[Bu yazı 2007’de KöZ Yayınları tarafından basılan Komünistlerin Gözüyle Siyasi Portreler kitabında yayımlanmıştır.]
Dünyanın her yerinde 1 Mayıs’la başlayan Mayıs ayı devrimciler ve işçi hareketi için hem yeni umutların filizlendiği hem de yoğun acıların yüreklere çöktüğü bir dönemeç oluşturur. Bu acıların ardında hem dünyanın dört bir yanında 8 saatlik iş günü mücadelede hem de 1 Mayıs eylemlerinde düşen devrimcilerin, işçi hareketi militanlarının anısı vardır. Umut filizleri de toprağa düşen bu fidanlardan türemektedir.
Mayıs ayında yitirilenler arasında çoğunlukla unutulan ama unutulmayı hak etmeyenlerden biri de Leyla Qasım’dır.
Leyla Qasım, Türkiye’de ölmedi, Türkiye’de hiç yaşamadı da. 1952 yılında Xeneqin’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini gördükten sonra ailesiyle birlikte Bağdat’a göç etti. Liseyi burada tamamlayan Leyla 20 yaşında KDP’ye katılmaya karar verdi.
Peşmergeye katıldığı zaman Güneyli Kürdistanlı Kürtler, zor bir dönemden geçiyordu. 1974’ün baharında BAAS rejimi bir kez daha Kürtler’e yönelik saldırılara girişmişti. Yurtsever Kürtler bağdat’tan sürülüyor, Kürt kentleri bombalanıyordu. Bu koşullarda Leyla Qasım’ın da dahil olduğu bir gruba bir uçak kaçırma görevi verildi. Ancak daha bu eyleme girişemeden, 24 Nisan 1974’te, Leyla ve dört yoldaşı yakalandı ve on dokuz gün sonra 12 Mayıs 1974 tarihinde idam edildi.
Leyla Qasım yargılama sırasında hakime: ” Beni öldürün fakat ama şu gerçeği de bilin ki benim öldürülmemle binlerce Kürt uyanacak. Ben Kürdistan’ın özgürlüğü yolunda canımı feda ettiğimden dolayı sevinç ve gurur duymaktayım” dedi. İdam sehpasına giderken ulusal marşını “Ey Reqib”i okuyordu.
O, Irak Baas diktatörlüğü tarafından idam edilen ilk kadın peşmergeydi. Kürdistan’ın yetiştirdiği nice kadın ulusal kurtuluş neferlerinden biriydi. 1974 yılında Bağdat’ta başarısız kalan bir uçak kaçırma eylemi sırasında ele geçirilmiş kısa bir süre sonra idam edilen ilk Kürt Kadın peşmerge olma onuruna erişmişti.
Her ne kadar kendisi vatanının kuzey parçasında hiç yaşamamış olsa da, Leyla Qasım’ın benzerleri, yaşadığımız topraklarda da eksik olmadı.
Koçgiri Ayaklanması’nın önderlerinden Alişer’in yoldaşı ve eşi Zarife, Alişer vurulduktan sonra, onu vuranlardan birini alnından vurmuş ve vakur bir şekilde eşinin yanına gitmişti. Dersim isyanı sırasında bir çatışmada ele geçmemek için kendisini yardan atan Seyit Rıza’nın yiğit eşi Bese de güzel bir örnektir. İhtimal «Kürdün Gelini» onun bu tutumundan esinlenmiş ve Kürdistan’ın yetiştirdiği nice yiğit kadın için söylenegelmiştir.
Nitekim özellikle 1980’lerden itibaren, Zarifelerin Beselerin uğruna öldükleri bereketli topraklar nice Zarifeleri, Beseleri, Leyla Qasımları yetiştirdi ve uğurladı. Daha pek çoğuna da gebedir.
İdam edilişinin üzerinden 30 yıl geçmişken, Leyla Qasım’ın uğruna öldüğü toprakların üzerinde artık Baas Diktatörlüğü hüküm sürmüyor ama Kürdistan hala bağımsız değil, Kürt ulusu özgür değil.
Güney Kürdistanlılar şimdi Leyla Qasım’ı yalnız Cigerxwin’un şiiriyle hatırlamıyorlar. Onun gülüşü kadar sıcak, yürekleri ısıtan bir umutla anıyorlar Leyla Qasım’ı. Çünkü Kürdistanlılar onun cesaret ve kararlılığına her zamankinden daha fazla ihtiyaç gösteren çetin bir sınavın eşiğindeler.
Komünistler Leyla Qasım’ı anarken Kürt halkının Kuzey Kürdistan’dakilerden ibaret olmadığını hatırlatmak, Türk ve Kürt halkları arasında kardeşçe bir birliğin olması için evvela bu kardeşliğin önündeki en büyük engellerin başında gelen ve Kürdistanı parçalayan sınırların aşılması gerektiğine işaret ediyor. Leyla Qasım’ın anısı da bu ödeve ışık tutuyor.
Leyla Qasım
Kolları arkadan bağlı
Saçlarından sürükleyerek getirdiler Leyla’yı
Söyle dediler
Kimsin, kimdi arkadaşların?
Adım Leyla’dır bayım
Babalarımın adıyla tanınır,
Benim ülkemde insanlar.
Yani anlayacağın
Leyla Qasım’dır
Adım, soyadım.
Arkadaşlarıma gelince
çok var tanıdığım, tanımadığım
Olimbia’da Gouges los, Lovembura
Clara, cezayirli Cemile ve diğerleri
Bilmem ki hangisini soruyorsunuz?
“Ne diyor bu krod kaltağı
Gavur isimler sayıyor bana
Tek anladığım Cemile adı”
diye bağırdı ağzı köpürerek
Tanrı dağı kadar müslüman
Albay, bir rütbeli saddam uşağı
Bir aşağı bir yukarı
Odada dolaşıyor albay
Aklını başına topla doğrusunu söyle
Kimdi arkadaşların
Biliyorum masumsun sen
Biliyorsun dokunmayız biz masumlara
Söyle de kurtul
Kimdi arkadaşların
Niçin “düştün” bu yola
Söyledim isimlerini
Arkadaşlarımın bayım
Bu yola ise “düşmedim”
Bu yolda doğdum ben.
Ben kawa’nın dişisiyim
Amerika’nın kızılderilisi
Harlem’inin zencisiyim bayım
Ve Mezrabotan Uygarlığı’nın sahibiyim.
“Yatırın” dedi kaltağı
Cepler açın vücuduna
Meydan okumak neymiş
Gösterin şuna.
Usandı falaka,
Usandı coplar
Usandı işkenceci
Ama usanmadı Leyla
“Kahrolsun Sömürgecilik”
“Yaşasın Bağımsızlık…”!
Buydu son sözleri
Ve bayrak gibi
Sallandı idam sehpası
Ben leyla Qasım’ım bayım
Belki siz tanımazsınız beni
Sizden önce bir albay vardı burada
Ölmüş olmalı ve öldü daha niceleri
Ama ben çoğaldım bayım.
Türkü türkü yayıldım
Marş oldum peşmergelerin dilinde
Mahkemelerde haykırıyorum
Ve öldükçe çoğalıyorum
Ben bayım…!
Cigerxwîn