Bu yazı Nisan 2017 tarihli Komünist KöZ gazetesinde yayımlanmıştır.
İki Taktik’ten Nisan Tezleri’ne Süreklilik mi Kopuş mu?
Ekim Devrimi’nin yani 7 Kasım 1917 tarihinde gerçekleşen muzaffer ayaklanmanın yüzüncü yılına yaklaşıyoruz. Ancak 7 Kasım ayaklanması boşlukta gerçekleşmedi. Rusya’da yedi ay önce aynı yılın Mart ayında yine Gregoryen takvimden ötürü Şubat Devrimi olarak anılan bir başka devrim gerçekleşmişti. Ekim Devrimi’ni muzaffer kılan devrimciler bu devrimin rüzgârından beslendiler, sarsıntısından faydalandılar. Ama bolşevikler aynı zamanda Şubat Devrimi’nin başarısızlığına devrimci bir yanıt ürettiler. Bu yanıtı üretmeleri için Şubat’tan Ekim’e giden yolda bolşeviklerin bir dizi önemli dönemeçten geçmeleri, her seferinde devrimci politikaları taktik esneklikle yürüterek kitlelerin üzerindeki oportünist etkiyi kırmaları gerekiyordu. Bu bakımdan Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılı aynı zamanda tüm bu dönemeçlerin de yüzüncü yılıdır. Ekim Dersleri’ni öğrenmek isteyenlerin, bolşeviklerin tüm bu dönemeçlerde takındıkları tutumları iyice irdelemeleri gerekir.
KöZ’ün arkasında duran komünistler bolşevizmin derslerini kuşanarak Komünist Enternasyonal’i aşacak leninist bir dünya parti yaratmak iddiasıyla yola çıkmışlardı. Dolayısıyla tüm bu dönemeçlerde yaşanan bolşevik-menşevik karşıtlığı onların varlık nedeni olarak gösterilebilecek bir anlam taşıyor. Tam da bu nedenle önümüzdeki aylarda KöZ, sayfalarında bu dönemeçlerin hepsine ayrı ayrı yer verecek. Böylelikle başarısız Şubat Devrimi’nden muzaffer Ekim Devrimi’ne giden yolun nasıl açıldığı görülmüş olacak.
Şubat’tan Ekim’e uzanan dönemeçlerin ilki Nisan Tezleri’dir. Lenin Şubat Devrimi ile birlikte Çarın devrilmesinden sonra mühürlü bir tren ile Almanya üzerinden Finlandiya’ya gelir. Oradan da 16 Nisan’da St. Petersburg’a geçer. Bir gün sonra ise Asker ve İşçi Sovyetleri’nin “İçinde Bulunduğumuz Devrimde Proletaryanın Görevleri” başlıklı bir konuşma yayınlar. Üç gün sonra Pravda’da basılacak olan bu yazı on kısa tezden oluşmaktadır. Sonrasında da Nisan Tezleri adıyla anılacaktır. Lenin tezlerini Nisan ayı içerisinde bolşeviklerin bir dizi toplantısında sonrasında da Mayıs ayında gerçekleşen parti konferansında geliştirerek savunacaktır.
Devlet ve Devrim, Sosyalizm ve Savaş Lenin’in örtbas edilen eserleri arasında gelir. Ne Yapmalı, Sol Komünizm gibi eserleri ise çarpıtılan ve hakkında hurafeler üretilen eserler arasında yer alır. Buna karşılık Nisan Tezleri’nin hem örtbas edilen hem de çarpıtılan bir eser olmak gibi tuhaf bir kaderi vardır. Söz konusu Nisan Tezleri olunca solun geniş kesimleri Lenin’in devrim stratejisine ilişkin görüşlerini değiştirdiğini, yahut devrimin bir aşamasından başka bir aşamasına geçildiğini tespit ettiğini ileri sürer. Bu hurafeyle birlikte Nisan Tezleri’nde Lenin’in devrim stratejisine dair tekrarladığı eski görüşleri çarpıtılmış olmaz. Aynı zamanda Lenin’in Nisan Tezleri ile birlikte partinin karşısında ilk kez ifade ettiği partinin programına, ismine ve yeni bir enternasyonalin örgütlenmesine dair görüşleri de hasıraltı edilmiş olur.
