İlkeli Siyaset, Siyasetin İlkeleri ve Doktrinerlik

0

Bu yazı Mart 2015 tarihli KöZ Gazetesi’nin 2. sayısında yayımlanmıştır.

KİMİN İLKELERİNE GÖRE İLKELİ SİYASET?
Devrimci akımların ve sosyalistlerin, aynı zamanda oportünizm diye de adlandırılan ve burjuva siyaset anlayışından ithal edilmiş ilkesiz ve belkemiksiz siyaset tarzına karşı reflekslerinin ilk ve en yaygın sonucu her akımın veya grubun kendi ilkelerini esas ilke olarak görerek herkesin, en azından birlikte şu ya da bu merhaleye kadar yol yürümeyi düşündükleri herkesin bu ilkelere uymasını beklemek olmaktadır. Doğrusu herhangi bir siyasi akımın benimsediği ilkelere ve görüşlere sıkı sıkıya bağlı kalmasında ve başkalarını da bu tutuma çekmek istemesinde tuhaf ve şaşırtıcı bir şey yoktur. Siyasi mücadelenin önemli bir boyutu da bunu gerektirir zaten. Genel olarak propaganda çalışması ve aynı zamanda polemikler vb. de bu eksen üzerinden yürür. Ama bu çalışmaların esası söz konusu akımların kendilerine taraftar kazanmak üzere yürüttükleri çalışmaları ifade eder. Bu çerçevede görüş ve ilkelerin ayrıntılarıyla ve somutlanarak anlatılması başka görüşlere kıyasla üstünlüklerinin ortaya konması vb. gelir ve siyasi mücadeleye atılmış hiçbir özne büyüklüklerinden ve etki alanlarının darlığı ya oda genişliğinden bağımsız olarak bu çalışmaları sürdürmeden siyasi bir varlık gösteremez.

Bununla birlikte aynı şeyi başka akımlarla birlikte herhangi bir anlık ya da süreli çalışmaya girişmek üzere adımlar atılırken yapmaya kalkışınca durum değişir. Zira her siyasi akımın ilkeleri ve ayırt edici ölçü ve görüşleri zaten her birinin bağımsız bir varlık olarak varolmasının nedeni ve gereğidir. Bu bakımdan bir akımın diğerini kendi ilkelerini ve görüşlerini dayatması veya onları buna davet etmesinin üslup farkları bir yana bir tek anlamı vardır: bu ilkeleri ve görüşleri kabul edin demek bize katılın demeye gelir, en azından bir birleşme ilişkisinin açılış cümlesinden sayılmalıdır. Oysa farklı ilkelere farklı program ve görüşlere göre teşekkül etmiş örgütlerin birbirleriyle ilişkileri bu başlık altında görülmesi gereken ilişkilerden ibaret değildir. Aksine bu kategorideki ilişkiler çok sınırlı sayıda örgüt ve akım arasında söz konusu olabilir; ve sık sık da olmaz.

Bunun dışında elbette kimi tekil ilkesel tutumlar üzerinde geçici ve gündelik olmayan bir birlik hedefi ile değilse bile nispeten daha kalıcı ve sürekli ittifaklar ve ilişkiler olabilir; nitekim buna örnek olabilecek oluşum ve girişimler az değildir. Bunda bir tuhaflık da görmemek lazımdır. Meğer ki kendi aralarında şu veya tekil ilke veya ilkesel tutum konusunda anlaşmış olanlar, kendi dışlarındaki akımları da bu tutuma çağırmak üzere hareket etsinler. Zira bu durumda biraz önce değindiğimiz sorun bu sefer daha dar bir çerçevede ama kolektif olarak yeniden üretilmiş olur ve aynı kapıya çıkar.

SİYASET YAPMAK İÇİN TÜM ÖLÇÜ VE İLKELERİ RAFA KALDIRMAK ŞART MI?
Buna karşılık tek bir gündem üzerinde, birbirlerinden çok farklı çap nitelik ve yönelimde olan akım ve örgütlenmeyi anlık olarak geçici bir müddet için bir araya getirmeyi hedefleyen ve öyle olmak zorunda olan platformlarda tekil veya kimi kolektif ortak ilkesel tutumu herkese dayatmak veya herkesin buna uymasını beklemek, özü itibariyle bu tür oluşumların doğasına aykırıdır. Bu tür tutumlar böyle platformların oluşmasını, düzenli ve etkili bir biçimde çalışmasını engeller yahut bu tutumda ısrar edenlerin birbirlerinden ayrışmalarına varır.

Örneğin geçtiğimiz seçimler vesilesiyle oluşan ve alışılmış olanlardan çok daha geniş bir kapsamla oluşan “Birlikte Başarabiliriz” platformu bu sorunun aydınlanması bakımından elverişli bir örnek teşkil edebilir.

