TKPli Oportünistlerden ve DİSK’in Sendika Bürokratlarından Hesap Sormadan 1977 1 Mayısı’nın Hesabı Sorulamaz!

0

[Bu yazı Komünist KöZ Gazetesi’nin Nisan 2007 tarihli (özel sayı:2) 1 Mayıs özel sayısında yayımlanmıştır.]

2007 1 Mayıs’ı dünyanın heryerinde her zamanki 1 Mayıslar gibi yaklaşıyor. Ama yaşadığımız topraklarda 1 Mayıs 2007’nin özel bir anlamı var. Türkiye’de 2007 1 Mayıs’ı, 1977 1 Mayısının otuzuncu yıldönümü olarak geliyor. Bu nedenle solun her kesiminde ve sendikaların gündeminde 1977 1 Mayıs’ının hesabının sorulması şu ya da bu biçimde, az ya da çok önemli bir yer tutuyor. Burjuva medya organları da, hesabını sorup sorumlularını ortaya çıkarmak maksadıyla değil, 2007 yılında işçileri 1 Mayıs alanlarından uzak tutmak maksadıyla 1977 1 Mayıs’ını kendilerince anıyor ve istismar ediyorlar.

Bu bakımdan 2007 1 Mayıs’ı sınıf mücadelesinin ve siyaset sahnesinin güncel ve acil sorunlarından ziyade, geçmişin sorunlarının öne çıktığı bir gündemle geliyor. Kuşkusuz geçmişinden öğrenemeyen ve yenilgi ve kusurlarından ders çıkaramayan hiçbir hareketin gelecek şansı yoktur. Bu nedenle 1977 1 Mayıs’ının derslerini çıkarmak her şeyden önce devrimcilerin ödevleri arasında olmalıdır. Sadece ders çıkarmak değil; 1977 1 Mayıs’ındaki katliamın faillerinden hesap sorulmasını ve alınmasını sağlamak da devrimcilerin boynuna borçtur.

Nitekim bütün devrimci yayınlar 2007 1 Mayıs’ına gelirken bu ödevin bilincinde olduklarını belli eden yazılarla çıkmıştır. İstanbul’da oluşan, Devrimci 1 Mayıs Platformunun, KöZ’ün de imzacısı olduğu ortak çağrı metni de “‘77 Taksim 1 Mayıs katliamının yıldönümü önümüzdeki 1 Mayıs’a tarihsel bir anlam yüklemektedir. Bu anlamı ile birlikte düşünüldüğünde 2007 1 Mayıs’ının birleşik, kitlesel, devrimci bir tarzda Taksim’de kutlanması bir gerekliliktir.” diyerek bu ödeve işaret etmiştir.

«Derin Devlet mi?»

Kuşkusuz 77 1 Mayıs’ının hesabını sormaktan söz edildiğinde önce akla gelen ve söylenen elbette saldırıyı bizzat düzenleyenler, yani Sular İdaresi’nin üzerinden, İntercontinental otelinin odalarından, Kültür Merkezinin çatısından, alanı boydan boya gezen sivil polis otosundan ve panzerlerden kitlenin üzerine ateş açan faşistlerdir. Kare kare fotografları, değişik açılardan çekilmiş filmleri ile bu failler bellidir ve suçları sabittir. Doğrusu 1977 1 Mayısının hemen ertesinde bunlar teşhir edilmiş hatta kimilerinin kimlikleri dahi belirlenmiştir.

Ama son zamanlarda adet olduğu üzere şimdilerde 77 katliamının sorumlusu olarak «derin devlet»ten söz edilmesi tuhaftır. Zira ortada derin ya da gizli olan bir şey yoktur. Kitlenin üzerine ateş açanlar güya miting güvenliği için mevzilendirilmiş resmi görevli ve isimleri belli hatta kimisi kötü şöhretleriyle ünlü polislerdir. Panik içinde kaçışan eylemcileri çiğneyen, tekerlekleri altına alan sahibi belirsiz araçlar değil, polis panzerleridir. Sağa sola yaylım ateşi açarak alanı boydan boya geçen beyaz reno sahibi belirsiz bir araç değildir.

Bu bakımdan böylesi bir tablo karşısında «derin devlet»ten söz etmek 1 Mayıs 77 katliamını Hrant Dink’in, Musa Anter’in ve diğerlerinin katledilmesiyle Maraş katliamıyla vb. benzeştirmek bir olayı aydınlatma çabasından ziyade delilleri karartmaya benzemektedir; düpedüz öyledir.

