[Bu yazı Komünist KöZ Gazetesinin Mayıs 2016 tarihli 10. (105) sayısında yayımlanmıştır.]
LENİN VE PASKALYA AYAKLANMASI
Lenin’in “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı Üzerine Bir Tartışmanın Özeti” makalesinden alıntıdır:
Savaş tam bir yorgunluğa ve kuvvetlerin tükenmesine vardığı zaman ya da hiç değilse devletlerden birinde, burjuvazinin iktidarı, 1905’te çarlık iktidarında olduğu gibi, proletarya savaşının darbeleri altında sarsıldığı zaman ne olacaktır?
9 Mayıs 1916’da, solculardan bazılarını içeren Zimmerwald grubunun organı Berner Tagwacht’ta “Şarkı Bitmiştir” başlığını taşıyan, K.R. imzalı bir yazı çıktı. Bu yazı, İrlanda ayaklanmasından söz ederek, bunun bir “darbe”den başka bir şey olmadığını ileri sürüyordu; çünkü, yazarın iddiasına göre, “İrlanda sorunu, bir köylü sorunu”ydu, köylüler reformlar yoluyla yatıştırılmışlardı, ve ulusal hareket de yalnızca “çok gürültü koparmış olmasına karşın, fazla bir toplumsal desteği olmayan, yalnızca kentlerde bir küçük-burjuva hareketi” olarak kalmaktaydı.
Korkunç bir doktrinerliği ve ukalâlığı yansıtan bu değerlendirmenin, ayaklanmayı aynı biçimde “Dublin Darbesi” olarak nitelendirmiş olan Rus ulusal liberali bir kadetin değerlendirmesiyle aynı zamana rastlaması şaşılacak bir şey değildir.
Umalım ki, “her şeyde bir hayır vardır” atasözüne uygun olarak, “ulusların kaderlerini tayin hakkına” karşı çıkarken ve küçük ulusların ulusal hareketlerine küçümsemeyle bakarken hangi bataklığa battıklarını anlamamış olan birçok yoldaş, emperyalist burjuvazinin bir temsilcisinin değerlendirmesiyle bir sosyal-demokratınki arasındaki “rastlantı niteliğinde” bu uygunluğun etkisiyle gözlerini faltaşı gibi açsınlar!
Ancak ayaklanma girişimi küçük bir komplocular ya da saçmalayan manyaklar grubunu ortaya çıkardığı zaman ve halk yığınları içinde hiç bir yankı uyandırmadığı zaman, bilimsel anlamıyla “darbe”den sözedilebilir. Yüzyılları kapsayan bir geçmişi olan, değişik sınıf çıkarları bileşiminden ve aşamalardan geçmiş olan İrlanda ulusal hareketi, Amerika’da toplanan, yığınlara dayalı bir İrlanda ulusal kongresi tarafından ilan edildi, bu kongre İrlanda’nın bağımsızlığını da ilan etti; bu ayaklanma uzun bir yığın ajitasyonu, gösteriler, gazete yasaklamalar vb. döneminden sonra, kent küçük-burjuvazisinin bir kesiminin ve işçilerden bir kesiminin yönettiği sokak savaşları biçiminde belirdi. Böyle bir ayaklanmayı “darbe” olarak niteleyen kimse, ya gericilerin en kötüsüdür, ya da bir toplumsal devrimi canlı bir olay olarak kavramaktan aciz bir doktrinerdir.
Toplumsal devrimin, sömürgelerde ve Avrupa’da ayaklanmalar olmadan, bütün önyargılarıyla küçük-burjuvazinin bir kesiminin devrimci patlaması olmadan, siyasal bakımdan bilinçsiz olan proleter ve yarı-proleter yığınların, toprakbeyliği, kilise, krallık boyunduruğuna karşı, ulusal vb. boyunduruğa karşı hareketi olmadan düşünülebileceğini sanmak, toplumsal devrimi reddetmektir.
Bu bir ordunun belirlenmiş bir noktada mevziye girerek “biz sosyalizmden yanayız” ve bir başka ordunun da bir başka noktada saf tutarak “biz emperyalizmden yanayız” diyeceğini ve o zaman toplumsal devrim olacağını sanmak olur! Ancak böylesine ukalâca ve gülünç bir görüş açısından hareket ederek İrlanda ayaklanmasına “darbe” diye sövülebilirdi.
“Saf” bir toplumsal devrim bekleyen kimsenin ömrü, bunu görmeye yetmeyecektir. Böylesi, gerçek bir devrimin ne olduğunu hiç anlamayan sözde-devrimcidir.
1905 Rus devrimi bir burjuva demokratik devrimdi. Bu devrim, nüfusun hoşnut olmayan bütün sınıflarının, grup ve öğelerinin vermiş oldukları bir dizi savaşı içerdi. Bunlar arasında en barbar önyargılara sahip bulunan en muğlak ve akıl almaz amaçlar için savaşan yığınlar vardı, Japonlardan para alan küçük grupçuklar vardı, spekülatörler, serüvenciler vb. vardı. Nesnel olarak, yığınların hareketi çarlığı sarsıyor ve demokrasi yolunu açıyordu. Onun için bilinçli işçiler hareketin başında idiler.
