir. 2011 seçimlerinin tek galibi olarak çıkan Blok bu başarısını seçimlerin ardından gelen sürece taşıyamadı. Burjuvazi seçimlerin hemen ardından saldırılarına ara vermezken, emekçiler cephesi bu saldırıları kitlesel ve eylemli bir şekilde karşılama noktasında tutuk davrandı. Önümüzdeki dönemde Blok’un bu doğrultuda sorumluluk alması, “ayrı dur birlikte vur” şiarına uygun bir şekilde, kendi içeri sinde yer alan almayan tüm siyasetleri ortak bir eylem birliği cephesinde toplaması, “varoşlarda birleş, alanlarda devleş” şiarına uygun bir şekilde yerellerdeki örgütlenmeleri eylemli birlikteliklere taşıması gerekmektedir.
Kongrenin bu şekilde hareket etmesi sadece doğru bir tutum olmakla kalmaz. İçinden geçtiğimiz dönemde kongrenin parti birliği hedefiyle daraltılmamış ve iç tartışmalara boğulmamış en geniş eylem birliklerini savunması aynı zamanda pratik bir zorunluluktur. Tabiri caizse bir hayat memat meselesidir. Zira uğradığı siyasi güç ve itibar kaybına paralel bir şekilde saldırganlaşan AKP, emekçilere ve ezilenlere yönelik ölümüne bir savaş açmış durumdadır.
AKP’nin Asıl Korkusu Türkiye ve Kürdistan’da Bir Arap Baharı’nın Yayılmasıdır
AKP hükümetinin korkuları arasında iktidarının payandaları teker teker düşen Esad rejiminin PKK’ye yönelik daha müsamahakar davranması yahut Suriye’de oluşabilecek bir iktidar boşluğunun gerillanın hareket kabiliyetini arttırması değildir. Asıl korku kaynağı ‘Arap Baharı’nın TC sınırları içinde de yankı bulması ve benzer isyanların Kürdistan’dan başlayarak tüm Türkiye’ye yayılmasıdır. Zaten Erdoğan KCK operasyonlarının ardından “Bunlar Arap Baharı’nı buraya getirmek istiyorlar” derken kendi hezeyanlarını değil, maddi dayanakları olan endişelerini yansıtıyordu. Suriye’deki rejim değişikliğini barışçıl bir şekilde gerçekleştiremeyi başaramayan Amerika, BM’den bir müdahale kararı çıkmayacağı da belli olunca, Türkiye eliyle Suriye’ye daha fazla askeri ve siyasi müdahalede bulunmaktadır. Böylelikle Erdoğan’ın endişelerini besleyen dinamikler güçlenecektir. Devletin emekçilerin sosyal sorunları karşısında Van depremi örneğinde olduğu üzere bir acz ve kayıtsızlık içinde olması da bu tür dinamikleri daha da körükleyecektir. Son bir senedir Orta Doğu’da yaşananlarsa, devlet terörüyle bu tür dinamikleri baskı altında tutmanın mümkün olmadığını göstermektedir.
Hem baskı ve sindirme politikalarının hem de Orta Doğu’daki gelişmelerin, toplumsal bir muhalefetin imkanlarını daraltmak şöyle dursun, AKP’yi emekçiler ve ezilenler karşısında daha zayıf ve kırılgan bir pozisyona sürüklemektedir. Bu durum AKP’nin saldırılarının nesnelgelişmelerin yahut yükselen bir kitle hareketinin bir hediyesi olarak durdurulacağı anlamına gelmez. İşte kongre hareketinin ve onun dışında yer alsa da bu hareketle ilişkili solun görevleri tam da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Zira AKP’nin saldırıları karşısında, düzenden bağımsız bir emekçi muhalefeti olmaya aday güçlerin bu görevlerini hakkıyla yerine mi getireceği yoksa tasfiye mi olacağı sorusunun yanıtı esas olarak sadece bu güçlere bağlıdır. Kongre hareketi ve bu hareketin dışında da yer alsa onunla ilişki içinde olan güçler eğer içinden geçtiğimiz süreçte demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinde emekçilerin en geniş kitlesel birliğini hayata geçirirse, AKP emekçiler ve ezilenler tarafından geriletilecektir. Böyle bir durumda muhalefet boşluğu emperyalistlerin bu göreve hazırladığı CHP tarafından değil, emekçi ve ezilenler cephesi tarafından doldurulabilecektir.
Solun en geniş kesimleri ve bu kesimlerin taleplerini kapsayan eylem birliğini oluşturma görevinden yan çizip, kendi iç gündemlerine hapsolduğu koşullarda ise tasfiye gündeme gelecektir. Ancak böyle bir durumda emekçi ve ezilenlerin örgütlenmelerinin dağılması, düzenin becerisinin değil, solun kendi basiretsizliğinin sonucu olacaktır. İşte tam da bu nedenle kongre hareketi vesilesiyle gündeme gelen parti ve eylem birlikleri tartışması soyut bir prensip tartışması değil, emekçi hareketi için hayat memat meselesi olan pratik bir sorundur.
Bu mesele karşısında KöZ’ün arkasında duran komünistler bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da emekçi ve ezilen hareketinin en geniş ve birleşik muhalefetini örme kaygısıyla hareket edecekler. Eylem birlikleriyle parti birliklerini karıştırmadan, parti birliği yolundaki girişimleri sulandırıp, eylem birliklerini daraltmadan yola devam edecekler.