Demek ki 1977’nin hesabını sormak için öncelikle yapılması gereken bu katliamı faili meçhul bir olay gibi göstermekten uzak durmaktır.

«Provokasyon mu?»

1977 1 Mayısının hesabını soracağız diyerek bu katliamın üzerini örtmeye hizmet eden yanılgılardan biri de olayı provokasyon kavramıyla izah etme çabalarında ifade bulur. 30 yıl önce sıcağı sıcağına da böyle açıklamalar yapılmıştı. Kimileri provokatörler diye 1 Mayıs mitinginden dışlanmak istenen devrimcileri işaret etmiş, fiilen alana henüz girememiş oldukları halde Tarlabaşı güzergahından gelen kortejlerin 1 Mayıs’a saldırdıkları söylenmişti. Şöhreti malum Doğu Perinçek ve örgütü de o zamanlar güya «provokasyona alet olmamak» gerekçesiyle 1 Mayıs’a katılmayı red ederken, aynı zamanda da 1 Mayıs’ta yerini almak isteyenleri provokasyona alet olmakla suçlamıştı.

Kimi burjuva gazeteleri saldırılar karşısında, kitlenin üzerine ateş eden polislere ve faşistlere karşılık veren ve yaylım ateşini durdurmak için gayret gösteren devrimcileri provokatör diye teşhir etmişlerdi.

Bu tür açıklamalar da 1 Mayıs 77’nin hesabını sorma kılıfı altında 1 Mayıs 77’deki gerçek sorumluların üzerini örtme gayretleridir. 1 Mayıs 1977 katliamının hesabını gerçekten sorabilmek için bu söylemden de uzak durmak ve işçi hareketi içindeki sorumluları hedef tahtasına koymak şarttır.

Zemini Kim Hazırladı?

1 Mayıs 1977’deki saldırıya zemin hazırlayanların kim oldukları aranacak ise eğer, besbelli ki bunlar DİSK’in arkasındaki revizyonistlerle onların dümen suyundaki sendika bürokratlarıdır. 1 Mayıs öncesinde «Maocu bozkurtları 1 Mayıs alanına almayacağız» diye kampanyalar yapan; işçileri sözümona 1 Mayıs eylemine saldırmak için geleceği söylenen Maoculara karşı silahlandırıp şartlandıran; bu yetmiyormuş gibi 1 Mayıs ertesinde de burjuva basını ile ağız birliği edip, «Maocular 1 Mayıs’a saldırdı» türünden manşetler atan ve attıran TKP’liler başta olmak üzere revizyonistler, katliamın ardındakilerin başında gelmektedir.

Zira yüzbinlerin katıldığı bir eyleme mevzilendikleri noktalardan ateş açarak katliama neden olanların ihtiyaç duydukları zemin, günler öncesinden, titiz bir biçimde «1 Mayıs’ta DİSK’liler ile Maocular arasında çatışma çıkacak» biçimindeki propaganda kampanyaları ile hazırlanmıştır.

Dışlananlar Yalnız «Maocular» mıydı?

Kaldı ki 1 Mayıs alanından dışlanmak istenenler sadece «Maocu bozkurtlar» diye adlandırılan devrimciler değildir. TKP’li revizyonistlerle DİSK bürokratları «goşist» diye sendikalardan, grev ve direnişlerden uzak tutmak istedikleri diğer devrimcilerin alana girmesini engellemek için de manevralar yapmışlardır.

Onbinlerce devrimci saatlerce Barbaros bulvarında türlü bahanelerle bekletilmek istenmiş ve ancak DİSK’in engellemelerini aşan bir inisiyatif ile alana girmişlerdi. Saldırının başladığı anda bu devrimci kortejlerin alanda, tam Tarlabaşından gelenlerin giriş yapacağı noktada bulunması, hem katliamın büyümesini önleyen, hem de alanda mevzilenmiş olanlarla Tarlabaşı’ndan gelen kortejler arasında bir çatışmanın çıkmasına engel olan bir rol oynamışlardır.

Bir başka deyişle bu sayede tertip bozulmuştur. Bu nedenlerle 1 Mayıs 77 katliamının asli failleri olan faşistlerden hesap sormak için aynı zamanda bu katliama zemin hazırlayan ve çanak tutanlardan hesap sormayı da ödev saymak gerekir.

