Türkiye’de Rejim Krizi, Seçimler ve AKP’ye Karşı Birleşik Mücadele

0

Bu yazı Nisan 2015 tarihli KöZ Gazetesi’nin 3. sayısında yayımlanmıştır.

Bu yıl dördüncüsünü düzenlediğimiz Hasan Coşkun panelleri “Türkiye’de rejim krizi, seçimler ve AKP’ye karşı birleşik mücadele’’ başlığı altında gerçekleştirildi. Hasan Coşkun yoldaşı mücadelesine yakışır tarzda, siyasi anlam ihtiva eden etkinliklerle anmayı bir görev olarak biliyoruz. Türkiye’de rejim krizinin derinleştiği, seçimler vesilesiyle de kitlelerin politikleştiği bir süreçten geçmekteyiz. Bu süreç ezilenlerin mücadelesini yükseltip, AKP’nin kaderini emekçilerin tayin edebileceği fırsatlar doğurmakta. Böyle bir süreçte solun üzerine düşen görevlerin altını çizmek ve birleşik bir mücadele örmenin mümkün olduğunu göstermenin vesilesi olan bu panel, Hasan yoldaşı anmanın da bizim için en anlamlı yoluydu. Aynı zamanda rejim krizini devrimci bir tarzda çözmenin ancak devrimci bir partiyle mümkün olduğunun altını çizen ve devrimci partiyi yaratma mücadelesi veren komünistler olarak bu panelleri mücadelemizi devrimci güçlere anlatabilmenin yollarından biri olarak görüyoruz.

1 Mayıs Mahallesi Gücüklüler Derneği’nde gerçekleşen panelde ÖDP adına İbrahim Aydın, HDPadına Erkan Karabay, KöZ adına ise Çetin Erenkonuşmacı olarak yer aldı.

12 Mart Gazi, 15 Mart 1 Mayıs Mahallesi Ayaklanması’nın anma yürüyüşü ardından gerçekleşen panele 130 kişi katıldı. İstabul’un diğer bölgelerinden katılanların yanında, Birleşik Haziran Hareketi, HDP ve mahalleden emekçiler panele katılım gösterdi.

Panelde konuşmacılar şu görüşleri ifade ettiler:

ERKAN KARABAY (HDP)
Rejim krizi ve devamında seçimleri konuşacağımız bir döneme giriyoruz. TC rejimi iki başlık altında bir kriz yaşamakta bana göre. BirincisiAKP’nin dış politikasının yarattığı kriz diğeri deiçeri de en yalın haliyle meşruiyet krizidir. Sadece AKP’nin değil 100 yıllık cumhuriyetin krizindenbahsediyoruz.

Ortadoğu zemini kaygan, ittifakların sürekli   değiştiği ve halkların birbirine kırdırıldığı bir coğrafya. Ve bu coğrafyada TC devletinin politikası iflas etmiş durumdadır. Son operasyon devletin düştüğü ironik durumu göstermiştir. Kürtleri karşısına alan ve yerine IŞİD ve ÖSO’yu palazlandırmaya çalışan bir iktidar bugün Ortadoğu’da dökülen kanın  sorumlularındandır.

Emperyalizm ve işbirlikcileri de gerek işin tarihsel boyutunun gerek bugün kan deryasının sorumlusudur. IŞİD’le hemhal olan AKP iktidarınınkrize girmemesi beklenemezdi. Asıl krizi yaratanise Kürtler’in ve ezilenlerin direnişiydi. Kobanê’deyaşananlar 21.yy’ın ilk devrim mücadelesidir. Busüreci Kürt Özgürlük Hareketiyle enternasyoneldevrimci güçlerin yan yana yürüdüğü bir süreçolarak tanımlıyoruz. Bu mücadele şundan dolayıdevrimdir; yaşam tahayyülü komünalizme dayanan, kadının kendi öncülüğünde zulumden kurtulmasını sağlayan, dil kültür inanç özgürlüğü sağlayan bir mücadeledir bu. Kobanê iki ideolojininçarpıştıgı bir yerdi. Kobanê sadece bir coğrafyayıkurtarmak değildi. Bölgesel ve emperyalist güçlere karşı bir savaştı. TC’nin de Ortadoğu’da en büyük kaybedişi Rojava’yla kurduğu ilişki biçimiydi.

Rejimin ikinci krizi meşruiyet krizidir Bu daGezi ve belki de öncesindeki dönemle birlikte ortaya çıkmıştır. AKP kolluk kuvvetiyle aldığı oya dagüvenerek toplumun bütün kesimlerini ezmeyeyöneldi. Gezi bize gösterdi ki AKP karşısında ezilenleri temsil etme iddiasında olan bütün kesimleromuz omuza mücadele yürütmezse rejim krizinden ezilenler açısından başarılı bir şekilde faydanılamaz. Gezi ve 6-7 Ekim gösterdi ki bir aradadurmadan kazanmak mümkün değil.

