Kitlelere!

0

[Aşağıdaki yazı Proleter Devrimci Köz gazetesinin Aralık 2005 sayısında yayımlanmıştır.]

Yürütülen kitle çalışmasına bakarak devrimci ve tasfiyeci çizgileri birbirinden ayırt etmek için kullanılması gereken ölçütlerin başında kitle örgütleri ve devrimci örgüt arasındaki ilişki gelir. Tasfiyeciler devrimci örgütün üstlenmesi gereken siyasi görevleri kitle örgütlerinin üstüne yıkar. Devrimci bir kitle çizgisini izleyenlerse kitle örgütlerinin hiç bir zaman devrimci partinin siyasi görevlerini üstlenemeyeceğini savunurlar.

Ardarda farklı illerde düzenlenen işçi, öğrenci, kadın kurultayları, sempozyumlar, yoksulluğa, yozlaşmaya, güvencesiz çalışmaya karşı örgütlenen kampanyalar… Peş peşe kurulan sendikalar, kooperatifler, yardımlaşma dernekleri ve federas­yonlar… Son bir iki yıldaki bu gelişmeler sol akımların kitle çalışmasında artan hassasiyetinin kanıtı. İçinden geçtiğimiz dönemde tüm sosyalistler benimsenen bir parola seçmek gerekseydi bu şüphesiz “Kitlelere!” olurdu.

Sadece bu durum bile “Kitlelere!” çağrısının üzerinde durmak için yeterli. Türkiye’de uzun zamandır devrimcilerle reformistlerin bayraklarının birbirine karışmış olduğunu bildiğimize göre, “Kitlelere!” şiarının tüm akımlar tarafından benimsenmesi bu şiarın soyut, hatta birbiriyle çelişen içeriklere sahip olduğunun kanıtı.

Gerçekten de “kitlelere!” çağrısının içini birbirine taban tabana zıt, biri devrimci diğeri tasfiyeci, iki biçimde doldurmak mümkün. Devrimci çizgiyi izleyenlere ışık tutan bu şiar tasfiyeciliği gizleyen bir kılıf işlevi de üstlenebilir.

İki Çizgi

Militanı bulundukları akımların kitlelerle olan bağlarını sıkılaştırmak, kitleler içine kök salacak, onlara önderlik edecek bir devrimci parti yaratmak için kitlelere gidenler var. Bu kaygıyı taşıyanların “kitlelere!” çağrısı devrimcidir. Bu çağrıyı yükseltenler, bu çağrıya uyanlar farkında olsunlar ya da olmasınlar aslında kökü Komünist Enternasyonal’in üçüncü kongresine dayanan, bu kongrede tarif edilen “Kitlelere!” çizgisinin takipçisidirler.

Buna karşılık sırtlarında bir kambur gibi taşıdıkları devrimci örgüt ve partilerden kurtulmak, bu örgütleri gevşek ve yasal bir hale sokmak isteyenler de var. “Kitlelere!” çağrısı bu türden tasfiyeciler için devrimciler örgütünü kitle örgütleri içinde eritmek için bulunmaz bir nimet. Tasfiyeciler “kitlelere!” derken militanlarını kitlelere önderlik etmeye değil, kitlelerin arasına karışmaya çağırıyorlar. Yine takipçileri farkında olsun olmasın bu çağrının ucu 1906 yılı sonlarından itibaren yasal bir işçi kongresi düzenleyerek Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nden kurtulmak isteyen Menşeviklere dayanıyor.

Bu genel tanımlamalardan yola çıkarak devrimci akımları, devrimci bir kitle çalışması yürütenler ve tasfiyeciler diye ikiye ayırmak mümkün değil. Yaşadığımız topraklardaki bütün sol akımlar gibi, devrimci akımlar da kanatlı yapılardan oluşuyor. Liberal ve devrimci, burjuva ve proleter kanatların iç içe geçtiği bu akımların içinde devrimci örgütü sağlamlaştırmayı ve tasfiye etmeyi hedefleyen kanatları da bir arada yaşıyor.

