Bu yazı Temmuz 2001 tarihli KöZ gazetesinin 15. sayısında yayımlanmıştır.
«Küresel direniş» Seattle ile başlamadı ama kitlelerin gündemine Seattle gösterileriyle girdi. O günden bu güne bu “sosyal patlamaların” nedenlerini araştırmak akademik çevrelerin önemli uğraşlarından biri oldu. Gösteriler vesilesiyle küreselleşme olgusu sayısız araştırmaya konu edildi. Makaleler yazıldı, toplantılar düzenlendi, her gün yeni yeni kitaplar çıktı. Ama bu konuyla ilgilenenler sadece akademik çevrelerle sınırlı kalmadı, gösteriler bu topraklardaki devrimcilerin gündemlerinde de önemli bir yer tuttu. Geçen sene bu sayfalarda enternasyonalizmin bu «yeni» ve «modern» biçiminin yaşadığımız topraklardaki devrimcilerin yayınlarına nasıl yansıdığını göstermiştik. Bununla yetinmeyip komünistlerin birliğini savunanların bu eylemlere ilişkin tutumlarını ve genel olarak enternasyonalizm hakkındaki görüşlerini de dile getirmiştik. Bunun üzerinden bir seneden fazla bir zaman geçti ama değişen fazla bir şey olmadı.
Emperyalist kurumların toplantıları vesilesiyle dünyanın farklı farklı şehirleri protestolara sahne oluyor. Bu topraklarda ise, her yeni gösteriyle birlikte yaşasın enternasyonalizm çığlıkları yükseltiliyor. Eylemcilere selam gönderiliyor, onları desteklemek için eylemler yapılıyor. Hatta Seattle’dan esen rüzgarın etkisine fazlasıyla kapılanlar dünyada bir hayalet dolaştığını açıkladılar. Bu hayaleti, Komünist Manifesto’da Avrupa’da dolaştığı söylenen komünizmin hayaletiyle karıştıranlar bile oldu.
Bir sene önce, internet üzerinden örgütlenen “küresel direniş” eylemleri karşısında takınılan tutumun yaşadığımız topraklarda proleterya enternasyonalizminin dayanışmacılık olarak algılandığını bir kez daha gösterdiği söylemiştik. Geçen zaman içinde bunu çok daha net olarak gördük. Türkiyeli devrimciler kendi sorumluluk alanlarının dışında gördükleri topraklarda yükselen her türlü muhalif hareketi türlü gerekçelerle devrimci olarak niteleyip bu hareketleri canı gönülden destekliyorlar. Böylece ne kadar “enternasyonalist” olduklarını gösteriyorlar. Bu eylemlerdeki göstericilerle dayanışmanın, onlara destek olmanın yanlış olup olmadığı bir kenara enternasyonalizmin bu olmadığı bellidir.
Bir kere bu hareketlerin burjuvazinin ideolojik hegemonyası altında gelişen hareketler olduğunu gözlemlemek zor değil. Öyle olmadığını, bu eylemlerin, devrimci-komünist söylemleri dile getiren eylemler olduğunu varsaysak bile enternasyonalizm farklı topraklarda yürütülen mücadelelere selam gönderip alkış çalmaya, bu mücadeleleri yürütenlere destek sunmaya indirgenemez. Enternasyonalizm en basit anlamıyla dünyanın her köşesinde burjuvaziye karşı proleteryanın devrimci mücadelesini örgütlemek, bu uluslararası mücadeleyi yürütebilecek komünist partiyi yaratmak için öne çıkıp, sorumluluk almak anlamına gelir. En sonu, enternasyonalizmi dayanışmacılığa indirgemek de dünya çapında hissedilen devrimci önderlik krizini çözmek için sorumluluk almaktan kaçmanın ve bu zaafın gizlemenin başka bir ifadesidir.
