[Bu yazı Proleter Devrimci KöZ’ün Ağustos 2002 sayısından alınmıştır.]
Seçimleri boykot etme tutumuna Türkiyeli devrimciler oldukça alışık oldukları halde; boykotun ne zaman ve nasıl yapılacağı konusunda o kadar net fikirler olduğu söylenemez.
Doğrusu boykotun leninist içeriğinin genel olarak benimsenen sandığa gitmeme tutumuyla yakından uzaktan bir ilişkisi yoktur ve asla böyle bir yanılsama yaratılmamalıdır. Leninistler için aktif boykot burjuva parlamenter kurumların bir başka alternatif gösterilerek boykot edilmesidir.
Seçimlerin aktif bir biçimde boykot edilmesi demek burjuva parlamenter kurumlar çerçevesindeki seçimler sırasında alternatif kurumlara yönelik bir seçim kampanyasını yürütmek anlamına gelir. Bolşeviklerin tarihinde bu tutum «Vekillerinizi Dumaya değil sovyete gönderin; kurucu meclis değil sovyet» biçiminde somutlaşmıştır bu tutum. Günümüz koşullarında bir örnek tasavvur etmek gerekirse; örneğin Kürtlerin «o seçimlere değil, bu seçimlere katılın. Temsilcilerinizi TBMM’ye değil sürgündeki Kürt parlamentosuna gönderin» biçiminde düşünülebilir. Ne var ki, devrimci hareketin mevcut koşullarında böyle bir seçenek hayalin ötesinde bir iş olarak gözükmektedir. Bunu savunup önermek bir yana düşünmek bile pek çokları için ham hayalcilik gibi görülmektedir. Buna şaşırmamak gerekir. Zira aktif boykot diye adlandırılması gereken bu tutum tam da bir devrimin eli kulağındayken gündeme gelebilen bir taktiği ifade eder. Gazete ve dergilerde sık sık sınıf mücadelesinin yükselip durduğundan söz edilmesine bakıp aldanmamalı ortada bu tür koşullar yoktur; gerçek anlamda bir aktif boykot için elverişli koşulların olmaması bundandır. Bu taktiğin hayalcilik olarak görülmesi ise aynı zamanda bir devrimin hayalcilik olarak görüldüğünü anlatır.
Dolayısıyla bu bakış açısından yaklaşıldığında burjuva parlamentolarının ne zaman boykot edileceği bellidir: bu kurumların devrimci alternatifleri mevcut olduğu veya bunların yaratılmasına müsait nesnel ve öznel koşulların olduğu dönemlerde öne çıkar bu taktik.
Aynı nedenle altı çizilmelidir ki boykot seçimlere katılabilecek gücün olmadığı zaman başvurulabilecek bir taktik değildir. Aksine, burjuva diktatörlüğünün yasama organı olan parlamentoyu oluşturacak seçimleri boykot etmek devrimci akımların güçlerinin doruğunda olduğu koşullarda mümkündür ancak. Gerçek ve aktif bir boykot tutumu her zamankinden daha güçlü olmayı gerektirir ve güçler dengesinin işçi sınıfı lehine olduğu durumlarda gündeme gelir. Halbuki genellikle sanılan ve savunulan bunun tam aksidir. Bu yanılgı basit bir yanlış anlama olarak görülmemelidir. Çünkü boykota zayıflık nedeniyle itibar edenler güçlendikçe yüzlerini parlamenter kurum ve mekanizmalara doğru çevirmektedirler. Aksine sınıf mücadelesi yükselirken bunun tam tersini yapmak gerekir. Sınıf mücadelesinin yükseldiği devrimcilerin güçlendiği koşullarda seçim sistemine ve parlamenter kurumlara yönelmek işçi hareketinin enerjisini düzen kurumlarında tüketmek anlamına gelir. Bu nedenle boykot hakkındaki yanlış tutumlar daima reformizme kapı açan yaklaşımları barındırır.
Bu vurguların ışığında bakıldığında Leninist anlamda bir seçim boykotu için uygun koşulların var olup olmadığının en belirtik iki işareti şunlardır:
Birincisi kitlelerin düzen kurumlarından umudu kesmiş olmaları ve düzen güçlerinin de bu kurumlar vasıtasıyla toplumu yönetemez hale gelmiş olmaları.
İkincisi ise bu umutsuzluğu devrimci bir umuda çevirebilecek çapta ve emekçi yığınların güvenine sahip olan bir devrimci partinin mevcudiyeti.
Doğrusu bugün birinci koşulun varlığı tartışmasızdır. İkinci koşulun yerinde olmadığı da en az o kadar tartışmasızdır. Oportünizm ve özellikle de oportünizmin orta yolcu türü tastamam bu koşullarda boy gösterir. Önümüzdeki günler bu iklimde gelmektedir.
Önümüzdeki seçimlere damgasını vuracak olan temel gerçek bu çelişkinin yarattığı gerilimdir. Ve bu gerilimin taktik manevralarla aşılabileceğini sanmak fena halde yanlış olur. Çünkü devrimci bir önderlik eksikliği taktik yanılgının sonucu olan bir taktik sorun değil stratejik bir eksikliktir. Komünistlerin Birliğini savunanların stratejik hedefi de bu eksiği gidermektir.