Tasfiyecileri ayırt etmenin güç olmasının tek nedeni sol akımların heterojenliği değil. Tasfiyecilik sözcüğünün taşıdığı olumsuz anlam da cabası. Bu yüzden tasfiyeciler kendi kimliklerini açık seçik ortaya koymaktan kaçar. Hatta çoğu zaman tasfiyeciler tasfiyecilik tehlikesine karşı dostlar alışverişte görsün misali devrimci militanları aratmayan tepkiler verirler. Doksanlarda TDKP’yi EMEP içinde ufalamayı başaran tasfiyeciler kendilerini uzun bir dönem devrimci partinin en tutarlı savunucuları olarak pazarlamışlardı.

Bu nedenlerden ötürü devrimci akımlardan herhangi birini tasfiyeci olarak suçlamak kadar bu akımların bazılarını tasfiyeciliği karşı şerbetli ilan etmek de mümkün ve doğru değildir. Söz konusu devrimci örgütün korunması olduğunda devrimci akımları içinde tasfiyeci ve devrimci eğilimlerin bir arada yaşadığı melez yapılar olarak görmek daha anlamlıdır.

Ancak tüm örgütsel sorunlar eninde sonunda bir siyasal sorun olduğundan kendilerini ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın yürüttükleri siyasal pratik tasfiyecileri ele verir. Bundan dolayı bugün de yürütülen kitle çalışmasına ve bu çalışmanın değerlendirilmesine bakarak devrimci hareketler içinde devrimci ve tasfiyeci çizginin takipçisi militanları birbirinden ayırt etmek mümkün olduğu kadar gereklidir de.

Hangi Ölçütleri Kullanmamalı?

Kitle çalışmasına yönelik ayrımlar yapılmak istendiğinde genelde söz konusu çalışmanın ne denli kitlesel olduğuna bakılır. Hâlbuki bugün reformistlerin ve sendika bürokratların denetimindeki kitle örgütleriyle karşılaştırıldığında devrimcilerin kurulma­sına ön ayak olduğu ya da içinde çalıştığı kitle örgütlerinin hiçbiri kitlesel sayılamaz. Zaten böylesi bir kıyaslamanın kendisi akla ziyandır çünkü büyük toplumsal alt üst oluş dönemleri dışında reformistler devrimcilerden hep daha kitlesel olduğundan kitlesellik yürütülen çalışmanın hangi temelde yürütüldüğünün ölçütü olamaz.

Benzer biçimde kitle çalışmalarının kıyaslanması denildiği zaman akla ölçüt olarak gelen şeylerden biri de söz konusu kitle çalışmasının hangi kitle içinde yürütüldüğüdür. Nitekim bugüne dek örgütlen­meye önce fabrikalardan mı, köylerden mi yoksa varoşlardan mı başlanması gerektiği konusunda sol içinde önemli bölünmelere yol açan tartışmalar yürütülmüştü. Fakat bu ölçütü kullanarak da tasfiyecileri devrimcilerden ayırt etmek mümkün değildir. Zira bugün, hiçbir zaman devrimci olmağıı için devrimci örgütün tasfiyesi diye bir sorunları olmayan TKP ve kimi troçkist oluşumları bir kenara koyarsak, devrimci hatta sol akımların tümü hep aynı kitle içinde kitle çalışması yürütmektedir. Adına ister işçi, ister emekçi, ister kent yoksulu, isterse de halk desinler tüm devrimci akımların yürüttükleri kitle çalışmasının asıl muhatabı işçi sınıfının en örgütsüz fakat en militan kesimleridir.

Tasfiyeciler Kitle Örgütü-Siyasi Örgüt Ayrımını Bulandırır, Devrimciler Kendi Örgütlerini Kitle Örgütlerinden Titizlikle Ayırır

Yürütülen kitle çalışmasına bakarak devrimci ve tasfiyeci çizgileri birbirinden ayırt etmek için başka ölçütler kullanmalı. Bunlardan birincisi kitle örgütleri ve devrimci örgüt arasındaki ilişkidir. Tasfiyeciler devrimci örgütün üstlenmesi gereken siyasi görevleri kitle örgütlerinin üstüne yıkar. Devrimci bir kitle çizgisini izleyenlerse kitle örgütlerinin hiç bir zaman devrimci partinin siyasi görevlerini üstlenemeyeceğini savunurlar.