KöZ’ün arkasında duran komünistler siyaset sahnesine çıktıktan kısa bir süre sonra “Sosyalist Devrimcilerle Demokratik Devrimciler Nasıl Buluşur Proleter Devrimciler Onlardan Nasıl Ayrılır” başlıklı bir kitap yayınlamıştı. Söz konusu kitap, Lenin’in Nisan Tezleri’ne dair bu çarpıtmaların izini sürüyor, söz konusu hurafelerin nasıl olup da Türkiye Solu’nu yıllar yılı meşgul etmiş hala da meşgul etmeye devam eden içi boş Sosyalist Devrim- Demokratik Devrim tartışmasına yol açtığını gözler önüne seriyordu. Nisan Tezleri’ni tüm bu çarpıtmaları akılda tutarak anmanın hala anlamlı olduğunu düşünüyoruz.
Aşağıdaki çerçeveler söz konusu kitabın “İki Taktik’ten Nisan Tezlerine: Kopuş Değil Süreklilik” başlıklı bölümünden alınmıştır.
Nisan Tezleri ve Nisan Konferansı Hakkındaki Efsaneler
Nisan Tezleri ve Nisan Konferansı hakkında Rusya’daki devrimci hareketin tarihi ile ilgili olarak en çok okunan kitaplardan birinde söylenen şudur:
“Lenin’in Nisan Tezleri, Parti için, burjuva demokratik devrimden sosyalist devrime, devrimin birinci aşamasından ikinci aşamasına –yani sosyalist devrim aşamasına- nasıl geçileceğini gösteren parlak bir mücadele planı oldu. … Daha 1905 yıllarında Lenin, Demokratik devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği adlı broşüründe, Çarlık devrildikten sonra proletaryanın sosyalist devrimi gerçekleştireceğini söylemişti.”
“24 Nisan 1917’de Bolşevik Partisi Yedinci (Nisan) konferansı toplandı. …Parti tarihinde bu konferans bir parti kongresi kadar önemli bir yer tutar. ….Nisan Konferansı Kamenev, Zinovyev, Piatakov, Buharin, Rikov ve onların az sayıda taraftarının oportünist, anti-leninist tavrını açığa çıkardı.” (SBKP (B) Tarihi, Kaynak Y., s. 205, 209, 212)
Öte yandan, hemen hemen tüm “gayrı resmi” tarihçiler ise, 1917 Nisan-Mayıs aylarındaki gelişmeleri kimi eski bolşeviklerle ters düşen Lenin’in, İki Taktik’teki eskimiş formülasyonlarını terk ettiği bir dönüm noktası olarak tarif etmektedir. Bu bakımdan da Troçki’nin ve troçkist tarihçilerin söz konusu dönemeç hakkındaki saptamalarıyla örtüşen bir tutum akademik marksist çevrelerde olduğu kadar, siyasal gıdasını buralardan alma eğiliminde olanlar yahut buna mecbur kalanlar arasında da yaygındır. Seçeneklerin bunlardan ibaret olduğu sanısı, madalyonun bir yüzünden öteki yüzüne doğru gidip gelmekle sonuçlanan bir kısır döngüyü beslemektedir. Bu kısır döngüden kurtulmanın yolu, sınıf mücadelelerinin tarihine örgütsel-politik bir prizmadan bakmaktır. İşte 1917 Devrimi’nin içinden geçtiği “Nisan Dönemeci” tam da bu açıdan paha biçilmez bir hazine sunmaktadır. Rus devriminin en kritik safhası bu dönemeçte yer almaktadır; “Ekim dersleri”nin en zor ve fakat en değerli bölümü de buradan süzülür.
Lenin’in Nisan Tezleri ve bu tezlerin benimsenmesini izleyen süreç Rusya’daki proletaryanın yoksul köylülüğü de peşinden sürükleyerek iktidara yürüyüşünün pratik-siyasal süreci hakkında çok değerli dersler içerir. Ama genellikle bu dönem es geçilmektedir. Ya troçkistlerin yaptığı gibi, “Nisan Tezleri ile Lenin Troçki’nin Sürekli Devrim teorisini benimsedi, Troçki de onun örgüt anlayışını kabul etti” biçiminde eklektik bir çarpıtmayla; yahut bu dönemin Bolşevik Partisi’nin, Ekim Devrimi’nin ve hatta Komünist Enternasyonal’in kaderini belirleyen bu dönemde Lenin’in tutumunun bütünüyle benimsenmemiş olduğunun örtbas edilmesi yoluyla.