Haziranda yapılacak seçimde HDP baraj altında kalırsa AKP tek başına anayasa yapabilecekgüce yaklaşmış olacak. Barajı aştığı durumda isehalklar eliyle barajın yıkılması bir motivasyon veumut kaynağı olacaktır. Bugün salt AKP karşıtlığı değil daha özgürlükçü bir sistemi öngörenlerinbeklentisi HDP’nin barajı parçalamasıdır.

Son olarak HDP-AKP’yle anlaştı iddiası Kemalist statükoyu koruyan ana muhalefetin şehir efsanesidir. Kürtler mücadele ederek, müzakere zemininde mücadeleden vazgeçmeden devam edecek. Bugün AKP değil başka bir parti iktidar olsaydı bu müzakere süreci değişmeyecekti. Müzakere süreci sadece seçim odaklı değildir.

Bu süreç yeni bir yaşam tahayyülünün gelişimkoşullarının zeminini oluşturmak içindir, yok sayılanların kendileri olarak yaşamasını sağlayacaktoplumsal sistem inşaasıdır. Bu müzakere sadeceKürtlerin müzakeresi olmamalıdır. En büyük eksik burdadır. Nasıl sokaklarda ortak mücadele verebiliyorsak müzakere de ortak yürümeliydi, bizhala bunun eksikliğini hissetmekteyiz. Bu yüzdenbizim yaklaşımımız uzun soluklu devrimci bir mücadeledir. Bu seçim sürecinin AKP ve cumhuriyetrejiminin krizi çıkışını görmemizi sağlayacaktır.

ÇETİN EREN (KÖZ)
Rejim krizi derken TC’nin tüm tarihsel döneminin en büyük krizinden bahsetmiyoruz. 12 Eylül düzenin krizinden bahsediyoruz. Maalesef sosyalistlerin krizden çok fazla bahsetmelerinden dolayı kriz deyince işler kötüye gidiyor diye anlaşılıyor. O yüzden kriz derken ne demek istiyoruz altını çizelim. Biz kriz derken 12 Eylül rejiminin bu güne kadar ki en büyük krizini yaşıyoruz. Bugün 12 Eylül krizi AKP’nin akıbeti Erdoğan’ın akıbeti üzerine yoğunlanmış durumda. Bütün bu krizi tetikleyen süreç ABD’nin ve TÜSİAD’ın, Cemaatin ve ABD’nin politik alanda uzantısı olan CHP’nin Erdoğan’ı geriletmeye çalışması ve AKP’nin buna karşı var gücüyle direnmesinden ortaya çıkıyor. Bunun rejim krizine evrilmesi aslında Erdoğan’ın kendisini kurtarmak için Anayasayı değiştirmek zorunda olması başkanlık sistemine geçmek zorunda kalması. Erdoğan bunu yaparken karşısındakiler de biz de 12 Eylül rejiminin anayasasının değişmesini istiyoruz diyor. Aslında 12 Eylül rejimini degiştirmek istiyoruz derken bütün burjuva partileri 12 Eylül Anayasası’nın en gerici yanlarına sarılıyorlar. Bir yandan “bu rejim değişmelidir darbe rejimidir” diyen diğer yandan anayasanın verdiği bütün yetkileri kullanan bir Erdoğan var. “12 Eylül kötüdür diyen Erdoğan Kenan Evren gibi oldu” diyen ama “özel yetkili mahkemelerin yetkileri artırılsın, Erdoğan yargılansın” diyen bir CHP var. Rejimi değiştirmeye çalışıp rejimi değiştiremiyor olmaları ve sadece siyasi partilerin değil devlet güçlerinin tümüyle birbiriyle çarpışıyor olmaları büyük bir yıpranma, kilitlenme ve felç olma durumunu getiriyor.

Ezilenler açısından içinden çıkılmaz hale gelmesini sağlayan şey hiçbir egemen bloğun bu
düğümü çözemiyor olması ve hepsinin de bununiçin ezilenleri kendine yedeklemek zorunda olması. Yani kendi güçlerine dayanarak bu krizi çözemiyorlar. Egemenler cephesinden krizin büyüklüğünü bu kısım anlatıyor.Ama krizin aynı zamanda ezilenler cephesinden de başka boyutu var. Ezilenlerin emekçilerinsosyalistlerin solcuların hiç bir zaman rejim krizine müdahale imkânları bu kadar artmamıştı. Solaslında Türkiye’deki en büyük toplumsal güç olmasa da bugün rejimin seyrini değitirecek gücesahip. Bu bir fırsat olduğu kadar bir sorumlulukanlamına da geliyor, genellikle üstü örtülen birsorumluluk. Sol hareketlere baktığınız zaman “neolacak bu kriz biter başkası başlar, Erdoğan giderbaşkası gelir, ilk kez böyle bir seçime gitmiyoruz”diyen bir tutumla siyasi krizi önemsizleştirdiklerinigörüyoruz. Bu siyasi krizin önemsizleştirilmesininardında solun sosyalistlerin üzerine düşen sorumluluğun üstünün örtülmesi kaygısı var.

