[Aşağıdaki yazı Proleter Devrimci Köz gazetesinin 2004’te yayımlanan 20. sayısından alınmıştır.]
Birinci Paylaşım Savaşı sırasında galip devletlerin girişimi ile Milletler Cemiyeti (MC) kuruldu. MC, burjuva devletlerin uluslararası örgütlenme aracıdır. Galip emperyalist devletler MC aracılığıyla yaptıkları düzenlemelerle dünyayı yeniden şekillendirdiler. MC’nin karşısına proleter devrimci alternatif olarak da Komünist Enternasyonal (KE) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dikildi. KE 2. kongresinde alternatif bir dünya düzeni hedefini şu sözlerle tanımlar: kapitalizmi yıkmak, sınıfların tamamen ortadan kaldırılmasının ve komünist toplumun ilk evresi olan sosyalizmin gerçekleşmesinin önünü açmak olan proletarya diktatörlüğüyle bir uluslararası Sovyetler Cumhuriyeti kurmaktır. Bu karardan iki yıl sonra 30.12.1992’de tüm Rusya Sovyetlerin kongresi; Rusya federasyonu; Trans-Kafkasya federasyonu (Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan Sovyet Cumhuriyetleri), Ukrayna ve Beyaz Rusya Sovyet Cumhuriyetlerinin birliğine dayalı SSCB oluşturma kararı alındı.
Bu Sovyet Cumhuriyetleri, SSCB’nin bağımsız bileşenleri olarak Rusya federasyonu ile aynı statüde ve ayrılma hakkına sahip özerk cumhuriyetlerdi.
Wilson’un ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesinin alternatifi olarak KE 2. Kongresinde, ulusal sorun hakkındaki tezlerini belirledi. Bu tezler ile KE kapitalist bir evreden geçmeksizin Sovyet sistemine ulaşması mümkün olan ulusal bağımsRızlık mücadelelerini gündemleştirdi.
Böylelikle KE ile MC uluslararası örgütler olarak birbirlerinin alternatifi olarak şekillenmekteydi. KE’e katılmanın 21 koşulundan 6.sı MC’nin bir soyguncular birliği olma niteliğini teşhirini şart koşmaktaydı.
Ne var ki KE ve SSCB proleter devrimci alternatifin öznel etkeni olma vasfını kısa sürede yitirdi. Statükocu uluslararası siyaseti izleyerek emperyalizmle uzlaştı. KE ve SSCB’nin statükocu uluslararası politikası barış içinde birlikte yaşama; teorik çerçevesi ise tek ülkede sosyalizm olarak şekillendi. Bu siyasetin gereği olarak 1934 yılında SSCB, MC’ ne tek oy sahibi olarak katıldı. 1943 yılında KE tasfiye edildi ve 1945’te SSCB, MC’nin devamı olan BM’nin kurucu bileşeni olarak yerini aldı.
Böylelikle Uluslararası Sovyetler Cumhuriyeti hedefi yerine barış içinde birlikte yaşama, tek ülkede sosyalizmi geçirmekle bilinç çarpıtılmasını yada hafıza kaybını sağlamış oldular. Sömürülen ve ezilen yığınlar ise uluslararası çapta emperyalizmin karşısında proleter devrimci alternatifin öznel etkeni olan KE’den yoksun kaldılar.
Emperyalist Paylaşım Savaşları ve Ortadoğu
Emperyalizm, kapitalist üretim ilişkilerinin dünyanın egemen üretim ilişkilerine dönüştüğü evredir. Bu da toplumsal sınıfların ya da burjuva sınıfı ile işçi sınıfının arasındaki egemenlik ilişkilerinin uluslararası çapta en yüksek düzeyde sistemleşmesidir. Dolayısıyla sınıf mücadelesi de uluslararası bir karaktere sahiptir. Bu tanımlamadan çıkan sonuç şudur: bu evrede dünyanın sermaye ve egemen kapitalist merkezler tarafından fethi tamamlanmış ve sermaye birikiminin krize girmesiyle birlikte dünyanın yeniden bu güçler tarafından paylaşılmasını gündeme getirmiştir. Bu nedenle emperyalizm çağı dünya düzenin yeniden ve yeniden kurulması ya da paylaşılması doğrultusunda kısmi ya da global emperyalist çatışmaların ve savaşların gündemde olduğu bir evredir. Emperyalist güçler bir kez daha dünyayı sermayelerinin ihtiyaçlarına göre yeniden paylaşma mücadelesine girmişlerdir ki günümüzde bu paylaşım kavgasının odaklarından biri de Ortadoğu’dur.