Kavga kaçkınlarının yahut döneklerin aksine tasfiyeciler, işçi ve ezilenlerin kurtuluşu ve sosyalizm fikirlerinden ve bu fikirler doğrultusunda siyaset yapma fikrinden vazgeçmezler, sadece bu iddiaların gerçekleşmesi için devrimci bir partiye gerek olmadığını, yasal bir örgütlenmeyle de bu iddiaların gerçekleşebileceğini ileri sürerler. Bu yüzden özellikle geri çekilme dönemlerinde kitle örgütleri tasfiyecilere bulunmaz bir fırsat gibi görünür. Kitle örgütleri tasfiyeciler açısından devrimci partiden yasal bir partiye ya da gevşek bir örgütlenmeye geçişte köprü işlevini görür. Tasfiyeciler geri çekilme dönemlerinde işçi sınıfının nispeten durgun ve ferah kesimleri arasında yuvalanır. İşçi hareketinde kıpırdanmalar başladığında sınıfın en militan kesimlerine onların önünü kesmek ve kendi saflarını şişirmek üzere yönelirler.

Bir de bu tür kıpırdanışları sırtındaki örgüt yükünden kurtulmak için bir vesile sayarak geri çekilme döneminde küstükleri kitle hareketine kuyrukçu bir tarzda yönelenler olur. Bunlar adım adım siyasal faaliyeti devrimci örgüt ve partilerle değil kitle örgütleri aracılığıyla gerçekleştirmeye başlarlar. Ölüm oruçlarından Irak’ın işgaline, Şemdinli provokas­yonundan Ermeni soykırımına varan tüm konularda siyasi gerçekleri açıklama faaliyetini devrimci partiler ve örgütler değil de sendikalar, dernekler, kültür merkezleri, halk inisiyatifleri, işçi kurultayları üstlenmeye başlar. Devrimci partiler ve örgütler giderek internet ortamında açıklamalar yapan, kimi bombalı ya da “korsan” eylemlerin sorumluluğunu üstlenen bir yapıya dönüşürler. Böylelikle devrimci partiler adlarını koruyan, seslerini kimi sansasyonel eylemlerle duyuran ama temel görevi olan kitle içinde siyasi çalışma yürütme faaliyetini legal ve gevşek örgütlenmelere devrederek tasfiye olurlar.

Buna karşılık devrimci çizginin takipçileri ise devrimci bir örgütün sembolik amaçlarla değil siyaset yapma hedefiyle kurulduğunu bildikleri için tam tersi bir yönelime sahiptirler. Kitle içinde siyasi gerçekleri açıklamak için kitle örgütlerinin arkasına gizlenmezler. Bu tutumu hem bu şekilde devletten gizlenmenin mümkün olmadığını hem de kitle örgütlerinin yasal sınırları içinde kendi siyasi fikirlerini açıklayamayacaklarını bildikleri için benimserler. Devrimciler açısından kitle örgütleri arkasına gizlenecek bir perde değil üzerinde enerjik bir siyasi faaliyet yürütülecek bir zemindir. Zeminin kendisi bir siyasi kimlik olamaz ve siyaset yapma işlevini üstlenemez. Bu yüzden de siyaset yapmak için kendi siyasal kimliklerini ve araçlarını kullanırlar.

Devrimci yapıların kitle örgütlerine siyasal önderlik etmek istemesi yanlış değildir, hatta bunun aksi bir tutum sorun olarak kabul edilmelidir. Devrimci kitle çalışmasının amacı bağımsız kitle örgütlerinin devrimcilerin önderliğini benimsemesini sağlamaktır. Ancak bir kitle örgütüne önderlik etmek için bile kendini kitle örgütünden ayırmak, kendi politik kimliğini açıkça tarif etmek gerekir. Devrimcilerin kitle örgütünü politik bir kimlik ya da sözcü olarak kullanmamalarının başka bir nedeni de budur. Zira ancak kendi politik kimliği ve araçlarıyla siyaset yapanlar kitle örgütlerinin siyasal önderliği haline gelebilir.