Böyle bir platformda her bileşen veya bileşenlerden herhangi biri ya da bir kaçı platformun yönelimini veya herhangi bir adımdaki açıklama ve tutumların kendi doğru bildikleri ölçülerine ve ilkelerine göre belirlenmesinde ısrar ederse ne olabilir? Söz konusu ortamda bir araya gelmiş olan akım ve örgütlenmelerin her birinin kendine göre bir geçmişi ve ayrım çizgileri olarak görülebilecek tutum ve ilkeleri belli olduğuna göre böyle bir ortak nokta bulmak zordur; yahut böyle ortak noktaların bulunması halinde kalıcı ve sürekli bir ortaklığa yönelmek ve daha derin temeller üzerinde bir birliğin yollarını aramak icap eder. Söz konusu örneğin böyle bir olasılıkla yakın uzak bir ilişkisi olmadığına göre, bu tür bir ısrar ya platformun oluşmasını çalışmalarını engelleyici bir rol oynar yahut aynı tutumun ayna görüntüsü gibi bir ikizi olan tutumu davet eder. Bu tutum da bu sefer ilkeleri büsbütün rafa kaldırmakla aynı kapıya varan bir tutuma ortak ilkeler adı altında orta yolcu ilkeler etrafında buluşma arayışlarına yol açar. Bu durumda kimsenin kendi ilkeleriyle birebir özdeş olmayan, siyasal etki ve çaplarından bağımsız olarak her bileşenin renklerinden biraz yansıtan bir tutum ortaya çıkar bu bir muğlâklık nedeni olacağı gibi arkasında sıkı bir biçimde durulabilecek bir ortak noktayı ifade etmekten de çoğunlukla uzak olur.

Seçimlere dönük platform çalışmalarında olduğu gibi, pek çok başka örnekte de bu ikilem sık sık kendini göstermektedir ve adeta içinden çıkılmaz bir ikilemle karşı karşıya bulunulduğu izlenimi doğmaktadır.

Oysa öyle değildir. Bu sorun büyük ölçüde siyasal çalışmayı sadece kendi başına ve kendi doğrusal büyümesinden başka bir yol olmadığı inancıyla yürütme alışkanlığından ileri gelir. Ancak siyasal mücadeleye bu  gözlükten bakıldığında bir açmaz oluşur. Elbette kendilerini bir parti olarak ilan etmiş akımların doğrusal bir gelişme yolundan büyüyerek siyasetin asıl hedefine yani siyasal iktidarın ele geçirilmesi noktasına varacaklarına inanmaları gayet tabiidir. Ama mevcut tabloyu oluşturan öznelerden hiç birinin tam olarak bu noktaya yakın bir yerde durmadıkları da aşikârdır. Zaten o nedenle sık sık gündeme damgasını vuran şu ya da bu sorun yahut gelişme vesilesiyle mevcut akımların tek başlarına bu gündemlerin sorumluluğunu omuzlayamayacaklarını idrak etmeleri üzerine başkalarıyla bir araya gelmek zorunda kalmaları da tesadüf değildir. Bu durumlar ittifakların, güçbirliklerinin ve platformların gündeme geldiği ortamları tarif eder. Ama mademki bu gelişme tek tek şu ya da bu siyasi akımın kendi ilkeleri kendi güçleri ve kendi bağımsız yürüyüşü ile yürüyemeyeceği bir yolun başında belirmektedir o halde bu tür durumlarda kendi ilkesel tutumlarından farklı ölçüler üzerinde bir buluşmanın yolları aranmalıdır. Genellikle eksik olan ve belirsiz olan budur.

HANGİ İLKELERE GÖRE SİYASET?
Oysa bu ortak noktanın tarifi çok zor değildir. Bu tür ortak noktalar örneğin her bir akımın şu ya da bu genel sorun hakkındaki (örneğin işkence, parti kapatılmaları polis operasyonları vb.) önceden belli tutumları vardır; bunlar sadece yazılı beyanlardan ibaret olmayıp somut pratik deneyimler içinden de çıkmaktadır. Böyle bir gelişme bu ortak noktalar üzerinden bir araya gelip, bu ortak güzergâhta ne zaman nasıl ve ne müddetle bir arada olunacağının tartışılacağı platformlara eylem birliklerine hayat verir. Bu takdirde esasen konu da ilke de bellidir; bunlar üzerinde uzun uzadıya tartışmaya hacet yoktur. Olsa olsa bir teyit anlamında bir tartışmanın ardından somut adımların planlanmasına ve bu adımların atılmasına geçilmesi icap eder.