Nisan Tezlerinde Lenin, Troçki’nin Görüşlerini Kabul Etmiş Değildir
Herşeyden önce ilk yaklaşım doğru değildir. Lenin ne Nisan Tezleri’nde ne de başka bir zaman Troçki’nin 1906’da savunduğu “sürekli devrim teorisi” ni benimsemiş değildir. Bu teori esas olarak proleter devriminde devrimci partinin rolünü es geçen ve devrimi nesnel koşulların belirlediği bir süreklilik içinde ele alan bir teoridir. Bu yönüyle de esas olarak İkinci Enternasyonal’in mekanik determinizmi ile maluldür. Devrimin aşamalı aşamasız olmasından ziyade, hangi aşamada olduğuna dairdir. Troçki’ye göre atlanmış bulunan yahut atlanabilecek olan aşama (işçi hareketinin kendiliğinden gelişimi de dahil olmak üzere) nesnel süreçlerin belirlediği bir mecrada aşılmış, yahut aşılacaktır. Bu yaklaşımın Lenin’in baştan beri savunduğu çizgiyle bağdaşmasının mümkün olmadığını görmek için fazla gayret gerekmez. Kaldı ki, Troçki de Lenin’in Nisan’da vardığı nokta ile kendi teorisi arasındaki ilişkiye dair efsanelere mahal vermeyen bir açıklama yapmıştır:
“Sürekli Devrim” kitabının girişinde Troçki, “sürekli devrim teorisini” ortaya koyduğu “Sonuçlar ve Olasılıklar” (1906) broşürünü Lenin’in okuyup okumadığından emin olmadığını, daha doğrusu o-kumadığına inandığını belirtir; uzunca bir not düşerek şunları söyler:
“… Lenin 1919’da ‘Sonuçlar ve Olasılıklar’ı okudu mu, yoksa şöyle bir göz mü attı? Bu konuda kesin birşey söyleyemem. … 1919’da Lenin’nin benim öngörümü doğru bulması için, benim tavrımla kendisininkini karşı karşıya getirmesine gerek yoktu. Her iki bakış açısını tarihsel gelişimleri içerisinde ele alması ye-terliydi. Lenin’in ‘Demokratik Diktatörlük’ formülünü her kullanışında içini doldurduğu ve bu varsayımsal formülün kendisinden çok, sınıflar arası ilişkilerdeki somut değişimlerin tahlilinden çıkarsanan somut içeriği burada hatırlatmaya gerek yok. Bu taktik ve örgütsel içerik devrimci gerçekçiliğin klasik bir örneği olarak ebediyen tarihe geçmiştir. Taktik yahut örgütsel bakımdan Lenin’e karşı çıktığım hemen hemen her durumda, hiç değilse bunların en önemlilerinde haklı olan oydu”. (Sürekli Devrim, Köz Y., S. 57-58)
Bu sözlerde Troçki bir yandan tarihsel öngörüsünün doğruluğunu hatırlatıp vurgularken, bir yan-dan da “hemen hemen her konuda olduğu gibi” bu konuda da örgütsel ve taktik bakımdan Lenin’in haklı olduğunu söylüyor. Bu, hem anti- troçkist efsanelerin, hem de troçkist efsanelerin “teorik margariniyle” beslenmiş olanlar için bir muammadır. Zira birinciler “Troçki’nin Lenin’i inkar ettiğine” inanırlar; ikinciler ise, 1917’de Nisan Tezleri’ni sunan Lenin’in sürekli devrim teorisini benimseyerek Troçki’nin görüşlerine geldiğini; berikinin de Lenin’nin örgüt teorisini benimsemesi suretiyle bir sentezin oluştuğunu sanmaktadırlar.
Oysa Troçki’nin kendi söylediklerinden açık seçik anlaşılacağı gibi, Lenin’in 1917’de vardığı görüşlerin Troçki’ninkiler olduğunu söylemek mümkün değildir. Hatta 1919’da bile böyle bir karşılaş-tırmanın Lenin tarafından yapılıp yapılmadığı dahi kuşkuludur. Lenin’in görüşü kendi “tarihsel gelişimi” içinde bir noktaya varmıştır. Eğer bu varış noktası Nisan Tezleri ise, çıkış noktası olan İki Taktik tezleri işe yaramaz bir kenara atılması gereken tezler midir? Lenin’in Nisan Tezleri’nde böyle demediğini görmek zor değil. Troçki’ye gelince; o da bilakis İki Taktik’te formüle edilen yaklaşımın “devrimci gerçekçiliğin bir klasik örneği olarak tarihe geçtiğini” söylüyor.
