[Bu yazı Proleter Devrimci KöZ Gazetesi’nin Aralık 2005 tarihli 29. sayısında yayımlanmıştır.]
Ekim ayının sonundan itibaren tüm dünyanın gündemine Fransa’nın varoşlarından yükselen ve bugünlerde hızı kesilmiş olsa da tamamen dinmeyen isyan oturdu
Fransa’da çıkan isyan uzunca bir süre dünyanın gündemine oturdu. Sokağa çıkma yasağına kadar gün gün ve rakamlarla Fransa’daki isyan şöyle gelişti:
23 Haziran günü Paris’in yakın banliyölerinden olan Courneuve semtinde 4000’ler sitesini ziyareti sırasında içişleri bakanı Sarkozy daha sonra sık sık hatırlanacak olan «siteleri tazyikli suyla temizlemek lazım» sözlerini sarfetti.
25 Ekim günü yine Paris’in kuzeybatısındaki banliyö semtlerinden olan Argenteuil’de (burası bir vakitler Marx’ın da oturduğu bölgedir) TV kameraları karşısında hararetli bir şov yapan Sarkozy bu mahallelerin sakinleri için yine sonradan sık sık hatırlanacak olan ve Fransızcada kötü bir aşağılama tabiri olan «ayak takımı=racaille» sözcüklerini sarfetti.
27 Ekim gecesi Paris’in kuzeyindeki banliyö semtlerinden Clichy Sous-Bois’da top oynayan gençlerden üçü polisin kimlik kontrolü yapacağından endişe ederek kaçarken sığındıkları bir elektrik trafosunda yüksek akıma kapıldılar. 17 yaşındaki Mağrip asıllı Ziyad Benna ve 15 yaşındaki Siyah Afrikalı Bouna Traore hayatlarını kaybederken Urfalı Muhittin ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı.
Arkadaşlarının pisi pisine ölümü üzerine öfkeye kapılan onlarca genç o gece polis ve itfaiyecilerle kamu binalarına saldırdı. Bu tepkiler ertesi güne kadar aralıklarla sürdü. Toplam 23 araba ateşe verildi.
28 Ekim günü İçişleri Bakanı Sarkozy bu tepkilere karşılık, «ölen gençlerin polis tarafından takip edilirken öldüklerine dair bir kanıt olmadığını» açıkladı. Bu açıklama tepkilerin artmasına ve yayılmasına neden oldu. O andan itibaren Sarkozy’nin önceden söylediği «ayak takımı» «tazyikli suyla temizlemek» sözleri daha sık ve daha çok anılmaya başladı.
28 Ekim’i 29’una bağlayan gece Clichy-sous-Bois’da ve komşu semt Montfermeil’de 400 genç öfke ile sokağa döküldü ve yer yer polislerle çatıştı. O gece 29 araba daha yakıldı.
29 Ekim günü gündüzün Clichy-sous-Bois’da 500 kişilik bir kitle üzerlerinde «bir hiç için öldüler» yazan tişörtlerle sessiz bir protesto gösterisi yaptı. 29 Ekim gecesi Clichy-sous-Bois’da 20 araba ateşe verildi.
30 Ekim gecesi Clichy-sous-Bois ve Montfermeil’deki çatışmalar sırasında 8 araba daha yakıldı. Aynı anda o bölgenin camisinde olaylardan habersiz namaz kılan insanların üzerine polisler tarafından göz yaşartıcı bomba atıldı. Bu provokasyon üzerine tepkiler büyüyerek yaygınlaştı. Clichy-sous-Bois ve başka 7 beldede çatışmalı gösteriler oldu ve toplam 68 araba ateşe verildi.
Sarkozy’den daha farklı bir tonda konuşan Başbakan ve eski içişleri bakanı Dominique de Villepin ölen gençlerin aileleri ile görüşerek durumu yumuşatmaya çalıştı. Daha önce Sarkozy ile görüşmeyi reddeden aileler İslam cemaatinin dini kurumlarının aracılığı ile bu görüşmeye razı edildiler.
