“Susurluk’tan Şemdinli’ye” Bolüm 1: Şemdinli’nin Büyüsüne Kapılmamalı!

0

Bu yazının orijinali Proleter Devrimci KöZ’ün Aralık 2005 tarihli 29. sayısında yayımlanmıştır.

Susurluk nasıl Türkiye’nin AB kapısında ve Ortadoğu’da Amerika’nın ve TÜSİAD’ın ön gördüğü doğrultuda şekillenmesi için kullanılmışsa Şemdinli de öyle kullanılacak

Şemdinli’den yayılan kitle gösterileri ser­hıldanın neye benzeyebileceğini göstermesi bakımından önemli deneyimler olsa da bunlar serhıldanın ilk ve tek örneği olmadığı gibi en gelişkin örneği de değildir. Kürdis­tan’ın tüm parçalarında hem yakın hem de daha eski zamanlarda bundan çok daha ileri örnekler olduğu da bu vesileyle hatırlanmalı, hatırlatılma­lıdır.

Susurluk kazasının pe­şin­den hükümetin devril­mesine kadar süren bir kampanya yol aldı. Bu kampanyayı yürütenler de hükümetin arkasında­kilerin rakipleri tarafın­dan desteklenen siyasi memur­lardı.

Kuşkusuz bu tür kazalar veya tesadüfler zorunlu olarak burjuvazinin farklı kesimleri arasındaki çatışma tarafından istismar edilebilecek gelişmeler değildir. Aksine Dreyfus skandalı karşısında Lenin’in dediği gibi bu tür gelişmeler devrimci bir parti tarafından kullanıldığı takdirde bir proleter devrimini tetikleyebilirler. Ama Dreyfus skandalında ya da Susurluk kazası sırasında böyle bir parti olmadığı için Susurluk burjuva muhalefe­tinin güdümünde bir kam­pan­ya ile hükümetin serma­yenin bir grubunun elinden diğerinin eline geçmesinin dışında bir sonuç doğurmadı.

Şemdinli’deyse bir kaza değil doğrudan doğruya suçluların halk tarafından suçüstü yakalanmasıyla patlak veren bir gelişme vardı. Yani işin başında ezilenlerin bulunduğu bir örnek söz konusuydu. Ama hükümet ve ar­kasındaki efendileri başta inisiyatifi ellerinde tutmasa bile kısa zamanda inisiyatifi ele geçirip olayı işlerine geldiği gibi sönüm­len­dirmeyi başardılar.

Oysa madem inisiyatif başta Kürt yığınla­rındaydı ve bu tertibin açığa çıkması aynı za­man­da Ameri­kan­cı güçlerin de işine geliyordu, öyleyse Şemdinli’de suç­lu­ları yakalayıp mey­dana çıkaran­ların ola­yın üzerine git­me­ye devam et­meleri Susurluk’tan daha kolay olmalıydı.

İki neden buna engeldi. Birincisi, AKP bu skandalın kendisini Susurluk’un muhalefet partilerini güçlendirdiği gibi güçlendirme­yeceğinin bilincindeydi. AKP TÜSİAD ve ABD tarafından kendine biçilen rolü hakkıyla oynadıkça kendisini adım adım gereksizleş­tirmekte, başarısının bedelini ödemektedir.

ABD’nin ve TÜSİAD’ın AKP’yi bindiği dalı kesmeye zorlaması en çok da Kürt meselesinde belli oluyor. Efendileri AKP’den Kürtlerin kendi kimliklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmasını bekliyor. Bu engellerin başında ise Kürtlerin kendi kimliklerini kullanarak siyaset yapması özellikle de Kürtlerin Meclis’te temsil edilmesi geliyor. AKP Kürt kimliğini öne çıkaran partilerin Meclis’te temsil edilmesi için seçim barajını düşürdüğü takdirde meclisteki bugünkü çoğunluğunu yitirmesi muhtemel­dir.

Bu bakımdan AKP’nin Kürt Sorunu’nda Amerikan planını uygulamadaki ikircikli tutumunun tek nedenini Silah Kuvvetlerin yarattığı basınç olarak görülemez. Aksine bugün AKP askerler karşısında başarısızlıktan değil başarıdan korkuyor. AKP’nin bir gün Türkiyelilik üst kimliğiyle Kürt alt kimliğini bağdaştırmaktan bahsedip ertesi gün PKK’nin bölücülüklerine çatmasının açıklaması siyasi başarısının sonuçlarını görmesi ve bu sonuçlardan ürkmesidir. Şemdinli bu ürküntünün bir örneği. AKP soruşturmayı derinleştirmektense skandalın üstünü örterek rakipleriyle anlaşmayı yeğliyor.

İkincisi, Şemdinli’de JİTEMcilerin suçüstü yakalanması basit bir biçimde halkın tesadüfen bunları açığa çıkarmasından ibaret görülemez. Öteden beri KDP’nin etkili olduğu ve JİTEM’den aşağı kalmayan istihbarat örgütlerinden servis alabileceği bir bölgede bu işin örgütlenmesinde KDP’nin şu ya da bu biçimde parmağı olduğunu düşünmemek mümkün değil.

Kuşkusuz Güneyli Kürtlerle hükümetinin anlaşmasına engel olmak isteyen güçleri geriletmek KDP’nin en az AKP kadar işine gelir ama KDP de ona servis verebilecek olanlar da böyle bir işi sonuna kadar götürüp Türkiye’yi büsbütün zayıflatmak niyetinde değiller. Üstelik KDP bu fırsatı Kürt kitlelerini bağımsız bir inisiyatif halinde harekete geçir­mek yerine Türkiye’yle kendi bölgesindeki çıkarlarını gözeterek pazarlık etmek üzere kullanmaya daha yatkındır.

Şemdinli olayının bir yandan bir serhıldan görünümü alan eylemlere yol açması ve beri yandan da hemen üzerinin örtülmesi ve ortalığın durulması aynı zamanda da bu işin arkasında bu tür hesapları olan siyasi öznelerin bulunduğunun bir işaretidir.

Bu bakımdan bu olguları hesaba katmadan gelişmelerin büyüsüne kapılmak, devrimci bir parti olmadan ister Şemdinli ve isterse de çapı onu kat be kat aşan başkaldırılarla Kürtlerin bölgedeki düşmanlarının geriletile­bileceğine, Kürtlerin her isyanını ulusal çıkarlar yerine kendi dar çıkarları için pazarlık yapmak için kullanıp frenleyenlerin alaşağı edileceğine inanmak devrimci iyimserliğin desteklediği ve sonu daima kuyrukçulukla biten bir tuzaktır.

Paylaş