Kürt Ulusal Hareketi Hakkında Kısa Saptamalar
Ortadoğu’daki siyasi güçler iki farklı konumda mevzilenmişlerdir. Bunlardan bir kesimi Ortadoğu’da emperyalizm tarafından 1920’lerde belirlenen sınıfların bekçiliğini yapan ve savunan şoven siyasi güçlerdir. Bir diğer güç odağı ise Kürt ulusal hareketinin de nesnel bir parçasını teşkil ettiği Ortadoğu’nun ezilen ve sömürülen yığınlarıdır. Bu çerçevede Kürtlerin özgürlük ve egemenlik kavgası Ortadoğu’da sınırları değiştirmeye yönelik özünde anti-emperyalist bir mücadeledir.
Mevcut durumda emperyalist devletler ise Ortadoğu’da sınırları değiştirmeye yönelik bir siyaset izlememektedirler. Tam tersine bölgeyi kendi sermayelerinin ihtiyaçları doğrultusunda denetim altına alma siyasetini izlemektedirler. Bu ana hedef doğrultusunda sınırların değişmesini de göze alabilecek kadar bir çatışma içindedirler.
Bu bakımdan birbiri ile çatışma halinde olan emperyalist devletler bir bütün halinde bağımsız ve birleşik bir Kürdistana karşıdırlar. Kürtlerin kısmi bir bağımsızlık elde etmelerine de kendi iç çelişkilerinin ve Kürdistanlıların dayatmasıyla kerhen razı olacak ya da boyun eğecek durumdadırlar. Emperyalist devletler esas olarak başka halkları olduğu gibi Kürtleri de kendi çıkarları için alet etmeyi hedeflemektedirler.
Bu çerçevede emperyalizmin Kürtlere dayattığı siyaset Kürdistan coğrafyasından kopuk olarak kültürel haklar çerçevesinde azınlık siyaseti; kısmi demokratik haklar için mücadele eden, azınlık hareketine indirgenmiş bir siyasettir. Kürdistan özgülünde azınlık siyaseti zemini üzerinde hareket eden siyasetler sadece sömürgeci devletlerin değil, aynı zamanda onların asıl efendileri olan emperyalist güçlerin de işbirlikçileridirler.
1920’lerden beri Kürdistan’da iki siyasi eğilim vardır. Bu eğilimlerden biri evrimci bir tarih anlayışından üretilen aşamalı devrim teorisinden kaynaklanan nesnelci siyasettir. Nesnelci siyaset, amaç doğrultusunda koşulları değiştirme siyaseti değil koşullar göre siyaset belirlemedir. Dolayısıyla dünya kapsamında nesnelci siyasetlerin yaptığı gibi, nesnel durumun önlerine sunduğu hazır çözümler arasında en gerçekçi alternatifi seçtikleri iddiasındadırlar. Böylelikle Kürt sorununu tarihsel-kültürel evrim zeminine yani azınlık siyasetine çekmektedirler. Azınlık siyasetinin önde gelen temsilcisi PKK ya da Kongra-Gel ile YNK’dir.