Keza ani ve ansızın gelişen gelişmelerden ziyade geleceği önceden belli olan ve önceden ilan edilmiş taktik tutumların bilindiği durumlar da böyledir. Örneğin yaklaşan seçimlerde düzen partilerinden bağımsız ortak adaylarla seçim sürecine müdahale etme gereğinin ortayla çıktığı durumlar da böyledir. Nitekim geride bıraktığımız seçimlerde böyle olmuştur. Bu tür durumlarda ilkeleri programları bir araya gelen akımların birbirleri ile benzerlik veya farklılıklarını kimin kimi nasıl gördüğünü vb. tartışmak abes ve akla ziyandır. Aksine üzerinde zaten hemfikir olunduğu için bir araya gelinmesini sağlayan taktik tutumu veri alıp bunun pratik somutlanışı üzerinde yoğunlaşmak gerekir. Her bir akımın yek diğerinden farkları yahut ortaklıkları vb. ise her birinin kendi yayın ve propaganda faaliyeti içerisinde ayrı ayrı işleyecekleri konulardır. Bunları platformların oluşması ve işlemesi aşamasına ithal etmek ise söz konusu platformun oluşmasını ve işlemesini engelleyen aksatan bir rol oynar. Nitekim sık sık ve geçtiğimiz platform pratiği içinde de bu gibi sorunlara tanık olunmuştur. Bunu önlemenin en etkili yolu bu tür çalışmaları basit sade ve en geniş kesimler tarafından da rahatlıkla anlaşılabilecek somut hedefleri platform üzerinden deklare edip, herkesin kendine özgü tutum ve görüşlerini de kendi başına kendi araç ve yöntemleriyle yapmasının önünü açmaktır. Bu yapılmadığı takdirde ise bu özel görüş ve tutumların platformun ortak metin ve söylemlerine taşınması ve dolayısıyla bunları ağırlaştırıp etkisinin azalmasına yol açması kaçınılmazdır.

Aynı tutum ilkeler ve söylem düzeyinde bir tartışmaya yol açmadığı zamanlarda bu kez örgütsel kimliklerin veya bununla bağlantılı isimlerin öne çıkarılması biçiminde de kendini gösterir. Genellikle kimin ya da kimlerin sözcü olacağı, somut olarak kimin ve kimlerin öne çıkacağı vb. konularında kendini gösteren gerilimler bu kabildendir. Seçim platformlarında ise tabii bu unsur kendini adayların belirlenmesi aşamasında gerginliklere neden olarak göstermektedir.

KöZ’ün arkasında duran komünistler önceden beri her platformda olduğu gibi geçen seçimlerdeki platformlarda da bu saptamaları göz önünde tutarak ve bu deneyimden öğrendiklerini dağarcıklarına ekleme titizliği ile hareket etmiş ve aksi yöndeki girişimlere de platformun selameti açısından müdahale eden bir duruş göstermişlerdir. Eleştirilerini yahut özgün tutumlarını da kah kendi araç ve yöntemleriyle kendi bildikleri gibi ve kendi güçlerine orantılı olarak dile getirmeye, kah ortak işler bittikten sonra topluca dile getirmeye özen göstermişlerdir. Bundan sonar da öyle yapmaya devam edeceklerdir.

DOKTRİNERLİK VE DAR GRUPÇU SİYASET YA DA SEKTERİZM
İlkeli siyaset dendiğinde karşılaşılan ve en çok anılan hatalı tutumların başında doktrinerlik yahut sekterlik diye de anılan dar grupçuluk gelir. Hemen hemen her akımın zaman zaman birbirine yakıştırdığı bu kavramlar çok yaygın kullanılıyor olsa da aynı ölçekte bilindiği doğru değildir. Dahası bu başlık altında sıralanan kusurlar genellikle belli bir akım için tarif edildiği ölçüde genel bir tanım olmaktan çıkıp söz konusu akımın kimi özgünlükleriyle algılanan ve bundan ibaretmiş gibi görünen kusurlara indirgenebilmektedir.

Oysa bu tariflerin genel tanımları vardır ve bu genel tanımlarının altının çizilmesine de ihtiyaç vardır. Doktrinerlik kusurunun kaynağında yer alan doktrin sözcüğü esasen her hangi bir grubun “genel doktrin” diye tarif edilebilecek olan Marksizm Leninizm hakkındaki kendi yorumunu ifade eden bir terim olarak anlaşılmalıdır. Bir başka deyişle doktriner diye tarif edilen bir akım marksizmin en doğru yorumu ve ifadesi olarak kabul ettiği kendi ilkeleri, tezleri vb.yi siyasal faaliyetin temel malzemesi haline getirmekle belirlenir. Bu durumda somut siyasal gelişmelerin somut analizinin yerini bu ilkeler alır, somut duruma uygun somut taktik tutumların yerine de bu ilkelerin veya tespitlerin vazedilmesi geçer. Bu bakımdan söz konusu olan tutum esasen propaganda ve polemikler yoluyla militan devşirme faaliyetinin kitlelere dönük siyasi faaliyet yürütmenin yerine geçirilmesi ve siyasal faaliyetin gerekleri ile örgütlenmenin ölçülerinin birbirine karıştırılması söz konusudur.