Üzerinde durduğumuz diğer bir nokta ise devrimcilerin bu eylemler vesilesiyle uluslararası ölçekte işçi sınıfı hareketinin dibe vurmuş olduğu gerçeğini gizlemeye çalışmaları. Birinci sayıda “alanların boş kalmasından ve böylelikle kendi zaaflarının bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmasından kaygılanan devrimci hareket her fırsatta bu endişesini belli ediyor. Endişenin giderilmesi için bulunan çözüm ise kitle hareketinin sürekli bir yükseliş içerisinde olduğu yanılsamasını yaratmak.” demiştik. Her eylem sonrası bir ileriye çıkıştan söz edenlerin bu tutumlarını devrimci hareketin dünya çapındaki durgunluğuna uyarlamaları fazla zor olmuyor. Her türden muhalif kesimin kısmi mücadelelerini içeren bu eylemler devrimci basının sayfalarında işçi ve emekçilerin isyanına, «serbest değil adil ticaret» sloganları «kapitalizme ölüm, yaşasın sosyalizm» sloganlarına dönüşüyor.
Seattle Eylemlerinde Alanları Dolduranlar İşçi ve Emekçiler miydi?
Hazır yeri gelmişken, eylemlerde alanları dolduranların iddia edildiği gibi işçiler ve emekçiler olup olmadığına da değinelim. Bazı sendikaların gösterilerin bir kısmına katılmış olmalarına rağmen alanları işçi ve emekçilerin doldurduğunu söylemek pek mümkün değil. Tersini iddia edenlerin öncelikle şu soruları yanıtlamaları gerek. Gösteriler sırasında hangi fabrikalarda şalterler indirilmiş, tek-tük iş bırakma dışında nerelerde greve çıkılmış, dahası dünyanın dört bir yanından geldiği söylenen emekçiler nasıl olup da bu işi başarmışlar? Öte yandan daha çok üzerinde durulması gereken eylemlere kimin katıldığından ziyade eylemlerin hangi sınıfın iradesini yansıttığı. Bir sene önce bunu şöyle ifade etmiştik: “Seattledaki eylemlere katılanların üretim ilişkileri içerisinde nasıl bir yer tuttuğu sosyolojik bir araştırmanın konusu olsa bile, eyleme katılan kitlenin burjuva ideolojisinin etkisi altında olduğu kesindir. Eğer eylemlere işçiler katılmış olsaydı bile aynı şekilde gerçekleşmiş olan eylemler ancak burjuvazinin reformistleri ve sivil toplum örgütlerinin yufka yürekli fukaraseverlerini kullanarak işçi sınıfının haklı tepkisini emmesi olarak nitelenebilirdi.”
Bunun ötesinde eylemlere katılan işçilerin de hangi taleplerle ortaya çıktıkları önemlidir. Bunlar daha çok sermayenin kendi uluslarının sınırları içinde kalmasını isteyen, diğer ülkelerdeki işçi sınıfının daha fazla sömürülmesi pahasına da olsa daha fazla sosyal hak içeren taleplerdir.
Devrimci hareket arasında yaygın olan diğer bir görüş, eylemlerin emperyalist kurumlar vesilesiyle bugünkü dünya sisteminin kitleler nezdinde teşhirini sağlaması ve emekçilerin kapitalist sisteme ilişkin yanılsamalarını yıkması, onlara moral verip onları umutlandırması açısından önemli olduğu. Öncelikle bu teşhirin her türden muhalif hareketin iğreti ittifakıyla sağlanamayacağı açık. Öte yandan işçi sınıfının dünya ölçeğindeki durgunluğunu ve hareketsizliğini onların kapitalizme ilişkin yanılsamalarıyla açıklamak pek de gerçekçi değil. Kitleler yaşam koşullarının iyiye gitmediğinin zaten farkındalar ve kapitalist sistemden fazlaca bir beklentileri yok. Dolayısıyla onların durgunluğunun asıl nedeni iddia edildiği gibi kapitalist sistemden umutlu olmaları değil, örgütsüzlüğün getirdiği güvensizlik. Onlara moral verip onları umutlandıracak yegane şey de devrimci önderlik bunalımının çözülmesi.