Kitle Örgütlerinde Tasfiyeciler Siyaset Yasağı Koyar, Devrimciler Oportünistlerle Siyasal Mücadeleye Girişir

Ancak kitle örgütlerinin devrimci partilerin siyasi sözcülüğünü üstlenmesinin tek sonucu devrimci örgütün siyasetten emekliye ayrılması değildir. Bir kitle örgütü bir kere bir siyasal örgütün sözcülüğünü üstlenmeye başladı mı, bu kitle örgütüne kimlerin üye olabileceği, kimlerin bu örgütün yönetimine katılabileceği, kimlerin bu örgütlerde siyaset yapabileceği de belirlenmiş olur. Tasfiyeciler kendi devrimci örgütlerini tasfiye ettikleri için söz konusu kitle örgütlerine kendi örgütleriymiş gibi sahip çıkarlar; “kendi” kitle örgütlerinde farklı siyasi fikirlerin propagandasının yapılmasına izin vermezler, böyle bir niyet taşıyanların söz konusu kitle örgütlerine üye olmasına, bu örgütlerin yönetimine girmesini engellerler.

Böylelikle tasfiyeciliğin bir diğer özelliği de açığa çıkar: siyaset yasakçılığı. Tasfiyeciler kitle örgütlerinde siyaset ambargosu uygularlar, kendi görüşlerini benimsemeyenleri ya açıktan siyasetler arasındaki hukuku çiğnemekle suçlarlar ya da çeşitli idari mekanizmalar, ayak oyunları ve tehditlerle kitle örgütleri dışına atarlar. Ya da kitle örgütlerini oportünist siyasal ittifakların birer aracı haline getirmeye yönelirler.

Kendi örgütlerini kitle örgütlerinden titizlikle ayırt eden devrimcilerin böyle bir sorunu yoktur. Tasfiyecilerin “siyasetler arası hukukun” örtük kurallarıyla, ayak oyunlarıyla kitle örgütleri üzerinde kurmak istedikleri denetimi kendi devrimci örgütleri üzerinde açık seçik belirttikleri amaçları, ilkeleri, programları ve tüzükleriyle sağlarlar. Böylelikle devrimci örgütün kapısını her türden oportünist eğilime net bir biçimde kapatırlar.

Tam da bu yüzden kitle içinde devrimci bir çalışma yürütmek isteyenler, devrimciler örgütünün kapılarını sıkıca kapatırken kitle örgütlerinin kapılarını kitlelerin en geri kesimlerine ulaşacak şekilde ardına kadar açarlar. Kitle örgütlerini devrimcilere değil de kitlelere ait örgütler olarak gördükleri için kitle örgütlerine girmek isteyenleri siyasi fikirleri yüzünden dışlamazlar; kitle örgütlerine siyaset yasağı koymazlar.

Yaygın yanlış kanının aksine kitle örgütlerinde farklı siyasi fikirlerin savunulması devrimcilerin işlerini güçleştirmez; aksine kolaylaştırır. Zira devrimciler istese de istemese de, faydalı da zararlı da bulsa, söz konusu fikirler kimi akımlar tarafından zaten savunulmaktadır. Liberal, uzlaşmacı, maceracı ve işçi sınıfına zararlı diğer fikirlere kitle örgütlerinde yasak koymak kendi siyasi fikirlerine güvensizliğin örtük bir itirafıdır. Aynı zamanda işçi sınıfına düşman fikirlerle kitlelerin gözü önünde hesaplaşma fırsatının kaçırılmasıdır da. Kendi siyasi fikirlerine ve politika yapma kapasitesine güvenen devrimciler kitle örgütlerini oportünist akımlarla hesaplaşılacak bir er meydanı olarak gördükleri için kaçak dövüşmeye, gölge boksu yapmaya meraklı oportünistleri kendi fikirlerini kitle örgütlerinde açık açık dillendirmeye çağırırlar. Foyalarının açığa çıkacağını bilen oportünistlerin böyle çağrılarla karşılaşınca köşe bucak kaçmaları boşuna değildir.