Elbette bir örgütün kendi bünyesine yeni militanlar katmak için onlara kendi görüş ve ilkelerini benimsetmesi ve onları bu mihenk taşında sınaması gayet tabii ve gereklidir. Siyasi faaliyetin de son tahlilde bu amaçla bir bağı vardır ve olması gayet tabiidir. Ama bir kez siyasi faaliyetin içeriği ve yöntemlerimilitan örgütlemenin gereği olan içerik ve yöntemlerle ikame edildi mi o zaman sadece bu faaliyetin muhatabı olabilecek unsurlara hitap eden bir siyaset çizgisine mahkum olunur. Bu da söz konusu akımın meşrebine göre değişse bile özünde değişmeyen bir tutumu ifade eder. Dar bir örgütlenmeyi hedefleyen bir akım doktriner bir siyaset tarzı benimsediğinde sadece kendi örgütsel çerçevesine uygun olabilecek unsurlara hitap eden bir siyasi faaliyete yönelirler yahut bunun aksini iddia ederek bile olsa bundan ileri geçemeyen bir çerçeveye hapsolurlar. Başka akımlarla ilişkilerinde de benzer bir yönelimi olur. Onlara da daima kendi ve ölçülerini dayatan ve onlardan bu ilkeleri ve ölçüleri benimsemelerini bekleyen bir tutum bu tür akımların yönelimlerine damga vurur. Bu da kah herkese birlik çağrıları yapan kah herkesi her aşamada ve vesilede dışlayan ben merkezci bir tutuma hayat verir.

Doktrinerliğin daima sekterizm denen içe dönük dar ve kapalı bir cemaat gibi siyasal faaliyet sürdürme hastalığı ile birlikte anılması da tesadüf ve boşuna değildir. Doktriner siyaset açıkça ilan etse de etmese de esasen bir bir militan kaydederek ve bazen da rakiplerinin şu ya da bu yolla bir bir sahneden silinmesi beklentisi ile doğrusal bir gelişmeyle devrimci hareketin tümünü ikame etme beklentisine endeksli bir tutumu ifade eder. Aynı zamanda sekter ve dar grup çıkarlarının damga vurduğu siyaset tarzı bu madalyonun diğer yüzüdür.

Buna karşılık daha geniş meşrepli olup da herkese hitap etmeyi tercih edenlerin doktrinerliğe tamamen aşılı olduğu da sanılmamalıdır. Zira zaten doktrinerleri doktriner yapan da fısıltıyla konuşmaları değil herkese açık alanda yürütülen siyaseti örgütlenme alanının ölçüleriyle yürütmeleridir ve bu bakımdan örgütlenmenin niteliğine göre değişik doktrinerlik türleri olsa da sekterizm ve dar grup çıkarlarına göre siyaset yapma tutumu her ölçekte ve farklı tip ve çaplarda örgütlerde de pek ala görülebilir.

Devrimcilerin örgütlenmesi ile kitlelerin örgütlenmelerini ayırt etmeye baştan beri ve her aşamada özen gösteren KöZ’ün arkasında duran komünistler, siyasette doktriner tutuma da aynı titizlikle mesafe almaktadır. Devrimcilere yönelik tutumları ve önerileriyle kitlelere dönük siyasal tutum ve girişimlerini birbirlerine karıştırmamaya özen göstermektedirler. Bu aynı zamanda ilkeleri ile taktik tutumlarını ve bu taktik tutumların gereği oylan siyasi adımlarını da birbirine karıştırmamayı gerektirmektedir. Öte yandan herşeyden önce KöZ’ün arkasında duran komünistleri diğer akımlardan ayırt eden hususların başında kendi ilkelerini kendileri icat etmek yerine komünistlerin hepsinin üzerinde hem fikir olduklarını ilan ettikleri temel referansları ayırddedip bu referansları kendilerine ve başkalarıyla ilişkilerinde asıl mihenk taşı olarak tarif ve ilan etmiştirler. Zaman zaman bu referansların sık sık hatırlatılmasını doktrinerlik diye yorumlayanların sandığının aksine, bu referanslara göre siyasal faaliyet yürütmek doktrinerlik hastalığına karşı en etkili aşıyı ifade etmektedir.

KöZ’ün arkasında duran komünistler geride bıraktığımız seçim çalışmalarına da bu bilinçle yöneldiler ve bu deneyimden elde ettikleri dersleri, (ki bunlar arasında elbette doktrinerlik ile ilgili dersler de vardır) dağarcıklarına katarak yollarına devam ediyorlar.

Paylaş