Hizbullah Örgütü ve Nasrallah

0

Aşağıdaki yazı 2006 yılı Ağustos ayında yayımlanan Köz özel sayısından alıntılanmıştır. 

Hizbullah (Allah’ın Partisi) bir sözcük olarak ilk kez İran topraklarında Şah rejimine karşı savaşan mollalardan biri olan Muhammed Gaffari tarafından kullanıldı. Çok partili rejime şiddetle karşı olan Gaffari’nin hapiste yazdığı yazılarında geçti bu sözcük: “Tek parti vardır; o da Allah’ın partisidir (Hizbullah).” Gaffari’nin tanımladığı Hizbullah, örgütlü, somut bir partiden ziyade bir çeşit gönül birliği, İslami rejimi getirmek isteyenlerin hareketi idi. Hareket hedefini Lübnan’daki çok uluslu yönetim biçimini, İran tarzı bir İslami devlete çevirmek olarak belirledi.

Bu anlamıyla İran’da 1979’da kurulan Humeyni rejimine Hizbullah fikrinin Gaffari’nin çizdiği biçimiyle katkıda bulunduğu söylenebilir. Zira Hizbullah’ın İran’da somut bir örgütlenme biçiminde ortaya çıkışı ancak Humeyni döneminde gerçekleşmiştir. Ortaya çıktığı andan itibaren de Humeyni’yi en büyük otorite olarak tanımış, temel politik kararlarını İran’daki rejime danışarak almıştır.

Hizbullah’ın örgütsel olarak doğduğu topraklar asıl olarak Lübnan’dır. 1920’de Fransız mandası altında kurulan bu ülkede siyasi güç Hıristiyan Maruni azınlığın elinde idi. 1946’da

Fransızlar ülkeyi terk ettikten sonra da siyasal güç bu grubun elinde kaldı. Bu durumun ülkedeki Hıristiyanlara sağladığı ayrıcalıklardan duydukları rahatsızlık ülkedeki Şiilerin örgütlenmelerine yol açtı. Bunun ilk somut adımları 1974’te İmam Musa Sadr tarafından kurulan Emel Örgütü ile atıldı. Kuruluşundan itibaren çok kısa bir süre düzenin çizdiği politik araçları kullanan bir mücadele hattını izleyen Emel Örgütü 1975 Lübnan Iç Savaşı ile silahlı mücadeleye yöneldi. Bu süreçte Şiilerin Emel Örgütü önderliğinde sürdürdükleri mücadele Hizbullah’ın da temelini oluşturdu.

1982’de Israil’in Galile Harekatı adını verdiği bir harekatla, Filistin kamplarını gerekçe göstererek Lübnan’ı işgal etmesi üzerine Humeyni gizlice 3000 eğitimli muhafızını Lübnan’a gönderdi. Bu 3000 muhafız, Lübnan’da bugünkü Hizbullah’ın örgütlenmesini başlattılar. Ağırlıklı olarak Güney Lübnan’da Baalbek ve Bekaa Bölgesi’nde örgütlendiler. Bekaa Bölgesi, bugün Hizbullah’ın genel sekreteri olan Hasan Nasrallah’ın Emel Örgütü’nde sorumluluk aldığı bölge idi. Bu yıllar aynı zamanda Emel Örgütü’nde parçalanmaların yaşandığı bir dönemdi. Aynı süreçte Nasrallah ve yanındaki 500 kişi Emel’den ayrılarak Hizbullah’a katıldılar. O zamandan beri de Lübnan’daki Şiileri temsil eden iki örgütten biri Hizbullah diğeri Emel oldu. Hizbullah’ın kuruluşundan tam 10 yıl sonra da Nasrallah Hizbullah’ın genel sekreteri oldu.

Nasrallah, başlarda Israil’in varlığını haksız ve yasadışı olduğunu ifade ederek örgütün amacını «Siyonist varlığın ortadan kaldırılması» olarak belirlerken, daha sonra Israil’in üzerinde anlaşmazlık bulunan topraklar dışında varlığını sürdürebileceğini ifade etti. 1999’da yaptığı bir açıklamada örgütün hedefinin üç temel maddeyle sınırlı olduğunu belirtti: 1. Israil’in Güney Lübnan’dan çekilmesi 2. Golan tepelerini boşaltması 3. Filistinli mültecilerin geri dönebilmesi. Ayrıca hareket Israil cezaevlerinde kalan Filistinli mahkumların serbest bırakılmasını da savunuyordu.

Nasrallah zaman zaman anti-semitist beyanlarda da bulundu: “Eğer Yahudiler Israil’de bir araya gelirse, bu bizi onları dünya çapında kovalama zahmetinden kurtarır.” diyerek örgütün hedefinin Yahudilerin ortadan kaldırılması olduğunu açıkladı.