Zira biz sadece parlamenter zeminde seçimde  HDP’nin oynadığı kilit rolden ötürü ezilenler hareketinin güçlenmesinden söz etmiyoruz. Arkamızda Gezi’yi bıraktığımız bir süreç var. Ezilenlerin,AKP’ye karşı kaderlerini eline almak için 7 milyona yakın insanın sokağa çıktığı bir süreç var. 6-7Ekim ayaklanması var. Kürtlerin AKP’nin kaderiniakıbetini elinde tuttuğunu gösterdiği bir süreçtengeçtik.

Dışarda Rojava Devrimi var. Onun estirdiği   rüzgâr var. Beri yanda devrimci bir iddası olmasa da Yunanistan’da Syriza’nın seçim sonucunun yarattığı bir moral etkisi var. Türkiye’deki emekçi hareketi politikleşiyor, özgüveni var. Ezilenlerinmücadelesine yön verenler rejim krizinin akıbetinideğitirmek için tarihsel önemde bir fırsata ve sorumluluğa sahip. Aslında devrimci bir fırsattır. Rejim krizi devrimci bir krize de dönüştürülebilir. Birdevrimin yolunu açacak gelişmeleri de tetikleyebilir. Bunun için ne yapmak gerekir? Bu kriz nasıldevrimci bir duruma evrilir? Elbette 12 Eylül Anayasası’nı onlar değiştiremez, parlamentoda bizimdeğiştirmemizle olacak bir şey değil. Zira 12 Eylülkrizi, anayasa değişikliği sorununda düğümlenmişolan bir kriz. Krizin olması düzenin kendi sorunuve düzenin kendi parametreleriyle değişmeyecekolmasından kaynaklanıyor. Paradoks buradan kaynaklanıyor. Dolayısıyla aslında biz bu parlamentoya girerek bu krizi çözeriz. Yeni anayasa yaparızdiyenler aslında hiç bir şey yapamaz. Bir yanılsama içerisinde olabilirler.

Bugün olması gereken devrimci siyasi çizgi; biz şu veya bu anayasayı yaparız demek değil,
var olan anayasa değişikliklerini engelleyip, rejim krizini büyütmek, parlamentoyu kilitlemek olmalı. Biz seçimlere yeni bir anayasanın ancak bir kurucu meclis üzerinden yapılabileceğini, halkın iktidar organlarının kurulabileceğini göstermek için giriyouz demek gerekir. Syriza’yı iktidara taşıyan da buydu aslında. Kimsenin borç krizine dair alternatif bir çözümü yoktu.

Bu gerici parlamentoya girip burayı kilitleyip  bir kurucu meclisin kurulmasını sağlamak için seçimlere girmek gerekir. İşte tam da bu noktadaikinci bir kriz gündeme giriyor. Bu krizi çözmediğimiz sürece düzenin hiç bir krizi bize yaramayacak. O da bir önderlik krizi. Aslında bu günbiz meclisi kitlemeye geliyoruz, bu parlamentoyuyıkıp yerine halkın kurucu meclisini kuracağız,alternatif iktidar organlarını yaratacağız diyen birparti yok. Bunu için devrimci bir parti lazım.Ortada devrimci bir parti yok, siyasal bir krizvar elimizi kolumuzu bağlayıp partinin yaratılmasını mı temenni edeceğiz? Elbette hayır. Rejimkrizinden, devrimci bir şekilde yararlanmak isteyenlerin ne yapması gerektiği üzerinde durup bugünki devrimcilerin sosyalistlerin siyasal görevleriüzerinde durmak istiyorum.

Seçime katılma oranı çok yüksek olacak. Aslında herkes tek bir soruyla oy kullanacak: Erdoğan’ın akıbeti sorunu. HDP’nin parti olarak seçimegirmesi de tam da bu noktada anlam kazanıyor.Zira HDP bir burjuva partisi değil. İşçiler emekçiler adına siyaset yapan bir partinin seçime girmesibir yönüyle yeni bir kriz dinamiği açıyor. 12 Eylülbarajının 2007’den daha farklı bir şekilde delinmesinin yolu açılıyor. HDP’nin kendi tutumundanbağımsız olarak bu meclisi kilitleme potansiyelivar. Meclise girmesi AKP’nin işini zorlaştıracaktır.Bütün sosyalistler açıkça HDP’ye oy verme çağrısı yapmalıdır. Seçimlerde açık söylenmezse yaCHP’ye ya AKP’ye verilmiş bir destek olur.

HDP’ye yönelik KöZ olarak seçimlerde verdiğimiz destek önceki desteklerden farklı değil.
HDP’nin meziyetlerinden ona biçtiğimiz roldenkaynaklı değil. Hatta tersine HDP’ye rağmen HDPdiyoruz. Siyasal tutumlara rağmen verdiğimiz birdestek.

Bugün HDP’nin siyasi bakımdan yaşamsal önemi olduğunu düşünüyuroruz. Barajı aşmanın da koşulları var ve HDP bu koşulları yerine getirecekşekilde hareket etmiyor.Barajı aşmanın iki koşulu var: Birincisi, sert birmuhalefet yapmanız lazım. Hükümeti karşınızaalıp, net bir şekilde durmanız lazım. Amerikancıliberaller şunu öğütlüyorlar: “Tayyip neden seçimleri kazanıyor? Çünkü toplumu kutuplaştırmayı başarıyor. Gezicileri hedef tahtasına oturtuyor,Demirtaş’ı hedef tahtasına koyuyor, Kürt sorunuyoktur diyor. Esiyor gürlüyor. Erdoğan’ı muhattapalmayın, Deli İbrahim pozisyonuna koyun. Toplumun kutuplaştırılmasına izin vermeyin”.