Tasfiyecilerin Kitle Çalışması Dışlayıcı, Devrimcilerin Kitle Çalışması Kapsayıcıdır

Siyaset yasakçılığı tasfiyeciler açısından kendi bindiği dalı kesmek anlamına da gelir. Zira bir kitle örgütünün kapılarını farklı siyasal düşüncelere kapamak aynı zamanda bu kitle örgütlerinin kapısının farklı siyasal düşüncelere sahip emekçilere de kapamak anlamına gelir. Böylelikle tasfiyecilerin kitle örgütleri sadece kendi militanlarıyla sınırlı, devekuşu misali ne devrimci parti ne kitle örgütü niteliği taşıyan bir yasal örgütlenmeye dönüşür. Ortaya çıkan örgüt gevşek bir örgütlenme anlayışına sahip olduğu ve burjuva düzeninin sınırları içinde siyaset yaptığı için bir devrimci örgütün yerini tutamaz, sadece belirli bir siyasi görüşe sahip emekçilere seslendiği için de kapsayıcı bir kitle örgütü olamaz.

Buna karşılık kitle örgütlerinde siyaset yasağı koymayan devrimcilerin çalışması ise kapsayıcı ve esnektir. Devrimciler içinde çalıştıkları kitle örgütlerinin kapısını her türden siyasi fikre sahip emekçilere açmaya çalışır; kitle örgütlerini emekçilerin demokrasi eğitimi aldığı okullar olarak görürler. Bu yüzden ancak bu okuldan mezun olanların sahip olabilecekleri bir birikimi okula giriş şartı olarak görmezler. Oportünizmin etkisi altındaki kitleleri bu örgütler aracılığıyla kucaklayıp, emekçileri sovyet demokrasi­sinin ilkelerine paralel şekilde işleyen bu örgütlerde dönüştürmeyi amaçlarlar.

Tasfiyeciler Kendi Kitle Örgütlerini Kurmaya, Devrimciler Var Olan Kitle Örgütleri İçinde Çalışmaya Öncelik Verir

Tasfiyecilerin dışlayıcılığı sadece içinde bulundukları kitle örgütünün kapısını başka kitle örgütlerine kapayan bir tarzla sınırlı kalmaz. Farklı siyasi fikirleri içinde bulunduğu kitle örgütlerine almayan anlayışın takipçileri, aynı zamanda başka siyasal akımların çalışma yürüttüğü kitle örgütlerinde de çalışma yürütmekten kaçınır; böylelikle kendilerini diğer emekçi kitlelerden tecrit ederek emekçilerin ezici çoğunluğunu dışlamış olur. Yaşadığımız topraklarda kendi kitle örgütünü kurma, kendi kurultayını düzenleme eğiliminin temel nedeni işte bu tasfiyeci anlayıştır.

Buna karşılık devrimci çizginin takipçileri kitle örgütlerinin kurulmasına ön ayak olmayı reddetmeseler bile asıl olarak hali hazırda var olan kitle örgütlerinde çalışmaya öncelik verirler. Bu kitle örgütlerinde çalışma yürüten siyasi yapıların görüşlerini hatta tasfiyeci eğilimlerini kitle örgütlerinden kaçmanın bahanesi olarak kullanmazlar.

Tasfiyeciler Kitle Çalışmasında Rekabeti, Devrimciler Dayanışmayı Esas Alır

Tasfiyeciler üzerinde denetim kurdukları kitle örgütlerini «kendi kitle örgütleri»; diğer kitle örgütlerini ise «başka siyasetlerin kitle örgütleri» olarak görürler. Bu yüzden kendi siyasi bağımsızlıklarını sağlamak için farklı kitle örgütlerini «kendi kitle örgütlerinden» olabildiğince uzak tutmaya gayret ederler.

Devrimcilerse, kitle örgütüyle devrimciler örgütünü birbirinden titiz bir biçimde ayırt ettikleri için kitle örgütlerinin birbiriyle irtibat içinde bulunmasından, aralarındaki dayanışmayı güçlendirmesinden rahatsızlık duymazlar; tam tersine bunu siyasi fikirlerinin yayılması için etkili bir araç olarak görürler. Bu yüzden kitle örgütleri arasında en geniş dayanışmayı örmeye çalışırlar.

Bu bakımdan günümüzdeki kitle örgütü enflasyonu karşısında takınılan tutum tasfiyeci ve devrimci hattın birbirinden ayrılması bakımından önemli bir sınavdır. İçinden geçtiğimiz dönemde aynı işkollarında özellikle tekstilde ve tersanelerde birden fazla sendika ve dernek kurma girişimine tanık oluyoruz. Yine aynı dönemde üç ayrı siyasi çevrenin ESP’nin, BDSP’nin ve Alınteri’nin ayrı işçi kurultayları düzenleme girişimlerine tanık olduk. Benzer bir durum işçi sınıfının örgütsüz kesimlerinin yoksulluk, yozlaşma türünden sorunlarına ilişkin düzenlenen kampanyalar için de geçerlidir. Söz konusu kurultaylar, sempozyumlar ve kampanyalar birbirlerinden bağımsız olarak gerçekleşmiştir.