Ancak Hizbullah zamanla bu görüşü yumuşatarak, Siyonizm ile Yahudiliği birbirinden ayırt etmek gerektiği, Siyonizm karşıtlığının, Yahudilerin bir eve sahip olmamasını savunmak olmadığını ifade eden açıklamalarda bulundu.

Bununla birlikte Hizbullah’ın özellikle molla rejiminin iktidarı aldığı ilk yıllarda İran’da bulunan devrimcilere yönelik imha politikaları her ne kadar zaman zaman unutulsa da bilinmektedir. Benzer şekilde Hizbullah’ın dinî lideri kabul edilen Fadlallah’ın 1966’ya kadar Irak’ta geçirdiği yılları milliyetçilere ve komünistlere karşı mücadele eden İslami hareketin içinde geçmiştir.

Hizbullah’ın sosyalistlere yönelik tutumunu görmek için İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin iki liderinin Hizbullah’ın suikast eylemleri sonucu katledilmelerini hatırlamak yeterlidir.

İran devletinin rejim muhaliflerini ortadan kaldırmak için taşeron olarak kullandığı Hizbullah, 1988’de IKDP lideri Dr. Abdurrahman Kassemlu’yu Viyana’da; 1992’de ise Kassemlu’dan sonra partinin başına geçen Şerefkendi’yi ve beraberindeki partinin Almanya temsilcisi Humayun Ardalan’ı, Avrupa temsilcisi Fattal Abduli’yi ve Nuri Dehkurdi’yi, Sosyalist Enternasyonal’in kongresini izlemek üzere bulundukları Berlin’de Lübnanlı bir işadamına ait bir lokantada tarayarak katletti.

1971 yılından 2000’e kadar Suriye devlet başkanı olan Hafız Esatla Hizbullahın yakın ilişkileri oldu. Ama Hizbullah Suriye’den ziyade İran Islam Cumhuriyeti tarafından siyasi ve ekonomik olarak desteklendi. ABD merkezli kaynaklara göre İran her yıl Hizbullah’a 60 ile 100 milyon dolar arası mali destekte bulunuyor. Bu süreçte 3000 Hizbullah militanı gerilla savaşı teknikleri, füze ve roket kullanımı, deniz savaşı ve konvansiyonel silahlarda uzmanlaşmak üzere İran’da eğitim gördü, 50 pilot yetiştirildi. Bu adeta bir devletin silahlı kuvvetleri haline gelmek üzere yetiştirilen bir orduyu akla getirmektedir. Nitekim Israil’in Lübnan’a saldırısı karşısında Hizbullah’ın sanki Lübnan’ın resmi silahlı kuvvetleri imiş gibi görünmesi de bu izlenimi pekiştirmektedir.

FKÖ’nün yerine Filistin yönetiminin başına geçen Hamas’ın iktidar olduğu zaman nasıl bir değişime uğradığı da Hizbullah’a biçilen rolün neye benzediğini canlandırmak için iyi bir örnektir.

Nitekim işgal edilmiş Filistin topraklarındaki sivillerin de askerler kadar işgalci ve istilacı olduğunu dolayısıyla öldürülmelerinde beis görmediklerini açıklayan Hizbullah lideri Nasrallah, 2006 yılında yapılan bir röportajda Amerikan sivillerin masum olduğunu ve onlara zarar vermenin doğru olmadığını ifade etmişti. Hizbullah militanlarının herhangi bir biçimde Irak’a girmesini ve ABD’ye karşı mücadele eden herhangi bir Iraklı direniş örgütünü desteklemesini yasaklamıştı.

3 Mart 2005’te Bush ve yönetimi, Hizbullah’ın silahsızlandırıldığı koşullarda meşru göreceğini açıklamış. BM Güvenlik Konseyi’nin 1559 sayılı kararı da Lübnanlı ve Lübnanlı olmayan bütün milislerin silahsızlandırılması ve dağıtılması çağrısı yapmıştır.

Bu bakımdan Hizbullah’ın Siyonist Israil’e karşı savaştığı doğru olsa da Siyonist Israil’in yıkılması için savaştığı o kadar doğru değildir. Hele Hizbullah’ın aynı zamanda anti emperyalist olduğu hiç doğru değildir.

Kesin olan şudur ki, Hizbullah Filistin’in özgürleşmesine giden yolu açacak bir parti değildir. Aksine ABD’nin BOP projesinde tövbekar İslamcı akımlara biçilen role uyum sağlamaya müsait olduğu çok daha doğrudur.

 

Paylaş