AKP’nin başarısının sebebi toplumu kutuplaştırması değil, tam tersine bizim onun karşısına kendi kutubumuzla çıkamıyor olmamız. Eğer biz Gezi’den beri Kobanê eylemleri ve sonrasına net bir kutup olarak AKP’nin karşısına dikilseydik bugünkü siyasi tablo başka olurdu.

AKP’nin karşısına karşı bir kutup olarak çıkmak nasıl olur? Öncelikle Erdoğan gerilemedenTürkiye’de hiçbir demokratik konuda adım atılamaz, Erdoğan orada kaldığı sürece Türkiye’de hiçbir sorun çözülmez, diyerek olur.

Bunu nasıl söyleriz? Mart Mayıs sürecindeyiz.8 Mart’ı, Newroz’u 1 Mayıs’ı, HDP’nin seçim mitingine çevirmek lazım. 8 Mart kadınların günü,Newroz Kürtlerin 1 Mayıs işçilerin günü dememekgerekir.Solun en geniş birliğini sağlamak lazım. HDPbu iddiayla kuruldu. Fakat solun birliği konusunda2011’te oluşmuş olan Emek Demokrasi ÖzgürlükBloku’nun daha gerisinde. Bugün HDP’nin dışında olan ancak seçimlerde HDP’yi destekleyen Halkevleri, EMEP gibi siyasetler var. Bunlarla ortakseçim çalışması yapılması gerekiyor. Bunun formulasyonu bulunabilirdi.Erdoğan’ın elini kolunu sallayarak dolaşmaması için, bugün açık ve net bir şekilde oylarHDP’ye demek gerekir.

İBRAHİM AYDIN (ÖDP)
Hasan yoldaşın mücadelesi bizim de mücadelemizdir.

Rejim krizi temel konumuz. Rejim demek enyalın haliyle devletin şekli demektir. TC başta tekırka tek dine dayalı olarak tarif edildi ve ardındanda sınıfsız imtiyazsız toplum denildi. Emperyalistsüreçlerin etkisiyle de sömürge tipi faşizm olgusu ortaya çıktı. Atmışlardan seksenlere devletin buideolojik yapısına karşı mücadele gerçekleşti. Bumuhalefet 80 darbesiyle yenildi. Sonrasında devletfaşist niteliğini daha da artırdı.Buna karşı mücadeleyi özellikle Kürtler yükselttiler. 80’ler ve 90’lar bu takdir edilesi mücadeleyle geçti. Aynı zamanda ülkenin ekonomik yapısı ile ilgili de başka bir süreç vardı. Neoliberalpolitikalar hayata geçti özellikle 80 sonrasında.Devlet ülkeyi emperyalist sistemin tamamıyle pazarı haline getirmek istiyordu. Rejim bu sorunlarsebebiyle kendini sürdüremez hale geldi.

Ulusal sorun, sınıfsal sorun, inançsal sorunlarve mücadeleler bu rejimin kendini devam ettiremeyeceğini ortaya koydu.AKP eliyle bu rejim kurtarılmaya çalışıldı. GüyaTürkiye’de daha demokratik bir rejim kurulacak,askeri vesayet kalkacak çok kimlikli bir toplumolacaktı batıya göre.Sosyalistler kendini de bu sarmala çektiler “yetmez ama evet” örneğinde olduğu gibi. SonrasındaAKP kendi hâkimiyetini tahkim ettikten sonra gerçek ajandasını ortaya çıkardı. Bu sadece AKP değil, Ortadoğu’da gördüğümüz Müslüman Kardeşlergibi gruplar için de geçerli, bu çizgi Ortadoğu’datasfiye oldu ama maalesef AKP hala iktidarda.

AKP devletin bildiğimiz faşist niteliğini daha İslami bir tonda tahkim etmek istiyor. Birinci adım başkanlık, ikincisi ise eğitimde, yargıda, ordu içerisinde başka bir nesil yaratmak. Kürtlerin mücadelesi dışında batıda kitlesel bir mücadele çıkmamıştı. Gezi’de bu mesele başka bir boyut kazandı. Bu çok önemli bir şeydi. AKP’nin gerçek yüzünü gerek Avrupa için gerek Türkiye için ortaya çıkardı Gezi. Bir sonraki hamlesi başkanlık düzeni dedik. Bu Erdoğan’ın nevrotik davranışlarından kaynaklanan bir şey değildir. Kendini devam ettirmek hâkimi yetini artırmak için kurgulanmış planlarıdır. Sınıfsal bir meseledir. Faiz tartışması kesinlikle Erdoğan için önemlidir. İnşaat sektörüne oynadı. Kendini destekleyen burjuva kesimleri koruyup bunu oya çevirmek istedi. Tekelci burjuvazi de buna karşı çıktı. Kendince bir sermaye seçimi yaptı AKP.

