İkinci Enternayonalin Mirası: Burjuva Sosyalizmi

0

[Aşağıdaki yazı Komünist Köz gazetesinin Nisan 2021 sayısında yayımlanmıştır.]

Komünistlerin Devrimci İyimserliği Burjuva Sosyalizminin Felaket Tellallığı

Komünist Manifesto’nun belki de en az okunan kısmı Sosyalist Yazın başlıklı, işçi hareketi içindeki muhtelif eğilimlerin temel özelliklerinin incelendiği üçüncü bölümdür. Manifesto’nun ikinci bölümünde komünizm, gelişip serpilen, u ̈retici güçleri yeniden örgütlemeye muktedir bir toplumsal güç olan proletaryanın tarihsel çıkarları için mücadele eden bir akım olarak tarif edildikten sonra üçüncü bölümde diğer sosyalizm türleriyle olduğu kadar burjuva ve küçük burjuva sosyalizmiyle de karşı karşıya konur. Komünistler proletaryaya yaslandıkları için bir devrimden u ̈rkmezler, devrimci süreçleri coşkuyla karşılarlar. Bu nedenle de devrimci dinamikler karşısında kör değil uyanıklardır. Komünistlerin zaman zaman kendilerine “bilimsel sosyalist” demelerinin sebebi de budur. Komünistler siyasi mücadelelerinin ilkelerini, stratejilerini ve taktiklerini kitap, gazete ve bilimsel yayınları okuyarak ürettikleri için değil devrimci gelişmelerle, bu gelişmelere işaret eden olgularla tüm çıplaklığıyla yüzleşme cesaretine sahip oldukları için toplumsal gelişmelerin bilimsel incelenmesinden ürkmezler, bilakis bu yöndeki girişimlerden faydalanırlar. Komünistler “olaylara olumlu yönünden” bakmayı bir alışkanlık hâline getirdikleri için değil sınıf mücadelesinin nesnel yasalarını kavramış oldukları için devrimci anlamda iyimserdirler.

Burjuva sosyalistleri ise devrimci gelişmeleri bir felaket olarak değerlendirirler. Bu nedenle toplumda devrimi muştulayan gelişmeleri kötü niyet yahut basiretsizlik ürünü istisnalar, tersine çevrilebilir süreçler olarak görme eğilimindedirler. Toplumdaki gelişmelerin ancak bir devrim yoluyla gerçekleşebileceğini inkar ettikleri için bu temel gerçeğe işaret eden bilimsel incelemeleri örtbas etme gayretindedirler. Marx’ın geleneksel ve yeni olarak iki ayrı bölmede incelediği küçük burjuvazi parçalanmaya ve yok olmaya mahkûm olduğu için bağrında çelişkili eğilimler taşır. Geleneksel olanı, varlık koşulları kapitalist üretim ilişkileri tarafından ortadan kaldırıldığı için, sermaye birikiminin normal seyrini dahi bir felaket olarak algılar. Kapitalist üretim ilişkilerinin gelişimi bu kesimde sürekli isyan dinamiklerini tetikler ama aynı zamanda hep kapitalizm öncesindeki huzurlu döneme geri dönme arzularını kamçılar ve kapitalist toplumdaki gelişmelerin nesnel bir şekilde incelenmesine ket vurur. Küçük burjuvazi kendi sınıfsal pozisyonunu tehdit eden gelişmelerin kapitalist toplumdan kaynaklandığını kavrayamadığı oranda bunların sebebinin büyüyen devrimci dinamikler olduğunu zanneder. Bu nedenle de burjuvazinin huzur ve düzen vaatleri bu kesim için bağımsız bir komünist odak olmadığı oranda cezbedici bir nitelik taşır. Küçük burjuvazi hem isyanı hem de devrimci gelişmeleri bir felaket olarak algılamaya eğilimlidir. Verili siyasi tablo karşısında alabildiğince isyankâr yanıtlar u ̈retebilir ama aynı zamanda bir reform projesine de her an tav olabilir. Bu tutarsız ve karamsar bakış açısı küçük burjuva sosyalizminin tanımlayıcı özellikleri arasındadır.

Marx, kırdaki küçük üreticilerden ve kentlerdeki bağımsız üreticilerden oluşan geleneksel küçük burjuvazi yok olurken, kapitalist üretimin tamamlayıcısı olarak yeni bir küçük burjuvazinin zuhur ettiğini tespit eder. Fakat bu yeni kesimin de küçük burjuvazinin akıbetinden kaçamadığını burjuvazinin uzantısı olan ustabaşları, uzmanlar, kısacası bizim burjuvazinin hizmetkârları olarak tarif ettiğimiz kesimlerin yeni küçük burjuvazinin yerini aldığını gözler. Burjuvazinin eteğinde yer alan bu kesim tıpkı küçük burjuvazi gibi istikrarsız yaşam koşullarında yoğun bir proleterleşme basıncının altındadır. Bu yüzden burjuva toplumunun krizlerinde önce bu kesimlerin isyanıyla karşılaşılır. Fakat bu kesimler artık burjuvazinin bağrında serpildikleri için burjuvazinin dışına itilirken taşıdıkları devrimci enerji geleneksel küçük burjuvaziden daha az, burjuva siyasetinin bulduğu tutucu çözümlere tav olma ihtimalleriyse aynı kesimlere kıyasla daha fazladır.