Sözü edilen kurultayları, kampanyaları ve sempozyumları düzenlemek elbette kendi başına tasfiyeciliğin kanıtı değildir. Zira tüm iyi niyetlere karşın çeşitli aksaklıklar nedeniyle türlü kitle etkinlikleri birbirlerinden irtibatsız bir biçimde gerçekleşebilir. Ancak gerçekleşen bu kampanyalar, kurultayların ardından yapılan değerlendirmeler devrimcileri tasfiyecilerden ayırt etmek için bir ölçüttür.

Bu kampanyaların ve kurultayların birleşmiş olmamasını bir eksiklik olarak görüp önümüzdeki dönemde bu türden etkinlikleri birlikte gerçekleştirme yolunu arayanlar devrimci bir kitle çalışması sürdürmek isteyenlerdir. Bu kurultayların ve kampanyaların ayrı ayrı yürümesini bir meziyet sayanlar, teoride kitlelerin birliğini kabul edip pratikte «ama»lar «fakat»lar sıralayanlar ya da bu konuyu sessizlikle geçiştirmeye çalışanlarsa şüphesiz tasfiyeci kampta yer almaktadır.

Devrimcilerse kitle örgütlerinin en geniş işbirliğini ve koordinasyonunu savunur. Kitle örgütlerinin ellerindeki tüm olanakları birbirleriyle paylaşmalarının kitle örgütlerini zayıflatmayacağını, aksine güçlendireceğini, sınıfın birliğini sağlamanın başka yolunun olmadığını savunurlar.

Ekim ayı içerisinde işçi sınıfının benzer kesimleri içinde çalışma yürüten akımların deneyimlerini aktardıkları forumda birçok kitle örgütü böyle bir ihtiyacı belirtmiştir. Yaklaşık iki senedir işçi sınıfının en örgütsüz kesimleri arasında çalışma yürüten kooperatifler, işçi dernekleri ve kültür sanat kooperatiflerden oluşan kooperatifler koordinasyonun sınıfın benzer kesimleri arasında çalışma yürüten kesimlerini bu koordinasyona davet etmesi de devrimci bir kitle çalışması yönünde atılan sevindirici bir adımdır.

Tasfiyeciler Kitle Eylemlerini Bölmek Devrimcilerse Birleştirmek İçin Mücadele Eder

Kitle örgütlerinin irtibatsızlığı ve rekabeti aynı zamanda kitle eylemlerinin parçalanmasını da beraberinde getirmektedir. Tasfiyeciler «kendi kitle örgütlerini» «başkalarının kitle örgütlerinden» uzak tutmaya gayret ettikleri gibi kendi kitle eylemlerini «başkalarının kitle eylemlerinden» ayrı tutmakta da bir mahsur görmezler.

Buna karşılık devrimciler eylemlere kitleler arasında duvarlar örmek için değil kitleler arasındaki duvarları yıkmak için katılırlar. Kitle eylemlerini mekânsal olarak değil politik olarak bölmenin gerekli olduğunu savunurlar. Bunun dışındaki bölünmelerin sınıf düşmanına yaradığını savunurlar.

Son bir buçuk yıldır bu konuda çarpıcı örnekleri sıralamak hiç de güç değil. Parçalı geçen 2004 1 Mayısı’ndan beri sol içi rekabete kurban gitmeyen kitle eylemleri parmakla sayılacak kadar az. 2004 yılında NATO karşıtı eylemler, 19 Aralık eylemleri parçalı geçti. 6 Kasım hem 2004 hem 2005’te parçalandı. Yine 2005 yılında Newroz iki parçaya 8 Mart ise üçe bölündü. Üstelik bu parçalanmışlık sadece merkezi değil yerel eylemleri de etkisi altına aldı. 1 Mayıs Mahallesi’nde ve Cambazbayır’daki yıkımlarda kamplaşmaya varan gerilimler oldu. Bu ve benzeri parçalanmış eylemler karşısında takınılan tutum da sol içinde ayrıştırıcı olacaktır.