Ama hükümetin içinde bu gelişmeler nedeniyle bir çatlak meydana geldi. Cezayir kökenli bir Fransız olan, romancı sosyolog ve öğretim üyesi olarak tanındığı gibi, banliyölerden yetişmiş birisi olarak da reklamı yapılan Azouz Begag (fırsat eşitliğini teşvikten sorumlu bakan) içişleri bakanının «ayak takımı tanımını asla benimsemediğini» ilan etti.
Hükümet cephesindeki bu gelişmeler kamuoyunda egemen olan olumsuz havaya rağmen, eylemleri teşvik eden bir etken oluşturdu. 1 Kasım gecesi eylemler Paris bölgesindeki 4 kente yayıldı ve bir gecede 228 araba yakıldı.
Bunun üzerine başbakan ve içişleri bakanı seyahatlerini iptal edip ortak bir açıklama yaparak hükümetin birlik beraberlik içinde olduğu imajını yaratmaya gayret ettiler. Kasım ayı bitmeden evvel olayları önlemek üzere bir eylem planını hayata geçireceklerini kamuoyuna birlikte ilan ettiler.
Eylemciler ise bu açıklamayı bir kavga daveti olarak kabul etmiş gibi, 2 Kasım’ı 3 Kasım’a bağlayan gece çok daha yaygın bir ölçekte harekete geçtiler. Çatışmalar sırasında ilk kez polis ve itfaiyecilerin üzerine gerçek mermi ile ateş açıldı. Paris çevresinde bir polis noktası tahrip edildi. Bazı binalar kundaklandı. Yalnız Paris civarında 200 araba ateşe verildi.
3 Kasım gecesi daha da yaygınlaşıp sertleşen eylemlerde yalnız Paris çevresinde 500’ün üzerinde araba ateşe verildi. Bazı antrepolar kundaklandı. Eylemler Paris dışında değişik bölgelerde de yankılanmaya başladı.
4 Kasım günü hükümet üyeleri yoğun bir görüşme trafiği yaşarken o gece eylemler iki katına çıktı: o gecenin bilançosu 900 arabanın yakılması oldu. Bu arada pek çok ticarethane ve bina ateşe verildi. 253 kişi gözaltına alındı.
Aynı gün Fransız Komünist Partisi’nin çağrısıyla Başbakanlık önünde bir protesto eylemi yapıldı. Ama bu eylem örneğin özelleştirmelere, işten çıkarmalara veya sosyal hakların kısıtlanmasına yönelik eylemlerle kıyaslandığında son derece cılız olan birkaç yüz kişilik bu eylem, sembolik ve göstermelik bir eylem olmaktan ileri gitmedi.
5 Kasım’dan itibaren Paris banliyölerinde yaşayan «beyaz» Fransızlar tepkilerini gösterilerle ortaya koymaya başladılar. O bölgelerin muhtelif seçilmiş temsilcileri «terörü durdurma» çağrıları yapmaya başladılar. «Sükunete davet» açıklamaları artmaya başladı.
5 Kasım gecesi yakılan araba sayısı ise inadına artarak Fransa çapında 1300’e ulaştı. 312 eylemci göz altına alındı. Almanya’da Bremen’de paralel gösteriler olmaya başladı.
Cumhurbaşkanı Chirac ilk kez o gün suskunluğunu bozup itidal çağrısı yaptı ve «asayiş ve kamu düzeninin sağlanmasının» aciliyetinden söz etti.
6 Kasımı 7‘sine bağlayan gece Fransa’nın 226 beldesine yayılan eylemler doruk noktasına ulaştı. Bütün Fransa’da bir gecede toplan 1408 araba ateşe verildi. 36 polis yaralandı. 395 kişi gözaltına alındı. Bremen’deki protestolar sürerken Belçika’nın başkenti Brüksel’de de benzer protestolar baş gösterdi.