Aslına bakılırsa işçi sınıfının burjuvalaşmış kesimleri olarak tanımlanan işçi aristokrasisi de, bu kesimlerin işçi sınıfının içinde bulunması bir ayrıntı olmamakla birlikte, burjuvazinin işçileşme basıncını hisseden kesimleriyle benzer refleksleri gösterir. Lenin’in İkinci Enternasyonal oportünizminin dayanağı olarak bu kesimleri göstermesi de tesadüf değildir. Sınıfın bu kesimi kendi haklarını koruma konusunda kararlı olsa da kendi burjuvazisiyle uzlaşma eğilimi de taşır, tam da bu nedenle devrimci fikirlerin öne çıkmasına set olan reformistlerin işçi sınıfına olan etkisi esas bu kanallardan sızar.

Burjuvazinin Paralı Hizmetkarlarını ve İşçi Aristokrasisini Tespit Etmek Bu Kesimlerden Uzak Durmak Anlamına Gelmez

Ne geleneksel ve yeni biçimleriyle küçük burjuvazinin, ne burjuvazinin eteğinden proletaryanın saflarına sürülen kesimlerin ne de işçi aristokrasisinin farklı düzeyde ve biçimlerde sınıf işbirlikçi siyasetlere yataklık etmesi proletaryanın bu kesimlerden kendisini yalıtmasının gerekçesi olamaz. Bilakis bu katmanların bağımsız bir sınıfsal kimliğe sahip olmadıklarını, siyasi olarak proletaryanın devrim ve mücadele dinamiğiyle burjuvazinin uzlaşma siyaseti arasında yalpaladıklarını tespit etmek onların özünde bulunan ve bir türlü kurtulamayacakları bir karşı devrimciliğe değil, proletaryanın çözülmekte olan bu kesimleri kendi yanına çekmekteki başarısızlığına işaret eder. Başarısızlığın sebebi de esas olarak proletaryaya önderlik edecek bir komünist partinin bulunmamasıdır. Tersi bir görüşü savunmak ya işçi aristokrasisini sadece sendika bürokrasisiyle sınırlamaya yol açar ya da emperyalist ülkelerde komünist bir siyasi mücadele yürütmenin mümkün olmadığını söyleyen marksizm dışı görüşlere kapı aralar.

Komünist bir çekim merkezi olmadığı sürece ayrıcalıklı işçilere ve proleterleşme basıncının nefesini ensesinde hisseden burjuvalara yaslanan bir sosyalizm, yani İkinci Enternasyonal sosyalizmi, sadece bu kesimler arasında değil aynı zamanda bağımsız bir önderliğe sahip olmayan proleterler arasında da hâkim eğilim olur. Bu sosyalizm anlayışının tanımlayıcı özellikleri şunlardır: Dünyadaki gelişmelerin değerlendirilmesi söz konusu olduğunda felekatçilik, büyüyen devrimci dinamikler karşısında körlük ve sınıf düşmanının gücünü abartma. Toplumsal eylemler söz konusu olduğunda, halk katmanları içindeki tekil muhalefet eylemlerinin abartılması, yahut onlara öykünen dar grupçu muhalefet/ isyan girişimleri, kısacası ekonomizm. Siyasi düzlemde de soyut bir devrim ve toplumsal kurtuluş destekçiliğiyle el ele giden hükümete karşı somut mücadeleyi burjuva siyasal akımlara bırakan ve tutarlı bir şekilde sürdürüldüğünde sınıf işbirlikçiliğine varan kuyrukçuluk. Örgütsel sorunlarda ise demokratizm, katılımcılık adına profesyonel bir devrimciler örgütü fikrinin bürokratik bir kitle partisiyle değiştirilmesi İkinci Enternasyonal sosyalizminin tipik özellikleri arasındadır.

Bugün sol akımlara hâkim olan anlayış da burjuva sosyalizmidir. Hükümetin içinde bulunduğu açmazlara odaklanıp kendi olanaklarını görmeye çalışmak değil, türlü faşizm tespitleriyle mağduriyetin altını çizmek revaçtadır. Tıpkı 2000lerde küreselleşme eylemlerinde olduğu gibi dünyada George Floyd, kürtaj protestolarına, Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi ve Boğaziçi protestolarına öykünmek ve onları yüceltmek tercih edilmekte. Üst üste “sokaklara çıkma” ve “devrimcilik” vurgusu yapanların sokağa çıkanlara söyleyecek sözü kalmazken tüm sorunların düğümlendiği hükümetle mücadele konusunda alan Millet İttifakı’na bırakılmaktadır. Profesyonel devrimciler örgütünü savunmak “dışlayıcı” olduğu gerekçesiyle neredeyse bir ayıp hâline gelmiş, kitlesel parti ve örgütler norma dönüşmüştür. Siyaset sahnesine bu yaklaşımlarla mücadele etmek amacıyla atılmıştık. Bugün de burjuva sosyalizmine karşı ısrarlı bir mücadele yürütmek devrimci parti kurma hedefimizin en önemli ayaklarından birini oluşturmaktadır.

Paylaş