[Aşağıdaki yazı Köz’ün Şubat 2018 özel sayısında yayımlanmıştır.]
Şovenizm sık sık alelade bir milliyetçilikle veya vatanseverlikle aynı anlamda kullanılmaktadır ve adeta milliyetçiliğin yahut vatanseverliğin “ifrada kaçmış” aşırı bir türü olarak algılanıp ifade edilir. Oysa elbette milliyetçiliğin ve/veya vatanseverliğin dozları tasnif edilebilir olsa bile şovenizmi bunlardan ayırdeden asıl yönü böyle bir doz farkı değildir.
Asıl fark sözcüğün kökenine bakıldığında kendini apaçık belli eder. Şovenizm sözcüğü köken olarak tamamen Fransızcadır. Gerçek olup olmadığı hakkında rivayetin muhtelif olduğu Nicolas Chauvin adlı bir Fransız askerinin soyadından türemiş ve başka dillere de buradan geçmiştir.
Rivayete göre Nicolas Chauvin Fransız devriminin ardından orduda yer almış ve sonra Napolyon’un ordularında da bütün savaşlara katılmış 20’ye yakın yarası ve bir o kadar da madalyası olan bir Fransız askeridir. Bu muhayyel Fransız askerinin milliyetçiliğin ve yurtseverliğin simgesi olarak sivriltilerek şovenizm kavramına kaynak olması ülkesi ve milleti için savaşta olağanüstü azim ve fedakârlıklar göstermesiyle bağlantılı gösterilir.
Bir başka deyişle şovenizmin alelade milliyetçilik ve vatanseverlikle arasındaki nüans savaş zamanında kendini ortaya koyan bir milliyetçilik/vatanseverlik olmasındandır. Yani esas olarak savaş zamanında kendi devletinin (ve elbette onun asli unsuru olan ordusunun) yanında yer alma tutumuna işaret eder. Böyle davranmayanları bozguncu ve hain olarak düşman taraftarı olarak göstermeyi de mutlaka içerir.
Bu içeriği nedeniyle de Birinci Emperyalist Savaş sırasında kendi devlet ve ordularının yanında yer almayı savunan sosyalistlere de Bolşevik enternasyonalistler tarafından sosyalist görünümlü şovenler anlamında sosyal-şoven denmiştir. Sade şovenlerin yanı sıra sosyal-şovenler de enternasyonalistlerle bolşevikleri vatan haini ve bozguncu olarak karşılarına alagelmişlerdir.
AKP ve TC’nin başkanı Erdoğan’ın Afrin’e ve Suriye topraklarına bir askerî sefer düzenlemesiyle kuşkusuz şovenizm konusu ve kimlerin sosyal-şoven olarak damgalanması gerektiği konusu somut ve güncel bir anlam kazanmaktadır. Bununla birlikte zaten faşizmin yükseldiğini dolayısıyla bununla özdeş kabul edilen şovenizmin de yükseldiğini öteden beri söyleyenler mevcut durumda bir değişiklik olmadığı anlamında sadece “faşizmin ve şovenizmin dozunu” vurgulamakla yetinmektedirler.
Oysa Afrin’e yönelik askerî harekât tam da Türkiye’de şovenizmin kabarmadığını, hatta zaten hüküm sürmediğini görmek için elverişli bir tabloyu gözler önüne sermektedir.
Bu tabloyu algılayabilmek için evvela milliyetçilik, vatanseverlik ve Kürt düşmanlığı ile bunların hepsini içeren şovenizm arasındaki ayrımı unutmamak ve şovenizmin savaş koşullarında devletin yanında yer almak anlamına geldiğini akıldan çıkarmamak gerekir.
Bu takdirde Afrin’e askerî harekâtın başlamasıyla toplumun geniş kesimlerinin öyle ya da böyle devletin yanında saf tutup tutmadığına bakmak gerek. Öyle olmadığı besbellidir. Zaten Erdoğan taraftarı olanların “Reis”leri etrafında biraz daha kenetlenmiş olup olmadığı (ki bu da doğru değildir), bir şey ifade etmez. Asıl gösterge Erdoğan karşıtlarının ve taraftarı olmayanların bu vesileyle “Reis”e bir adım dahi olsa yanaşıp yanaşmadığıyla belli olur. Yahut muhalefette olmakla birlikte CHP ve İyi Parti’nin kayıtsız şartsız hükümetin yanında tutum almasını görmek gerekir. İki yönde de böyle bir belirti yoktur. Böyle bir tutum sadece ordudan atılmış kimi komutanları yönetiminde toplamış olan Vatan Partisi cephesinde görülmektedir.