Komünistlerin birliğini savunanlar, enternasyonalizmi sadece bütün ülkelerin proleterlerinin kardeş olduğunun bilincine varılması veya farklı ülkelerdeki hareketlerin birbirleriyle dayanışma içerisinde olması olarak değil farklı topraklarda mücadele yürüten komünistlerin politik ve örgütsel birlikteliği olarak görüyor ve enternasyonalizme bundan farklı bir anlam yükleyenlerle arasındaki ayrım çizgilerini kalınlaştırmayı hedefliyor. Bu gün yapılması gereken tarihi görevini gerçekleştirmesi için uluslararası işçi sınıfını örgütleyecek ve bu mücadeleye önderlik edecek komünist bir dünya partisi yaratmaktır. Bu görev komünistlerin önünde duruyor.
Göteborg’a Gelene Kadar Seattle Eylemleri Nasıl Gelişti?
- 30 Kasım – 4 Aralık 1999 tarihleri arasında yapılması planlanan Dünya Ticaret Örgütünün (WTO) 3. Bakanlar Konferansı sırasında kitle örgütlerinin, öğrenci örgütlerinin, çevrecilerin, anarşistlerin ve sendikaların protestolarına sahne oldu. Gösterilerin ilk gününde polis gruplara müdahale etti ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ilımlı grupların ve sendikaların geri çekilmesiyle konferansın ikinci günü durulan gösteriler üçüncü ve dördüncü gün yeniden şiddetlendi.
- 27 Ocak – 1 Şubat 2000 tarihleri arasında İsviçre’nin Davos kentinde Dünya Ekonomik Forumunun (WEF) otuzuncu toplantısı gerçekleştirildi. Yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı toplantı sırasında göstericilerin kasabaya girişi engellendi. Buna rağmen zirvenin sonuncu günü içeri girmeyi başarabilen bir grup yürüyüş yapmak istedi. Polisin saldırısı sonucu göstericiler dağıtıldı.
- 16-17 Nisan 2000 tarihleri arasında Washington’da IMF ve Dünya Bankası’nın ilkbahar toplantıları yapıldı. Gösteriler için bir araya gelen 400 civarında örgütün hedefi toplantıları engellemekti. Bir hafta öncesinden başlayan gösteriler toplantının yapıldığı günlerde yoğunlaştı. Çatışmalar çıktı. Göstericiler polis barikatlarını aşamadılar.
- Melbourne’de 11 -13 Eylül tarihleri arasında yapılan Dünya Ekonomik Forumunun (WEF) Asya-Pasifik toplantısı sırasında gösteriler yapıldı. Polisin müdahalelerine rağmen kongrenin açılışı ertelendi, delegelerin bir kısmı foruma katılamadı.
- 26-28 Eylül 2000 tarihinde Prag’da IMF ve Dünya Bankasının yıllık toplantısı yapıldı. Protesto gösterileri zirvenin başlama tarihinden bir hafta önce başladı. 26 Eylül günü doruğa ulaştı. Üç ayrı koldan yürüyen göstericiler polisle çatıştılar. Prag’daki gösterilerle eşzamanlı olarak dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde de eylemler yapıldı.
- 7 Aralık 2000 tarihinde Fransa’nın Nice kentinde Avrupa Birliği zirvesi gerçekleştirildi. Diğer gösterilerden farklı olarak Avrupalı sendikalar Nicedeki eylemlere katılma kararı aldılar ve bir miting düzenlediler. Toplantıların yapıldığı gün şehrin değişik bölgelerinde protesto eylemleri gerçekleştirildi, polisle göstericiler arasında çatışmalar çıktı.
- Amerika kıtasındaki 34 ülkenin temsilcileri bu ülkeleri kapsayacak FTAA’yı (Amerikalılar serbest ticaret anlaşması) görüşmek için 21-23 Nisan tarihleri arasında Kanada’nın Quebec kentinde bir araya geldiler. Zirvenin ilk gününde gün boyunca göstericilerle polis arasında çatışmalar yaşandı. Toplantının başlayışı ertelendi. İkinci ve üçüncü günlerde de protestolar devam etti. Eylemlere çeşitli muhalif grupların yanı sıra bölgedeki sendikalar da katıldı.