Halepçe’yi Unutma!

0

Bu yazı Mart 2004 tarihli Proleter Devrimci KöZ’ün 17. sayısında yayımlanmıştır. 

Güney Kürdistan’da Süleymaniye’nin doğusunda bir Kürt kasabasıdır Halepçe. Kürt halkının yılladır çektiği acıların o gün yeni bir zalimlik ve katliamla tekrarlanacağını bilmeden sıradan yaşamlarına devam eden bu kasaba, 16 Mart 1988 günü onlarca Irak uçağı tarafından üç gün boyunca bombalandı. Hardal ve sarin gazı adı verilen kimyasal silahların kullanılması sonucu çoğu kadın, çocuk ve ihtiyar 6000’den fazla Kürt hayatını kaybetti. Behdinan, Erbil, Germiyal bölgelerine doğru kimyasal saldırının genişletilmesi ile ölü ve yaralı sayısı daha da arttı. Saldırılardan sağ kurtulanlar ise gelecek nesillere aktarılacak kalıtsal hastalıklara yakalandılar. Bombalamalar sonucunda toprak kurudu, hayvanlar öldü, bitkiler yaşayamaz hale geldi. Çıkan panik sonrası Türkiye sınırına yığılan Kürt halkının yaşadıkları, TC’nin ırkçı yaklaşımı sonucu katlanarak büyüdü. Etrafı dikenli tellerle kaplı toplama kamplarına konulan ve Kuzeyli Kürtlerin Güneyli kardeşleriyle her türlü yardım ve ilişki kurma çabasını engelleyen TC, kamp içindeki faşizan uygulamaları ile Saddam Hüseyin’i aratmayacağını gösterdi.

Peki bu noktaya nasıl gelindi?

22 Eylül 1980’de İran-Irak savaşı başladı. İran, Irak’a karşı Barzani’nin başkanlığını yaptığı PDK’yi destekliyordu. Kürt grupları ise (özellikle Talabani-Barzani) zaman zaman birbirleriyle çatışıyorlardı. Talabani önderliğindeki YNK hem İran hem de PDK karşısında savaşıyordu. 1984 yılında Barzani’nin arabuluculuğu ile Talabani ve İran bir anlaşma yaptılar. Anlaşma gereği, Irak’ın toprak bütünlüğüne bağlı kalmak şartıyla, Saddam devrilene kadar, İran’ın verdiği destek kabul edilecekti. Bu sürecin sonunda bütün Kürt grupları Şam’da toplanarak bir protokol imzaladılar. Hiçbir Kürt örgütü, kendisini destekleyen devletin yanında diğer Kürt örgütlerine karşı savaşmayacaktı. İran karşısında güç yitiren ve karşısında kendi rejimini tehdit eden, birleşerek güçlenen Kürt hareketini gören Saddam Hüseyin’in çaresi Halepçe katliamı olmuştu. Saddam, İran’la ateşkes yaptıktan sonra Halepçe katliamı ile, Kürtleri tam bir cezalandırmaya tabi tuttu. Bu katliam ile esas olarak Irak tarafından amaçlanan, Kürtlere vurarak İran’a gözdağı vermek ve savaşı kendisine uygun bir anlaşma ile bitirmekti. Nitekim Halepçe katliamından 2 ay sonra Irak-İran savaşı bitti ve bu kirli savaş ve anlaşmadan her zamanki gibi Kürt halkı zarar gördü.

Her ne kadar bu katliamın baş sorumlularından birisi Saddam Hüseyin olsa da, bu kimyasal silahların ABD, Fransa, Almanya patentli olduğu daha sonra açığa çıkmıştır. İnsan hakları ve demokrasi söylemini ağızlarından hiç eksiltmeyen bu emperyalist devletlerin, Halepçe katliamını görmezden gelen veya önemsiz bir olaymış gibi yansıtan açıklamalarına da şaşırmamak gerekir. Zira Saddam’ın suç ortağı olmaları vesilesi ile sorumluluklarının ortaya çıkmaması için üç maymunu oynamaları bizler için sürpriz olmamıştır.

Sol, devrimci, komünist olduğunu iddia ederek, bugün “Saddam Müttefikimizdir”, “Irak halkı direniyor” diyerek faşist-gerici Arap milliyetçiliğini ve Baas artıklarını destekleyenlerin, Kürt halkının yaşadıklarını anlamalarının mümkün olmadığını görmekteyiz. Bölgenin en dinamik unsurunun ve ezilen ulusunun haklı taleplerine kayıtsız kalarak sürdürülen politikanın en hafif deyimiyle alçaklık değilse bile, alçaklara kan taşıdığını görmemiz gerekmektedir. Böyle bir tutum Kürt halkını yalnızlaştırmakla kalmaz, onu düşmanlarının kucağına itmek anlamına gelmektedir ki, bunun sorumluluğu da bütün komünistlerin omuzlarındadır.

Paylaş