Diğer siyasi eğilim ise 1900’lü yıllardan gelen geleneksel siyaset olarak tanımlanabilecek bağımsızlıkçı harekettir. Bu eğilim kendisini Şeyh Abdülselam Barzani 1917-1918 Erzincan Şura hükümeti, Koçgiri, Mahmud Berzenci, Simko, Şeyh Said, Agiri, Seyid Rıza, Kürt Mahabad Cumhuriyeti, Molla Mustafa Barzani’den devam ettirip gelen bir siyasettir. Geleneksel önderlik ya da bağımsızlıkçılar, 1920’lerde emperyalizmin oluşturduğu 4 parça sömürge Kürdistan’ı ve sömürgeci devletleri tanımamış ve kabullenmemiştir. Bu statükoyu parçalamak için amansız bir mücadele vermiştir. Bu mücadele içinde Kürt Mahabad Cumhuriyeti, Molla Mustafa Barzani’nin önderliğinde KDP’nin mücadelesi, bağımsız devletle sonuçlanmış birkaç kurtuluş hareketinin toplamından daha fazla kanlı ve uzun süreli olmuştur. Ancak nesnel koşulu da devrim dinamiğini taşıdığındadır ki Kürdistan özgürlüğünün düşmanları hem çok hem de amansız olmuşlardır. Bundandır ki dostları hem az hem de güçsüz olmuşlardır. Günümüzde bu bağımsız siyasetin damarı kendisini Güney KDP’sinde sürdürmektedir. Bununla birlikte geleneksel siyaset, Kürt ulusal hareketinin acil ulusal siyaset ile azınlık siyaseti arasındaki ideolojik, siyasal, programsal, örgütsel ayrım çizgilerini çekmemiştir. Çünkü geleneksel siyasetin siyasi ufku ulus kavramı yerine parça alanı kavgası ile sınırlıdır. Geleneksel önderlik 1920’lerden beri teorik-politik koşulundan yoksun olarak pratik-politik koşuluyla Kürt ulusal kurtuluş hareketini sürdürmüştür. Bundandır ki Kürt ulusal hareketi, ulusal siyaset ile azınlık siyaseti arasında belirsiz ve istikrarsız bir siyaset izlemiştir. Yaşadığımız süreçte Kürt ulusal hareketinin acil ihtiyacı ulusal siyaset ile azınlık siyasetinin arasındaki siyasal, ideolojik, programsal ve örgütsel ayrım çizgilerinin çekilmesidir. Başarısı da buna bağlıdır. Bu sorun da ancak Kürdistanlı komünistlerin devrimci parti halinde örgütlenme siyasi koşulu ile çözülebilir.
Kürdistanlı komünistler olarak Güney Kürdistan ulusal hareketini desteklemekle birlikte şu önemli noktalarında farkındayız: BM emperyalist devletlerin müşterek örgütü olup görevi de emperyalizmin ortak çıkarlarını korumaktır. BM, Kürt sorununu azınlık siyaseti çerçevesinde ele alır. Güney Kürdistan’da çoğrafya birliğine dayalı eşit ve ayrılma hakkına sahip bir federasyon azınlık sorununun değil bir parçada da olsa ulusal sorunun çözümüdür. Gerçi ayrı ulusların bir federasyon altında devamının sağlanmasının bir çözüm olmadığını tarihsel deneyler göstermiştir. Diğer 3 parçası sömürge statüsünde olan ve bunlardan biri de 22 Arap devletinden biri olan Suriye’nin sömürgesidir. Bundandır ki federal Irak devletinin oluşumu kaçınılmaz olarak Kürt sorununu azınlık siyasetinden çıkaracak ve ulusal sorun olarak gündemleştirecektir. Türkiye, İran ve Suriye’nin rahatsızlığının asıl nedeni de budur. Eşit ve ayrılma hakkına sahip federasyonu engellemek için ellerinden geleni esirgemeyecektir ve esirgememektedirler. Mevcut Irak geçici hükümetinin asıl sorunu da budur. Saddam rejiminin yıkılması Arapları ezen ulus, Kürtleri de ezilen ulus olmaktan çıkarmaz. Gerek Irak geçici konsey üyesi olan Arap siyasi güçlerin çoğunluğu ve gerekse ABD ile çelişkileri olan Baasçıların Kürdistan sorununda siyasetleri müşterektir. Özne ile amacın doğru tahlilinde bu açıkça görülür. Baasçıların yani Arap milliyetçilerinin Arap egemenliğinin Kürt ulusunun ve Kürdistanın bir parçasının işgali üzerinden yükselerek dünya emperyalist sistemine kendisini kabul ettirmek istediği kolayca anlaşılmaktadır. ABD ile çatışma içinde olan emperyalist güçlerden ve sömürgeci devletlerden destek aldığı açıktır. Konsey üyesi olan Arap siyasi güçlerinin çoğunluğu da ABD işbirliğiyle aynı hedefe varmak istemektedirler. 1920’lerdeki Kuvay-i Milliyecilerin Kürt politikası tekrarlanmak istenmektedir.