Bu bölünmeleri yerinde, zorunlu hatta ön açıcı bölünmeler ve saflaşmalar olarak görenlerin, kitle örgütleri arasında cepheleşmeler yaratarak yeni ve daha kalıcı bölünmelerin tohumlarını atanların “kitlelere!” çağrısı samimiyetsiz ve tasfiyeci bir niteliğe sahiptir. Bu eylemlerden birini diğerinden daha ileri görmeyen, bu eylemleri birleştirmeye gayret gösterenlerin “kitlelere!” çağrısı devrimci kaygıları yansıtmaktadır.

Varolan Manzara Bir Felaketi Değil Acilleşen Görevleri Anlatır

Ayrım çizgileri bu şekilde çizildiğinde baskın olan tarzın tasfiyeci tarz olduğunu görmek zor değildir. Devrimci hareketin yükselen tasfiyeci dalganın etkisi altında olduğu bir dönemin komünist bir parti inşa etmek için en elverişli koşulları sunmadığı açıktır.

Ancak verili durum bir felaket tablosu olarak da algılanmamalıdır. Zira tasfiyeci anafora sürüklenen devrimci akımların içinde partilerinin, örgütlerinin bayramdan bayrama kitlelere seslenmesini sindiremeyen, kitle eylemlerinin parçalara bölünmesinden rahatsızlık duyan militanların sayıca hiç az olmadığı da bir sır değildir. Devrimci siyaseti sivil toplumcu muhalefetle değiştirmek isteyenlerin bu yolda gönüllerinden geçtiği kadar hızlı adımlar atamamasının bir nedeni de budur. Bu durum komünistlerin birliğini savunanların genişleyen müdahale olanaklarına ve artan sorumluluklarına işaret eder.

Kitle çalışması yürütenlerin tasfiyeci eğilimlerini gerekçe göstererek yürütülen kitle çalışmalarından uzak duranlar kendilerini ayrıştırılması gereken güçlerden gönüllü olarak tecrit ettikleri için bu sorumluluğu üstlenseler bile gereklerini yerine getiremezler. Sağa sola tasfiyecilik suçlamaları yağdırmak da devrimci güçleri tasfiyeci eğilimlerden ayrıştırmamanın en garanti yollarından biridir. Yapılması gereken tasfiyeci tarzı tasfiyecilikle suçlayarak kendini yalıtmak değil kitle çalışmasında devrimci ve pozitif bir tutum göstererek kendi grupçu eğilimleri nedeniyle tasfiyecileri kendilerini tecrit etmeye zorlamak olmalıdır.

KöZ’ün arkasında duran komünistler bu bilinçle içinde çalışma yürüttükleri kitle örgütlerini diğer kitle örgütleriyle buluşturmak, bu kitle örgütlerin içinde devrimcilerin siyaset yapma özgürlüğünü azami miktarda geliştirmek için ısrarlı bir çaba gösteriyorlar. Çeşitli kitle örgütlerinde çalışma yürüten komünistlerin deneyim aktarımları da bu kaygıyı akılda tutarak okunmalı ve değerlendirilmelidir.

Devrimcilerin kitlelere yönelişi ile tasfiyeci ve oportünistlerin yönelişi arasındaki farkları ortaya koymak önemlidir. Ama devrimcilerin bütün koşullarda ve her zaman kitlelere aynı biçimde ve aynı önceliklerle yöneldiğini sanmak doğru değildir. Bu ayrımlar sadece geri çekilme dönemlerinde ve yükseliş dönemlerinde farklılık gösteren koşullardan ileri gelmez. Devrimcilerin kitle içinde devrimci parti çalışması yürütürken esas alması gereken tutum ve ilkelerle devrimci parti yolunda kitle çalışması yürütürken esas almaları gerekenler arasında da fark vardır.

Bu farklar kitle içinde devrimci parti çalışmasının öncelikleri ile devrimci parti yolunda kitle çalışmasının öncelikleri arasındaki farklardan ileri gelir.

Bu konuyu da gelecek sayımızda ele alacağız.

 

Paylaş