Sosyalistlerin seçimleri bir kurtuluş gibi ele alması komik geliyor bana. Eğer biz en geniş anlamda geniş bir cepheyi bu rejimin karşısına dikemezsek kaybederiz. HDP’nin barajı aşmasını şiddetle isteriz ama herhangi bir seçim AKP’nin önünü kesemez.

Vekil pazarlığı gibi durumlar Haziran Hareketi’nin altını oyardı. Haziran Hareketi geniş bir birliktelik örgütlüyor. Biz dayanışmamızı göstereceğiz dedik. Sorunu sadece parlamento olarak ele almak yanlış. En geniş birliktelik kurmak lazım. Bunu tabi ki Kürtlerle bütün ezilenlerle yan yana omuz omuza yapacağız.

İbrahim Aydın’ın konuşmasının ardından, soru cevap kısmına geçildi. Soru cevap kısmında dinleyiciler görüş bildirip soru sordular. Dinleyiciler tarafından şu sorular yöneltildi:

1) İbrahim arkadaşa sormak istiyorum: Değerlendirmesi beni tatmin etmedi. Bir cepheden
bahsetti ancak yüzyıldır bu topraklarda süren bir mücadele var. Eleştirilere rağmen HDP’nin etrafında bir cephe oluştu. Faşizme karşı bir biçimde bir irade beyan etmek gerekiyor. HDP’nin yapmak istediği şey bu dönemde parlamentoyu işlevsizleştirmek tam da. Peki bu dönemde Haziran Hareketi’yle beraber ortak bir muahelefeti örüp, mecliste bütün ezilenlerin temsiliyetini sağlarsak 7 Haziran sonrası sokaklarda bu mücadeleyi daha da büyütmez miyiz?

2) Çetin arkadaşın bir tespitinden yola çıkarak soru olarak soracağım. Seçimlere kadar her
etkinlik HDP bayramı olsun dedi. Bu nasıl olur 1 Mayıs’ta, 8 Mart’ta sadece HDP’yi mi gündem edeceğiz? Her şeyi HDP’ye çevirmenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum.

3) HDP’ye: Erdoğan konuşmasında “Kürt sorunu diye birşey yoktur” dedi. Müzakere süreci
barış hakkı elbette ki tartışılmaz. Ancak Erdoğan’ı AKP’yi geriletmeden müzakere sürecinin ilerleyeceğini düşünüyor musunuz? Erdoğan’ı masaya oturtan Kürtlerin mücadelesidir. Karşı tarafı zayıflatmadan bu süreç ilerler mi? İkinci sorum ise; çözüm maddelerinden biri olarak demokratik anayasa sıralanmıştı. Demokratik anayasanın gereğini ne olarak görüyor HDP? Böyle bir barajın belirlediği bir meclisten demokratik bir anayasa çıkar mı? ÖDP’ye: 7 Haziran yetmez dediniz. Biz şunu soruyoruz; bu kadar kritik bir dönemde AKP’yi seçimde geriletmeden AKP’ye karşı bir mücadele mümkün mü? Seçim bu kadar önemsiz mi? Bu kadar önemsizse HDP’yi desteklemeyi ilke meselesine dönüştürmek niye? KöZ’e: Rejim krizinden herkes bahsetti. KöZ rejim krizi ezilenler açısından fırsat derken ayrı birşey mi kastetti?

4) HDP’ye: Tüm bileşenlerle ortak bir mücadeleden bahsetti. Gezicilere darbe diyen ve ittifaklar yapan bir parti olan AKP’yi yıkma noktasına getiren Gezi’ye niçin katılmadılar? KöZ’e: HDP’yi aspirin gibi görüp her şey de HDP demek yanlış. HDP zaten hep vardı hiç çözüm olmadı. ÖDP’ye: Sınıfsal karakterle olması gereken 1 Mayıs’ın HDP bayramı olmasına nasıl bakarsınız?

5) Kitlelerin bu önümüzdeki seçime odaklandığını siz de belirttiniz. CHP ön seçim yoluyla adaylarını belirleme yoluna gitti. HDP ön seçim konusunda ne düşünüyor? Mücadele eden insanlar ileri süreçlerde bu tutumlarından dolayı ön saflara çıkarlar. Bu seçimde öyle bir vitrin var ki, bir adayı gösterirken yaptığı işlerle hangi konumda olduğu belli olmasına rağmen aday gösteriliyor. Bunun açıklaması yapılırsa sevinirim.

6 ) HDP’ye: Rejim krizinden daha çok bir çelişki tespit ettim konuşmanızda. Anti-emperyalist bir tonda başladınız. YPG, mecbur kalarak ABD ve Barzani’yle masaya oturdu ve devrimden tavizler verildi. Bunun üzerine YPG’ye destek geldi. Bu bir çelişki midir?