Orta Yolculuktan Uzak Durmak Gerek

1 Mayıs 1977 katliamının faillerinden hesap sormanın önünü kesen tutumlardan biri de «hem DİSK yönetimindekiler hem de 1 Mayıs’a zorla girmekte ısrar eden Maocular sorumluluk taşımaktadır» biçimindeki orta yolcu tavırda kendini gösterir. Özellikle belirtmek gerekir ki bu sözümona sağ duyu göstergesi orta yolcu tutum, 30 yıl sonra neredeyse egemen davranışı temsil etmektedir. Öteden beri böyle düşünenlerin hala böyle düşünmesi şaşırtıcı değildir. Ama o zamanki gerilimin iki karşıt kutbundan gelen pek çokları arasında da böyle bir orta yolcu tutum yayılmaktadır.

Oysa kritik bir siyasal dönemeçte sorumluluğu iki ayrı kampa dağıtmak açıktır ki sorumluluğun kimde olduğunun üzerini karartmaya hizmet eder. 1977 1 Mayısı’nda işçi sınıfı ve sosyalizm düşmanlarının bir katliama yol açmasına uygun zeminin hazırlanmasında sorumluluk onbinlerce devrimciyi ve işçiyi 1 Mayısın dışında tutmaya yeltenen DİSK bürokratlarının ardındaki revizyonistlerdir. Bu ikimcirsiz bir biçimde saptanıp söylenmeden 1 Mayıs 1977’nin hesabı asıl faillerinden sorulamaz.

Tasfiyecilik Bellekleri Silmekle Başlar

Ne var ki üzerinden 30 yıl geçmişken pek çok devrimci bu geçmişi unutmak ve dahası unutturmak üzere bir yarışa girmiş gibidir. Bunda şaşılacak bir şey olmamalıdır. Çünkü 1977 1 Mayısının otuzuncu yıldönümü, tasfiyeciliğin hala devrimci hareketi tehdit ettiği bir iklimde gelmektedir. Tasfiyecilik sadece devrimci örgütlerin tasfiye edilmesinden ve buna karşı direnen devrimci militanların tasfiye edilmesinden ibaret değildir. Bu tasfiye operasyonlarının yapılabilmesi için evvela devrimci belleğin silinmesi, zihinlerin karartılması, bilinçlerin bulandırılmasına ihtiyaç vardır.

1977 1 Mayısı hakkında 30 yıl önce açık seçik yapılan tespitler ortada iken bunların üzerinin örtülmesi de tasfiyeciliğin belirgin bir alametidir.

Belleklerin tazelenmesi ve geçmişin inadına hatırlatılması da tasfiyeciliğe karşı mücadele edenlerin ödevlerinin başında gelmektedir. Tasfiyeciliğin silahı belleklerin silinmesi ise, devrimcilerin ödevi de devrimci belleğin taze tutulması ve yeni devrimci kuşaklara bu geçmişin bilgisinin aktarılmasıdır.

KöZ’ün arkasında duran komünistler, bu ödevin bilinciyle 2007 1 Mayıs’ına giderken, 1 Mayıs 77’nin hesabının sorulması için DİSK bürokratlarından ve onların ardındaki TKP’li revizyonistlerden hesap sorma gereğini öne çıkarmayı boyun borcu sayarlar.

Bu yolda, ister gündelik çıkarları gereği sendika bürokratlarıyla aralarını bozmama kaygısıyla, ister tasfiye planlarının gereği olarak bellekleri karartmak isteyenlerle aralarındaki ayrımları kalınlaştırmalıdır. Bu mesafeyi açarken, bu ayrımı önemsemeyerek ikircimli bir tutumda duranlarla da aralarındaki ayrımı kaybetmeyeceklerdir.

1977’nin hesabını 30 yıl önceki devrimci tutumlarını unutmadan unutturmadan sormak isteyenlerle istemeyenlerin birbirlerinden ne bir biçimde ayrılmasını sağlamak, 2007 1 Mayıs’ında komünistlerin önündeki ödevler arasındadır. Kendileri ikircimli ve tereddüt içinde olanlar kararlı bir yürüyüşte başkalarının öncülüğünü yapmaya aday olamazlar.

Devrim için Devrimci Parti! Parti İçin Komünistlerin Birliği!

YAŞASIN KOMÜNİSTLERİN BİRLİĞİ!





Paylaş