[Bu yazı Komünist KöZ Gazetesi’nin Kasım 2009 tarihli özel sayısında (no:2) yayımlanmıştır.]
“Bütün silahlı ayaklanmalarda çok sayıda masum insan öldürülmüştür. Silahlı eylemi başlatanları değil de onu bastıranları suçlu sayarsanız yanlış olur. Operasyonlarda ‘yan hasar’ dediğimiz bir durum vardır. Atatürk’ün Dersim’de yaptıklarını anlatırken bize faşist diyorlar. Ben faşistsem Dersim isyanını bastıranlar neydi?” (Onur Öymen)
Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Devleti’nin Kürtlere yönelik ilk saldırısı Koçgiri ayaklanması ile başladı. Türk ordusu 6 Mart 1921’de bugünkü Sivas İmranlı’da Kürdistan bayrağını çeken Kürtlerin üzerine yürüdü. Ayaklanmayı bastırdıktan sonra Zara ve Divriki de toplam 132 köyü yaktı. Bu ilk kırımda öldürülen kişi sayısı en az 700 olsa da gerçek sayının bunun çok çok daha üstünde olduğu tahmin ediliyor.
İkinci kırım, Şeyh Sait ayaklanmasıyla birlikte başladı. Kendilerini yok sayan Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğini tanımayan Kürtler, Azadi örgütünün önderliğinde ayaklanınca on binlerce asker bir kez daha bölgeye sevk edildi. Ayaklanma kanlı bir şekilde bastırıldı. Ayaklanma sonrasında İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Bu İstiklal Mahkemelerinde 1925-27 yılları arasında 350 kişi idam edildi.
Şeyh Said’in idamı ise emperyalist devletlerin onayı alınmadan alınan bir karar değildi. Gerek mahkeme gerek idam sırasında ABD’den İsveç’e uluslararası bir heyet mevcuttu.
Ayaklanma sonrasında Kürtlere yönelik yola getirme ya da Kemalistlerin deyimiyle tepeleme harekatı başladı. Amaç Kürtlerin ellerindeki silahları toplamak ve onlara ibret olacak bir ders vermekti. Celadet Bedirxan’ın verdiği bilgilere göre bu harekâtlar sonrasında sadece 1925-28 yılları arasında Diyarbakır, Lice, dara Hane, Nusaybin Habab Etruş, Çapakçur, Eylan, Midyat, Hasankeyf ve Gençte 179 köy, 7585 ev yakıldı. Yaklaşık 14 bin Kürt katledildi. Hani, Silvan, Varto, Malazgirt, Bulanık, Muş, Hınıs, Dicle, Kiğı, Arıcak, Maden, Palu ve Çemişgezek’te kaç kişinin öldürüldüğü ise bilinmiyor.
Yine aynı üç yıl içerisinde yaklaşık yarım milyon Kürt Türkiye’nin batısına sürüldü. Sürgün için genelde kış ayları seçildi. Sürgündeki yarım milyon Kürdün iki yüz bini yollarda yaşamını yitirdi.
Ancak bu harekâtlar Kürtlerin üzerinde hiç ama hiç etkili olmadı. Şeyh Said’den sonra on sekiz isyan daha yaşandı. Bunların hepsi kanlı bir şekilde bastırıldı ama en kanlısı hiç kuşkusuz Dersim İsyanı idi. Resmi raporlara törpülenerek yansıyan rakam 13 bin ölüydü.
Türkiye Cumhuriyeti, Kürtlerin kimlik ve özgürlük taleplerinin inkarı üzerine kuruldu, kendi zeminini sağlamlaştırırken Kürtleri katletti. Ancak bu politika sadece Kürtlere yönelik değildi. Zira bir iç savaş sonucunda kurulan Türk Devleti Kurtuluş Savaşı adıyla anılan iç savaşın hemen ardından bir milyon iki yüz elli bin Rum emekçisini zorla Yunanistan’a sürdü. Ermenilere yönelik bir tedbir alınmasına gerek kalmamıştı, zira Mustafa Kemal’in komutanları olan İttihatçı Paşalar bu sorunu Mustafa Kemal’den önce çözmüşlerdi. Ermeniler, topraklarından zorla göç ettirdiler. Böylelikle bir buçuk milyon Ermeni yol boyunca hatta çoğu zaman yola çıkamadan katliamlara uğradı. Yüzyılın başında bugünkü Türkiye sınırları içinde yaşayan her yüz kişinin yirmi beşi gayrimüslimdi. Yirmi yıl sonra Cumhuriyet kurulduğunda bu oran yüzde üçe düştü.
Şimdi Onur Öymen’in sorusunu tekrar sormak gerekiyor. Sahi Dersim isyanını bastıranlar neydi?
Yanıtını biz verelim:
“Kürtlerin, Ermenilerin, Rumların” kanı üzerinde yükselen, emperyalistlerle uzlaşıp ezilenlere savaş açan, karşı devrimci bir devletin hizmetkârları. Onur Öymen de açık sözlülükle aynı görevi yerine getirmeyi sürdürüyor.