7) KöZ’e: Bugün 12 Mart’ın yıldönümüydü. Pankartta “12 Eylül Barajını Devirmek için Oylar HDP’ye” yazıyordu. Bu pankart 12 Mart ve Gazi’yi suistimal etmek midir? ÖDP’ye: Oluşturulmak istenen birleşik mücadeleye HDP’yi seçimlerde desteklemek bir engel midir? HDP’ye: Seçim çalışması içinde varoşlarda eylemlerin AKP’ye karşı güçlü bir şekilde ilerlemesinin önünde bir engel var mıdır? Bu yapılmış mıdır?

8) KöZ’e: HDP’yi eleştirdi. Bu hangi saikten kaynaklanıyor? HDP’nin ciddi bir karşıtlık yapmaması neden? Rejim krizini lehe çevirmek için sol hareket nasıl bir siyasal hat izlemeli?

9) Bir görüş açıklamak istiyorum. Syriza diye bir şey var Yunanistan’da. İspanya ve Yunanistan’daki sınıf hareketi bizden çok daha güçlü. Biz şunu anlayamıyoruz. HDP’nin bu harekete benzeyen bir yönü var. Sınıf eksenli hareket önderlik edebileceği bir örgütlenme yaratabildiği için başarılı oldular. Böyle bir örgütlenme yoksa devrim yaptıktan sonra yozlaşırlar. Bizim meclise gönderdiğimiz insanları kontrol edebilecek bir örgütlenmeyi oluşturmamız lazım. Talepleri daha net ortaya koymak lazım. HDP’nin net bir tavrı yok. Üç başlı bir hareket var. Net olursak barajı geçebiliriz.

10) HDP’ye: Rojava Devrimi üzerine dedikleri hakkında konuşacağım. Rojava 21.yüzyılın ilk devrimidir, ortada bir Kürt baharı var biz de onu bu topraklara taşımaya çalışacağız. ÖDP: “Yetmez ama evet”çileri eleştiriyor doğru olarak, ama öbür tarafta onlar da CHP’ye net tavır takınmayarak kan taşıdılar. Gezi’de BHH içinden üç parti vardı ve bir önderlik yapamadılar. Böyle bir ihtiyaç var mı?

11) ÖDP’ye: Bir örnek vermek istiyorum. Berkin Elvan eylemi oldu HDP’nin ve BHH’nin çağrısı var. Şöyle bir iddia var; biz HDP ile eylemlerde birlik olacağız. O eylem ise bu iki çağrı ile gelenlerin ayrı yürüdüğü iki ayrı eyleme dönüştü. Pratikte bu söylem görünmüyor. Eylemde HDP’den ayrı durmaya özen gösteren bir kitle var. Ne söyleyeceksiniz?

12) HDP adayları belirlerken daha önce varoşlarda bir halk meclisi toplayıp adayların buradan seçilmesine çalışıyor. Ama bu meclisler sadece bir kere toplanıyor ve adaylar oradan belirlenmiyor. Bu seçimlerde yine böyle bir çaba içine girmeyi düşünüyor musunuz? Seçimlerden sonra büyütülecek mücadele daha önemli hale gelecek, devamlılığı sağlamak açısından kurucu meclis dediğimiz zaman forumları halk meclislerini örnek gösterebilecek miyiz?

İkinci turda konuşmacıların soru ve görüşler doğrultusunda konuşmaları şöyleydi.
ÖDP konuşmacısı Aydın: Bugün geldiğimiz nokta itibariyle, meclis üzerinden sürecin değişeceğine inanmıyorum. Burası da önemlidir elbette ama aslolan bunun dışında bütün ezilen ve yok sayılan herkesin en geniş bir cephe olarak kendini örgütlemesidir. Gezi’nin örgütlü bir halde bütün Türkiye’ye yayılması gerekir. HDP’li arkadaşlar bizim de arkadaşlarımız. Varsayalım barajı geçti ki bunu şiddetle istiyoruz. Bu durumda bizim arkadaşlarımızı bir mevzi olarak görüyoruz orada. Geçmese bu sistemin bütün meşruiyetini ortadan kaldıracak. Bölgede fiilen meclislerini kuracak Kürt hareketi. HDP parti olarak seçime girme kararı almış, buna saygı duyarız. Parti olarak girmesinin özellikle müzakere sürecinde kendisini güçlendireceğini düşünüyoruz. Zaten bu hareket artık Türkiye ve dünyanın kabul ettiği bir hareket. Kim olursa olsun bu hareketle masaya oturmak zorundadır. Bu süreçte en çok zorlanan AKP’nin masaya oturmaktan başka şansı yok. Seçimlerdeki tavrı olmazsa olmaz olarak ele almayalım. Sonrası önemli bizim için çünkü buradan süreç değişmeyecek. HDP barajı aşsa aşmasa da durum değişmeyecek. Bunu kurtuluş  olarak görmeyin, bu sistem tümüyle yerleşti. Hiçbir ayrıma bakmadan (elbete belirli kriterle, özgür ve demokratik Türkiye kriterleri) birlikte mücadele etmeliyiz. Somut talepler önemlidir, somut taleplerle bunun karşısına çıkılabilir. Bunlar da Kürt sorununa demokratik bir çözüm, laiklik ve emek vb. taleplerdir. Bu eksen de tekrar bir kurucu bir iradeyi ortaya çıkaracak bir süreç başlatabiliriz. Seçim sonuçları ne olursa olsun Türkiye bu halde en fazla iki sene dayanabilir. Bu durum patladı patlayacak. Mücadelenin olgunlaşmış olduğu koşularda bir kurucu meclis tartışabiliriz. Bu da çok uzak değildir diye düşünüyorum.