Avrupa’da sosyalist devrim bütün ezilenlerin ve hoşnutsuz öğelerin yığın mücadelesinin patlak vermesinden başka bir şey olamaz. Küçük-burjuvaziden ve bilinçsiz işçilerden öğeler, bu devrime kaçınılmaz olarak katılacaklardır -bu katılma olmadan yığın savaşı olanaklı değildir, hiç bir devrim olanaklı değildir- ve, bu öğeler aynı şekilde kaçınılmaz olarak harekete kendi önyargılarını, gerici özlemlerini, zaaflarını ve yanılgılarını da getireceklerdir. Ama nesnel olarak bunlar sermayeye saldıracaklardır, ve dağınık, uyumsuz, karmakarışık, ilk bakışta birlikten yoksun bu yığın savaşı nesnel gerçeğini ifade eden devrimin bilinçli öncü birliği, ilerici proletarya, bu yığınları birleştirip onlara yön verebilecek, iktidarı alabilecek, bankaları ele geçirebilecek, (değişik nedenlerden olmakla birlikte!) herkesin nefret ettiği tröstleri mülksüzleştirecek ve tamamı burjuvazinin devrilmesi ve, sosyalizmin zaferini sağlayacak olan başka kesin önlemleri alacaktır. Bu zafer de, kendini hemen küçük-burjuva posadan “temizleyecek” değildir.
Polonyalıların tezlerinde okuduğumuza göre, sosyal-demokrasi “Avrupa’da devrimci bunalımı keskinleştirmek için genç sömürge burjuvazisinin, Avrupa emperyalizmine karşı mücadelesinden yararlanmalıdır”. (İtalikler yazarların.)
Avrupa’yı bu bakımdan sömürgelerle karşı karşıya getirmenin, başka nedenlerle kıyaslamadan çok daha az uygun olduğu açık değil midir? Avrupa’da ezilen ulusların mücadelesi, ayaklanmaya ve sokak savaşlarına kadar varabilecek olan ordunun ve sıkıyönetimin demir disiplinini kırabilecek olan bu savaş, uzak bir sömürgedeki daha gelişmiş bir ayaklanmadan çok daha fazla “Avrupa’da devrimci bunalımı keskinleştirecektir”. İrlanda’da bir ayaklanma ile İngiliz emperyalist burjuvazisinin iktidarına indirilecek olan bir darbe, Asya’da ya da Afrika’da eşit güçteki bir darbeden siyasal bakımdan yüz kez daha önemlidir.
….Tarihin diyalektiği öyledir ki, emperyalizme karşı mücadelede bağımsız bir etken olarak güçsüz olan küçük uluslar, asıl anti-emperyalist kuvvetin, sosyalist proletaryanın sahneye çıkmasına yardım eden mayalardan biri, basillerden biri rolünü oynar.
Bugünkü savaşta genelkurmaylar, düşman kampındaki her ulusal ve devrimci hareketten yararlanmak için ellerinden geleni yapıyorlar: Almanlar, İrlanda ayaklanmasını kullanıyorlar; Fransızlar da, Çek hareketini vb.. Onlar kendi açılarından doğru hareket ediyorlar. Eğer düşmanın en küçük bir zaafından yararlanılmazsa, ve hangi anda, nerede ve hangi kuvvetle dinamit deposunun “havaya uçacağı”nı önceden bilmek olanaksız olduğuna göre, ele geçen her fırsat değerlendirilmezse bir savaş ciddi şekilde verilemez. Eğer, proletaryanın sosyalizm uğruna büyük kurtuluş savaşında, bunalımı derinleştirmek için emperyalizm şu ya da bu yıkımına karşı her halk hareketinden yararlanmayı bilmezsek, pek zavallı devrimciler oluruz. Bir yandan her türlü ulusal baskıya “karşı” olduğumuzu bütün makamlarda ilan edip yinelerken, öte yandan ezilen bir ulusun bazı sınıflarının en etkin ve en uyanık kesiminin, ezenlerine karşı kahramanca ayaklanışını “darbe” diye nitelendirmeye kalkışırsak, düştüğümüz ahmaklık düzeyi kautskicilerinkine eşit olur.
İrlandalıların talihsizliği şundadır ki, onlar, elverişli olmayan bir anda, Avrupa proletaryasının ayaklanması henüz olgunlaşmadan isyan etmişlerdir. Kapitalizm, ayrı ayrı isyan kaynaklarının kendiliklerinden ve bir tek anda başarısızlıklar, yenilgiler olmadan birbiriyle kaynaşabilecekleri ölçüde uyumlu bir şekilde kurulmuş değildir. Tam tersine, asıl ayaklanmaların zamanının, biçim ve yerinin çeşitliliğidir ki, genel hareketin yaygınlığının ve derinliğinin en sağlam güvencesini oluşturur; uygun olmayan bir anda, tecrit edilmiş, parçalanmış ve başarısızlığa mahkum devrimci hareketler sırasında edinilmiş deneyimlerledir ki, yığınlar, savaş alışkanlığı edinecekler, kendi kendilerini eğitecekler, güçlerini birleştirecekler, gerçek önderlerini, sosyalist proleterleri tanıyacaklar ve böylelikle genel saldırıyı hazırlayacaklardır; nasıl ki, tecrit edilmiş grevler, kentlerdeki ya da ulusal nitelikteki gösteriler, ordudaki ayaklanmalar, köylü isyanları vb., 1905 genel saldırısını hazırladıysa.