[Aşağıdaki yazı Köz Gazetesi’nin Şubat 2002 tarihli 21. sayısında yayımlanmıştır.]
Son zamanlarda ilgili olsun olmasın sosyalistlerin tamamı ve düzenin sol kanadını tamir etmekle meşgul olanların bir kısmı, ÖDP’deki gelişmelerle ilgili. Kimlerin ÖDP’den ayrıldığı, kimlerin atıldığı, geride kalanların ne yapacağı, ÖDP dışına düşenlerin nasıl bir yol tutacağı, herkesin merak konusu. Kuşkusuz doğrudan doğruya konuyla ilgili olanların ve ÖDP içinde olmasa bile, gözü kulağı daima ÖDP’nin şu ya da bu kanadına yönelik olanların bu partide olup bitenlerle yakından ilgilenmesi, olağandır. ÖDP’nin akıbeti, düzenin sol tarafını yamamak için çare arayanları da elbette ilgilendirir. Bununla birlikte ÖDP’deki gelişmeler, bu partiyle yakın uzak bir ilişkisi yokmuş gibi görünen kesimlerin de ilgisini çekiyor. Belki de bunun bir nedeni, ÖDP’deki ayrışmaya varan tartışmaların başında ölüm oruçlarına ilişkin tutumun yahut Kürt sorununa ilişkin tutumun bulunmasıdır. Zaten bu ayrışmayı reformistlerle devrimcilerin ayrışması gibi sunmaya çalışanlar da, bu görünüşten yararlanma gayretindedir. (Örneğin Atılım Gazetesi’nde yayımlanan Şaban İba’nın yazısı da bu ekseni istismar etmektedir.) Atılım okurlarının ÖDP’deki gelişmeleri en çok merak edenler arasında olmadığı açıktır. Ama ÖDP’deki ayrışmayı reformist/devrimci ayrışması diye sunup yeni bir oluşumun muhatapları arasında Atılım’ı da gördüğünü söyleyen Şaban İba’nın yazısının yorumsuz olarak yayınlanmasıyla, bu yönde bir ilginin doğması, şaşırtıcı olmaz.
Kuşkusuz başka reformist partilerde olduğu gibi ÖDP içinde de yanlışlıkla (!) yer alan yahut devrimci arayışlara sahip oldukları halde şu ya da bu nedenle bu tuzağa düşen unsurlar olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Ama bunları bir umut ışığı gibi değil, fare kapanına konan peynir yahut bir ucubenin makyaj malzemesi gibi görmek daha doğrudur. ÖDP’ye varan süreç, hem bir bütün olarak, hem de kimi tekil unsurları bakımından topyekun bir tasfiye hareketini ifade eder. Bu tasfiye sürecine kimin hangi niyetle ve ne ölçüde katkıda bulunduğu önemli değildir.
Bugün ÖDP’den ayrılan ya da ayrılmak zorunda bırakılanlar, uzun zamandır ÖDP’deki tartışmaların «reformistlerle devrimciler arasında» geçtiği izlenimini yaratmak için yoğun bir çaba içindeydiler. (Örneğin Teslim Töre ve Mihri Belli’nin bu yöndeki iddiaları değişik vesilelerle önceden beri ortaya dökülmekteydi.)
Ne var ki ÖDP’deki ayrışmayı reformist/devrimci ayrışması olarak sunanlar, ÖDP’nin aslında yanlış bir zemin olduğunu farkettikleri için buradan ayrılmış değildirler. Buradan kendi arzularına rağmen ayrılmak zorunda kalmıştırlar. Dahası ayrılırken bile asıl ev sahibinin kendileri olduğu iddiasındadırlar. ÖDP yönetimini dağdan gelip bağdakini kovmakla suçlamaktadır. Bugün ÖDP’deki «temizlik harekatının» başını çekenlerden bir kısmının bir zamanlar dağlarda gezdikleri veya hiç değilse gözlerinin ve akıllarının dağlarda olduğu doğrudur. Ama ÖDP’ye zemin oluşturan SBP-BSP’nin bağa benzediği doğru değildir; bataklığa benzeştirilmesi daha isabetlidir. Bu bataklığın bugün yeniden bağ gibi gösterilmesi düpedüz yeni tuzakların kurulmakta olduğu anlamına gelir.
Üstelik ÖDP’nin gerçek evsahibi olmak iddiası kabahatinden büyük bir özür gibidir. Çünkü BSP zemininde sözüm ona devrimci olanaklar varmış gibi bir izlenim yaratmaya çalışanlar, Devrimci Yol’un tasfiyesini planlayanlar için, bu tasfiyeyi daha geniş kesimlere, daha kolaylıkla kabul ettirmelerini sağlayan bir katalizör rolü oynamışlardır. Devrimci Yolcuların katılımıyla oluşan ÖDP de benzer bir biçimde başkalarını da içine çeken daha büyük bir bataklık haline gelmiştir. Bu bakımdan «ÖDP’nin ev sahibi olmak», «gerçek ÖDP çizgisini temsil etmek» gibi iddialarla bugün ÖDP’deki ayrışmayı «reformist/devrimci» ayrışması diye sunmak, hırsızlığını marifet gibi anlatmaya benzer. Ve bu tür yavuz hırsızlar bugün yeni bir tasfiye dalgasının gelişmekte olduğu koşullarda hala ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.
ÖDP’den devrimci bir doğrultuda kopma iddiasında olanların ciddiyetinin ve samimiyetinin bir tek ölçüsü olabilir, o da ÖDP bataklığında tasfiyesi tamamlanan örgütlerin nasıl tasfiye olduğunu açık seçik ortaya koymakla işe başlamaktır. Bundan kaçınanlar ise bir önceki dönemdeki tasfiye operasyonlarından daha beter bir tasfiye planının özneleri olmaya adaydır.
Komünistlerin parti birliğini devrimci bir zeminde yaratma iddiasında olanlar evvela legalist tasfiyecilerle, özellikle de bunların devrimci maskesiyle gezme alışkanlığı içinde olanlarıyla yollarını ayrı tutmaya özen göstermekle yükümlüdür.
Bu bakış açsıyla daha önce ÖDP hakkında yapmış olduğumuz değerlendirmeyi, hatırlatmayı ve 80 sonrası peş peşe gelen legalist tasfiyecilik dalgalarını özetle hatırlatan bir değerlendirmeyi zorunlu gördük. Bu süreçle ilgili gelişmeler hakkında tutumlarımızı aktarmayı sürdüreceğiz.
1 Mayıs 12 Eylül ABD AKP Barış Bolşevikler Bolşevizm burjuvazi CHP devrim Devrimci Parti Ekim Devrimi emperyalizm Erdoğan faşizm Gezi Gezi Ayaklanması HDP Irak işçi sınıfı kemalizm Komünist Enternasyonal Komünistler Komünist Parti komünizm Köz Gazetesi Kürdistan Kürtler Kürt sorunu Lenin MHP oportünizm Ortadoğu Pasifizm PKK reformizm Rejim Krizi rojava Rusya Savaş seçimler SSCB tasfiyecilik TKP Troçki