Erkan’ın sözlerine binaen şunları da ekleyeyim,   müzakere sürecini keşke berarer yapabilseydik. Ancak haklı olarak Kürt hareketi kendi sorunları etrafında pazarlık yapıyor mücadele eşitsiz gelişmiş. Sınıf mücadelesini de keşke bu müzakereye dahil edebilseydik.

KöZ konuşmacısı Eren: Seçimler bu kadar önemli mi diye sorular geldi yanlış anlaşılmış olabilirim ya da bu sorular bir politik savunma mekanizması da olabilir. Ben konuşmama rejim krizinden bahsederek başladım. Türkiye’deki bütün çelişkiler anayasa meselesi üzerinde düğümlenecek. Bu meclis veya gelecek başka bir meclis anayasa yapamaz, 12 Eylül’ün aygıtının kurumları 12 Eylül rejimini değiştiremez bunu ancak halkın egemenliğini aldığı bir kurucu meclis yapabilir. Bunu da ancak devrimci bir parti isteyebilir, biz de bunu yaratmaya çalışıyoruz. Her şey seçim değil yani. Her şeyin başının seçim olmadığını söylemek başka, bunu kullanarak seçimleri önemsizleştirmek başka bir şey. Bugünkü seçim en önemli seçimdir diyoruz, bu her şey seçim demek değil. Siz kendi anti-parlamentarizminizi sadece seçim döneminde hatırlıyorsanız bu sıkıntılıdır. Referandumda boykotu eleştirip, bu seçimler önemli değil demek biz bu seçimi pas geçiyoruz demektir. Bu seçimlerde bir tutum takınmak gerekir. HDP meclisi kilitler mi biz kefil olamayız ama böyle bir iddiası varsa sokalım meclise yapamazsa eleştirelim.

Madem seçimler bu kadar önemli değil Türkiye’deki sol örgütler niye hep seçimler meselesinden bölünüyor? İkincisi madem seçimler bu kadar önemsiz niye HDP’ye oy verip vermeme meselesini ilke tutumuna getiriyoruz? Ben sadece oy verelim dedim, ‘her şey HDP mi’ diye sorular geldi. HDP’yi eleştirdim ve HDP’nin barajı geçme konusunda doğru bir hat izlemediğini söyledim, ama bu eleştiriler HDP karşısında tutumsuz kalmanın bahanesi olmaz. Seçimi pas geçelim demek gündemin dayattığı konuyla değil gönlünüzden geçen gündemle uğraşalım demektir.

Baraj konusunda Demirtaş’ın söyledikleri talihsiz, “barajı geçemezsek dünyanın sonu değil” dedi. İlginç bir şekilde BHH ve HDP bu konuda aynı fikirdeler. HDP’nin barajı geçememesi demek Türkiye’de 2007’den beri yükselen rüzgârın tersine dönmesi demektir. Barajı aşamazsa HDP Türkiye hareketi olmayı devam ettiremez. Bunun Türkiye ve Kürdistan için farklı sonuçları olur. “Girse de olur girmese de olur, HDP’nin ortadan kalkıp DBP’nin aktif olmasının hiçbir sonucu yok” demek körlük olur.

Gezi çevre ile ilgili bir eylem değildi. Gezi’yi bu şekilde övenler en büyük kötülüğü yapıyor.
Gezi, TC tarihindeki en büyük siyasi ayaklanmaydı. Bu kitleler şu veya bu kesimin talebi için değil, Erdoğan gidecek galiba düşüncesiyle sokağa çıktı. Demek ki sektörel talepler bölüyor, ayrı ayrı kadının, Kürt’ün, işçinin talebi olabilir bölüyor; siyasi talepler ise birleştiriyor. Biz de diyoruz ki AKP’ye karşı ayrı bir toplumsal siyasal kutup yaratalım, seçimler bunun için bir fırsat. “HDP çok yaşa mitingi” yapalım demiyorum “AKP’yi sandıkta geriletelim mitingi” yapalım. Örneğin Newroz’da da Rojava Devrimi’ni selamlamak yerine – ki 21. yy’ın Nepal ile beraber ilk devrimidir- bu devrimin bize yüklediği siyasal görevi, IŞID’in destekçisi AKP’yi geriletmek görevini yerine getirmeliyiz. Yani 1 Mayıs’ı sendikalara Newroz’u Kürtlere 8 Mart’ı kadınlara bırakalım anlayışı yanlış bir anlayıştır.

Türkiye’de solun güçsüz olduğu tespiti yanlış. Türkiye’de sol yüzde 10 oy almaya çalışıyor. İstanbul’da bir milyona yakın işçinin buluştuğu Newroz eylemleri yapılıyor. Newroz Türkiye’nin en büyük işçi mitingidir. Bu mitinge siyaset taşımak önemlidir. Biz bugünkü krizi derinleştiremezsek bu zayıf olduğumuz için değil sorumluluktan kaçtığımız için olur bunun üzerini örtmeyelim. Görüşlerimiz eleştirilerimiz ne olursa olsun bu seçimlerde HDP’nin barajı aşması için çaba gösterelim.