7 Kasım gecesi Başbakan «hassas bölge»ler diye adlandırılan 25 bölgede valilere olağanüstü hal tedbirleri alma yetkisi veren 1955 tarihli yasanın düğmesine bastı. Buna göre 15 gün müddetle valilerin talimatı ile polis söz konusu bölgelerde gençlerin gece sokağa çıkmasını yasaklayabilecek daha doğrusu keyfi bir biçimde sokakta gördüğü gençleri evlerine dönmeye zorlayacak, uymayanları «polise mukavemet» suçundan gözaltına alabilecek, toplanmalarına engel olacaktı vb.
Daha önce olayların büyümesine neden olduğu ve önleyemediği için içişleri bakanının istifasını isteyen Komünist Partisi ve Yeşiller dahil meclisteki bütün partiler hükümetin tasarısına destek verdiler. Bundan cesaret alan hükümet bir hafta sonra; aynı desteği bulamasa da olağanüstü hal uygulamasını üç aya uzattı. Bu tedbirle eylemler hız kesse de hemen ve tamamen sona ermedi.
Olağanüstü hal uygulamasının uzatılması üzerine soldan nihayet ilk açık tepkiler gelmeye başladı. Paris’te Irkçılığa Karşı Halkların Kardeşliği Hareketi (MRAP), İnsan Hakları Derneği anarşistlerin bir kısmı ve Troçkist 4. Enternasyonal’in Fransa Seksiyonu Devrimci Komünist Birlik (LCR)’in öncülüğünde 1000-500 kişinin katıldığı bir protesto eylemi oldu. İsyan eden varoş gençliği ile dayanışma göstermekten ziyade kendilerine de dokunan sokağa çıkma yasağı uygulamasının uzatılmasını protesto eden bu eylem olayların başlamasından sonra yapılan ilk kitle eylemi idi, bir daha da olmadı. Üstelik 4 gün sonra yine Paris’te yapılan miting ile kıyaslandığında son derece cılız ve sembolik bir eylem oldu.
19 Kasım günü 30 bin kişi Elektrik idaresinin özelleştirilmesine karşı ve kamu hizmetlerinin arttırılması için yürüyüş yaptı. On binlerce insanın katıldığı bu yürüyüş adeta üç haftadır Fransa’nın altını üstüne getiren eylemler ve olağanüstü hal uygulaması yokmuş gibi cereyan etti. On binlerce işçi ve Fransa’nın irili ufaklı bütün sol örgütlerinin yer aldığı bu eylemde bir araya gelenler yine işçi sınıfının bir parçası olan varoşlardaki gençliğe yönelik saldırılar konusunda da bir tutum almaya ve onlarla dayanışma izinde olduklarını göstermeye yönelmedi. Aksine bu eylemin suskunluğu ile solun ve sendikalı işçilerin hükümetle varoş gençliği arasındaki çatışmada tarafsız olduklarını teyit eder gibi bir tutum almış oldular.
14 günde, bunlardan 3862 adedi yani yüzde 58’i Paris bölgesinde olmak kaydıyla toplam 6659 araba tahrip edildi. 17 Kasım itibariyle ateşe verilen araba sayısı 8700’ü buldu
Sigorta şirketlerinin bu iki hafta içinde ödemekle yükümlü oldukları tazminat tutarı 20 milyon euroyu geçiyor.
27 Ekim’den 17 Kasım tarihine kadar 250’ye yakını (92 kolej, 49 lise ve 106 muhtelif seviyede okul) okul binası olmak üzere toplam 300 bina ateşe verildi.
İlk iki hafta içinde 2033 kişi gözaltına alındı; bunlardan 1462’si hakim önüne çıkarıldı. Hakim önüne çıkartılanlardan 281’i reşit değildi, en küçük olanı ise 10 yaşında idi. 173 yetişkin ağır hapis cezalarına çarptırıldı. 32’si ise tecilli olarak cezalandırıldı. Bir hafta sonra toplam gözaltıların sayısı 4700’e ulaştı. Suçüstü mahkemelerinde cezaya çarptırılıp hapse atılanların toplamı ise 400’ü buldu. Eylemler boyunca 300 beldede 11500 adet polis seferber edildi; zaman zaman jandarmanın ve ordu birliklerinin takviyesi gerekti.