HDP’nin aldığı seçim sonuçlarından tasfiyeciler nasıl ders çıkarır; proleter devrimciler hangi dersi çıkarmalı?

0

[Aşağıdaki yazı Komünist KöZ gazetesinin 2015 Kasım sayısında yayımlanmıştır.]

1 Kasım seçimlerinde HDP’nin 7 Haziran’dakinden daha zayıf bir sonuç elde etmesi karşısında eski AKP güzellemecileri, “yetmez ama evet”çiler ve bilumum reformist liberal çevre ve unsurlar PKK’nin yeniden bir çatışma çizgisine girmek suretiyle HDP’ye çelme taktığını öne sürdüler ve bu kampanyayı sürdürmekteler.

Bu sözüm ona HDP destekçisi, gerek içerden gerekse de hariçten gazel okuyan liberal yorumcuların çıkardığı başlıca sonuç şu oldu:

“Kandil ve YDG-H çatışmaları yeniden başlatmak suretiyle HDP’nin 7 Haziran’daki gibi bir başarılı sonuç elde etmesine engel oldu”.

Bu gibilerin bir zamanlar “yetmese bile ateşli AKP destekçileri” arasında bulunanlardan olması tesadüf değildir. Zira bunlar bir bütün olarak solun yapması gereken işleri, aynı solun muhtelif yanılgı ve hatalarından ötürü yerine getirmediği (bunu kendi muzır nasihatlerine kulak asmadıkları için diye okuyun) için bu ödevleri AKP’nin üstlendiğini ve kendilerinin de mecburen ve kerhen AKP‘nin açılımlarını desteklemek zorunda kaldıklarını iddia edenlerdendir.

Bu gibiler aynı nedenle AKP’nin bilhassa sivil bürokrasiyi tamamen kendi denetimi altına almasının kapısını açan Anayasa değişikliğine “yetmez ama evet” diyenlerdir. Sonra o pandora kutusunun açılmasıyla dehşete kapılıp yetti ama diye haykırmaya başlayanlardır.

Bunlar zaten oldum olası şu PKK olmasa Tayyip ne güzel açılımlar yapacak diye hayal kuranlardır.

O nedenle bunların birden bire ateşli HDP destekçisi kisvesine bürünüp, HDP’nin oy kaybetmesinin faturasını PKK’ye ve YDG-H’nin hendeklerine çıkarmalarında şaşılacak bir şey yoktur. Onların çözüm sürecini sona erdiren, Kürdistan’ın kentlerini bombardımana tutup çocukları keskin nişancılara vurdurtan, kitle eylemlerine canlı bombaları salan AKP’ye kusur bulmalarını beklemek deveye hendek atlatmaktan çetin bir iştir.

Bu gibiler öyle körleşmiştirler ki, bu saldırılar nedeniyle HDP’nin az kaldı barajın altına itilmekte olduğunun bile farkında değillerdir. HDP’nin barajın altına nasıl olup da düşmediğini izah etmekten de acizdirler.

Eğer Cizre’de, Sur’da, Hakkari’de ve başka yerlerde AKP hükümetinin görülmedik şiddetli saldırılarına karşı çetin bir direniş yürütülmüş olmasaydı HDP’nin barajın altına düşmesi işten bile değildi.

Eğer 1 Kasım’da her şeye rağmen HDP barajın altına düşmediyse hiç kuşkusuz bu direnişin kırılamamış olmasının önemli bir payı vardır.

Eğer bugün Tayyip Erdoğan mutlak hakimiyetini ilan edemiyorsa ve istediği anayasayı kendi başına çıkaramıyorsa bu sayededir.

Buna karşılık HDP’nin bir milyon oy kaybettiği de bir vakıadır. Ama hiç kuşkusuz bunun başlıca sorumlusu AKP saldırılarına her türlü mücadele yöntemini kullanarak direnenler değildir. Aksine asıl sorumluluk Suruç’ta Ankara Garı’nda patlayan bombaların ardından saray diktatörlüğüne karşı kitlesel bir tepkiyi ortaya koymaktan geri duranlardadır. Gezi Parkı’nda gösterdikleri tepkiyi belki de her biri Gezi ayaklanmasında aktif olarak yer almış olan 102 kişinin katledildiği Ankara katliamı karşısında göstermeyenlerdedir.

Hiç kuşkusuz bu tür liberal pasifist öğütlere kulak vererek AKP diktatörlüğüne karşı bir kitlesel tepkinin önünü açmak yerine frenleyen HDP yöneticilerinin sorumluluğu hepsinden büyüktür.

Parlamentarist göz bağlarından kurtulamayan ve AKP’den hesabın onun manipüle ettiği seçim sandıklarında sorulacağına inananların muzır nasihatlerinden kurtulup şimdiden Erdoğan’ın saray diktatörlüğüne karşı metropoller başta olmak üzere sokaklardan yükselen kitlesel protesto eylemlerinin önü açılmalıdır.

Böyle bir hareket aynı zamanda Kürdistan’da yürütülen katliamcı savaşın önünü kesmek için de en önemli destek olacaktır.

Bir bakıma HDP’nin barajı geçmesiyle rahat bir nefes alanların bir nevi borcudur da bu tutum.

Hiç kuşkusuz gerillacı önyargılarla sol oportünist geleneklerden gelenlerin benimsedikleri mücadele araç ve yöntemleriyle proleter devrimcilerinki aynı değildir. Komünistlerin PKK ve YDG-H’nin benimseyip sürdürdüğü mücadele araç ve yöntemlerine ilişkin eleştirileri saklıdır. Ama bir yandan devlet bütün güçleriyle ve kirli savaş yöntemleriyle saldırırken, PKK’nin silahlarını teslim edip YDG-H’nin savunma tedbirlerinden vazgeçmesi için dört koldan bir propagandayı sürdürerek HDP’nin aldığı seçim sonuçlarının beklenenin altında olduğunu öne çıkarmak kuduz itlerin zincirinden boşaldığı koşullarda taşları bağlamak ve eline taş alanların kabahatini aramak kabilinden bir densizliktir.

KöZ’ün arkasında duran komünistler 1 Kasım seçim sonuçlarındaki eksiklikleri tespit ederken tam tersinden başlamak zorundadır. Önce AKP diktatörlüğüne karşı etkili bir kitlesel protesto hareketinin başlatılması doğrultusunda ısrar etmek ve bu mücadele yolunun ister parlamentarist ister gerillacı vb. diğer mücadele biçimlerinden daha üstün olduğunun gösterilmesine ihtiyaç vardır.

Yanlış mücadele yöntemlerine ilişkin tartışmalar ise liberal pasifistler tarafından sermaye düzeninin medya kanalları ve basın organları üzerinden değil, bu kitlesel seferberliğe bilfiil katılan militanlar tarafından ve o mücadelenin içinde yapılacaktır.

Paylaş