HDP konuşmacısı Karabay: Hasan Coşkun’un bir sözü geçti “marifet iltifata tabidir” ki çok anlamlı bence de. Sanki sokak ile seçim arasında bir paradoks varmış gibi bir algı var. Kürt özgürlük hareketi de HDP’de seçimi ya da sokağı birbirini dışlayan şeyler olarak değil mücadelenin araçları olarak görürler. HDP’yi sadece parlamenterizm içinde görmeye çalışmak dar bir bakış açısıdır. Kürt özgürlük hareketinin en çok değer vereceği şey kendisine yapılan dostça eleştirilerdir. Eleştiri mücadele alanı içine girilerek yapıldığında eleştiriyi yapan odak o eleştirinin gerekliliğinin yerine getirilip getirilmediğini de denetlemlekle mükellef hale gelir, biz de ortak mücadeleden bunu anlıyoruz.

Erdoğan’ın bugün yaptığı konuşma da, “Kürt sorunu yoktur” sözleri bizler açısından AKP ile
özdeşleştirdiğimiz neoislamcılığın göstergesidir. Erdoğan Kürtlere dair iyi bir şey dediğinde dahi bunun arkasında siyasi bir çıkar vardır. Müzakere edecek aşamaya gelmiş olduğumuzu Türkiye sosyalistlerinin anlaycağını düşünüyoruz. Ama mücadeleden vazgeçmedik. Erdoğan hala Kürtleri inkar etmektedir. Bu kodlara karşı mücadeleye devam edeceğiz. Biz de değişen ne oldu? Biz Kürtlerin soykırımla karşı karşıya olduğu bir süreçten geldik, 2013’te şunu söyledik: Kürtlerin silahlı olarak elde edeceği kazanımı elde ettiğini düşünüyoruz. Artık silahlı mücadeleden başka yöntemle mücadele edeceğiz. Silahlı mücadeleyi ise verili Ortadoğu koşullarında tamamen bırakmadık. Mücadele tamamen terk ediliyor sonucu çıkmaması lazım. Demokratik anayasa için temel yaşam çerçeveleri var. HDK ve DTK bunun için var.

Gezi ile ilgili mesele, aylardır dolaşımda değildi, seçimle beraber tekrar dolaşıma sokuldu. Kürtler Gezi’deydi, BDP gençliği Gezi’deydi ve oradaydık. Gezi Türkiye’dir demem şundan; Gezi’ye katılan ırkçı insanlar da vardı, şimdi o hareketle ilgili yapılan tespiti bütün Gezi’ye bularsanız başka bir sonuca ulaşırsınız. Biz Gezi’deki hareketin taşıyıcısı olmak istiyoruz.

Kobanê ile ilgili en kritik dönemde ABD, Fransa ya da bir başkası tarafından yapılmış olan yardım ve silahlar Kürt hareketiyle ABD’nin yan yana geldiği anlamına gelmez. Bu bombalar IŞİD’i geriletti, bu bir gerçek. ABD’den gelen bombaya lanet okuruz ama IŞİD’e atılan bomba da bizi sevindirir. Barzani hareketi ile ilk defa farklı bir ortak düşman karşısında birleşildi. Barzani ile buluşacağım ortak nokta en fazla Kürtlük üzerinden olabilir.

Şu yanlış anlaşılmış: Arap Baharı benim tanımlamam değil. Çoğu emperyalistlerin güdümünde hareketlerdi. Aday belirleme sürecinde isteyen herkes gelip fikirlerini sunsun. Birçok STK ile istişareler yaptık. Yapıyoruz sonucunda üst komisyon karar verecek.

Birlikte seçim çalışması da ancak böyle yapılır. Bu seçim HDP’nin seçimi değildir. Statükonun karşısında yer alacak herkesi çağırıyoruz. İlçe seçim komisyonları herkese açık. Newroz’un içinde bütün toplumsal kesimlerin bulunduğu bir mecrada olması gerektiğini savunuyoruz.

Oldukça canlı ve verimli geçen panel sorulara cevabın verilmesinin ardından sonlandırıldı. Bu sürecin yakıcılığından kaynaklı hiçbir panelde olmadığı kadar panele gelen dinleyiciler panel bittikten sonra gerek konuşmacılarla gerek diğer dinleyicilerle tartışmaya devam ettiler. Komünistler olarak bu seçim sürecinde ezilenlerin önündeki fırsatların bilincinde olarak faaliyet yürütmeye devam edeceğiz. Bulunduğumuz her alanda seçim çalışmasında en az HDP’liler kadar sorumluluk alıp, HDP’nin barajı aşıp meclise girmesi için elimizdeki bütün imkanları kullanacağız. Bizim gibi düşenenlerle bir araya gelmek adına bu tip paneller ve söyleşiler yapmaya devam edeceğiz.

Yaşasın Komünistlerin Birliği!

Paylaş