ABD ve Türkiye’nin geliştirdiği siyaset Güney Kürdistan ulusal kurtuluş hareketini yalnızlaştırmaktır. ABD ve başta Türkiye olmak üzere sömürgeci devletlerin geliştirdiği siyaset Güney Kürdistan ulusal kurtuluş hareketini Kuzey Kürdistan Kürtlerinden ve diğer Kürtlerden ve dünya komünistlerinden, sosyalistlerinden ve demokratlarından soyutlamaktır. Bunun içindir ki Güney Kürdistan ulusal kurtuluş hareketini coğrafyasının bağımsızlığı ve ulusunun özgürlüğü hedefi zemininde değil, kendi örgüt ve liderlerinin çıkarları hedefi zemininde ABD ile işbirliği yaptıkları şeklinde sunmaya çalışmaktadırlar. Buradaki amaç Kürdistan ve Kürtler hakkında dünya halklarını ve devrimcilerini yanıltmaktır. Emperyalizmin ve özellikle ABD’nin telaşının nedeni bellidir. Aynı şekilde sömürgeci devletlerin de telaşı bellidir. Çünkü Kürdistan sorunu bir başka ulusal soruna benzememektedir. Zira devrim dinamiğini ifade eden öznel koşul olmakla birlikte Kürdistan’ın özgül koşullarının gereği nesnel koşulları da devrim dinamiğini ifade etmektedir. Bağımsız ve birleşik Kürdistan bölgedeki 4 sömürgeci burjuva devletinin parçalanmasıyla olanaklı hale gelir. 4 sömürgeci devletinin parçalanmasının yolu da proleter devrimdir. Bu 4 sömürgeci burjuva diktatörlükler parçalanmadan bağımsız ve birleşik Kürdistan’a varmak mümkün değildir. Kürdistan da yaşayanların tümünün özgürleşmesi 4 sömürgeci devletin halklarının da özgürleşmesidir. Marks’ın deyişiyle ‘bir başkasını ezen ulus özgür olamaz‘. Kürdistan’ın özgürleşmesi dünya işçi sınıfının da çıkarınadır. Bundandır ki Kürdistan sorununun çözümü için verilen mücadele gerek 4 sömürgeci burjuva diktatörlüklerde ve gerekse dünya düzleminde sosyalistlerin, komünistlerin siyasi ayrımına vesile olacaktır. 2. Enternasyonal Marksizmi ve Komünist Enternasyonal Marksizmi olarak ayrıştıracaktır. Günümüzün 2. Enternasyonal Marksizmi, ezen ve ezilen uluslar siyasi ayrımını ezen ve ezilen devletler siyasi ayrımına dönüştürmüşlerdir. Ezilen ulusların KKTH temel siyasal ilkesinin yerine 3.dünya ulus devletlerin savunulması ilkeselleşmiştir. Kürt ulusunun KKTH için verdikleri mücadelenin önü kesilmek, birlikteliği parçalanmak istenmektedir. Ve bu siyasal anlayışlarıyla 2. Enternasyonal hataları gibi ezen ulus devletlerini desteklemektedirler. Buna karşın proleter devrimci ve ezilen ulusların kurtuluş mücadelesi bu ülkelerdeki iktidar aygıtlarının sahiplerine karşı yapılacaktır. Yani proleter devrimci ve Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi, 4 sömürgeci burjuva diktatörlüklerin sahiplerine, sosyal şovenist ve işbirlikçilerine karşı yapılacaktır. Sosyal şovenistlerin Kürdistan’daki işbirlikçileri de modernizm söylemi altında azınlık siyasetini gündemleştirenlerdir.
Bundandır ki Ortadoğu’da baskı, şiddet ve sömürüye karşı mücadelenin herhangi bir başka bölgelerinkinden daha fazla enternasyonal bir karakteri vardır. Kürdistan sorunu da herhangi bir ulusal sorundan farklı olarak çözümü için enternasyonal karakterde bir mücadeleye ve örgütlenmeye ihtiyaç göstermektedir. Diğer bir deyişle, tüm dünya emekçilerinin baskı ve sömürüden kurtulmak için enternasyonal bir mücadeleye ihtiyaçları vardır ama Ortadoğu halklarının ve Kürdistanlıların enternasyonal bir dayanışmaya ve örgütlenmeye ihtiyaçları acil ve dolaysızdır.
Kürdistan sorunu sadece Güney Kürdistan’la bitecek bir sorun değil, tam tersine Güney’de elde edilebilecek önemli adımla ancak Kürdistan’ın genelinde Kürdistani bir siyaset geliştirilirse garanti altına alınabilir. Bu Kürdistani siyaseti geliştirebilecek olan siyasi özne Kürdistanlı komünistlerin ortak amaç ve ilkelerde anlaşmış siyasi birliğidir.
Bu Kürdistani komünist örgütlenme dünya komünist partisinin bir parçası olarak yani Kürdistan ayağı olarak bir anlam kazanacaktır. Kürdistani siyasetten kastımız Kürdistan coğrafyasını bir bütün olarak kavrayan Kürdistan Sovyet Cumhuriyeti’dir.
Kürdistanlı Komünistler
Mayıs 2004