Troçki’nin 1906’daki “öngörü”sünde yer almayan ve 1917’de, Şubat’tan Ekim’e giden yolun döşenmesini sağlayan Lenin’in partinin devrim stratejisindeki rolüne ilişkin katkısıdır. Hatta bu, 1905 Devrimi’nin zaferle sonuçlanmamasına bakıldığında da, gören gözler için kanıtlanmış olmaktadır; o tarihte Troçki bunlar arasında değildir. Eğer 1905 devrimini 1917’dekinin “provası” olarak ele almak doğru bir yaklaşımsa, besbelli bu iki olay arasında bir süreklilik bağı da kurmak gerekir. Bu sürekliliği sağlayan bolşevik hareketten başkası değildir.
Bu bakımdan 1917’ye gelindiğinde, Bolşevik Partisi’nin özgünlüğünü ve anlamını kavrayarak bu partiye katılan Troçki olmuştur. Lenin’in, Troçki’nin “kehanetini” kabul ederek katılabileceği bir yer bulunmayışı da başlı başına bir ölçü sayılmalıdır.
Lenin’in Nisan Tezleri Bütünüyle Benimsenmiş Değildir
Nisan Tezlerini bulandıran ikinci yaklaşıma gelince; bu, SBKP (B) Tarihi, -Kısa Ders- kitabındaki değerlendirmede en yaygın ifadesini bulur ve “Nisan Konferansında partinin Lenin’in çizgisine oturduğu ve bolşevikler arasındaki ‘oportünistlerin’ tecrit edildiği” anlamındadır. İlginçtir ki bu değerlendirme SBKP (B) Tarihi kitabının troçkistlerle buluştuğu ender noktalardan birini fade eder. Ne var ki, sanıldığının aksine, bir çok kritik dönemeçte olduğu gibi, burada da parti Lenin’i bir bütün olarak ve harfiyen izlemiş değildir.
Nisan Konferansında Lenin’in savaşa ilişkin tutum konusundaki görüşlerinin; Geçici Hükümet’in desteklenmemesi, menşeviklerle ve sosyalist devrimcilerle yakınlaşma taktiklerinin reddedilmesi, “Bütün iktidar sovyetlere!” şiarının benimsenmesi, RSDİP programının değiştirilmesi hakkındaki önerilerinin kabul edildiği doğrudur. Ama bu konulardan her biri aynı toklukla ve ezici bir çoğunlukla geçmiş değildir. 15 bini Petrograd’dan olmak üzere 79 bin partilinin seçtiği 149 delegenin katıldığı konferansta en net sonuç savaş konusundaki karara ilişkindir: 7 çekimsere karşı oy birliği ile Lenin’in görüşü benimsenmiştir. “Savaşın sürmesinden yana olan Menşevikler ve Sosyalist Devrimcilerle birliğin reddedilmesi” kararı da 10 çekimsere karşılık oybirliği ile kabul edilmiştir. Keza “iktidarın sovyetlere geçmesi için uzun süreli bir çalışmanın yürütülmesi” kararı 8 çekimser, üç aleyhte oya karşı 122 oyla geçmiştir. Buna karşılık bu kararın bir devamı olan “sosyalist devrim yolunda acilen pratik adımlar atmak gerektiği” konusu ancak 39 aleyhte, 8 çekimser oya karşılık 71 oyla geçebilmiştir. Bolşeviklerin bu ilk legal koşullarda yapılan konferansında seçilen yeni Merkez Komitesi’nin dengeleri ise bu konudaki oylamalarla çok orantılı değildi. Bir kere 9 kişilik komitede dört kişi (Kamenev, Nogin, Milyutin, Fedorov) konferansta benimsenen temel kararların en şiddetli muhalifleriydi (“eski bolşevikler” bunlardı). Stalin konferans öncesine kadar bunlarla aynı tutumu paylaşmakla birlikte, (kendisinin de sonradan açıkladığı gibi) konferans sırasında Lenin’in tezlerini benimsemişti. Lenin’i bu temel tezlerde baştan sona destekleyenler ise Zinovyev, Sverdlov ve Smilga idi. Bu üyelerden en çok oyu alan üç tanesi (Lenin-107, Zinovyev 101, Stalin 97) bir taraftadır ama “öteki tarafı” temsil eden Kamenev de 95 oy almıştır.
Asıl önemlisi ve üstü örtüleni ise Lenin’in Nisan Tezleri’nin sona kaldığı için ayrıntı sanılmaması gereken maddelerinin akibetidir. Partinin adının Komünist olarak değiştirilmesi önerisine bir tek Lenin lehte oy kullanmıştır. Zimmerwald’cılarla ilişkinin kesilip yeni bir enternasyonalin kurulması kabul edilmediği gibi, Stokholm Konferansına katılma kararı çıkmıştır. Oysa Lenin bunun “Komünist Enternasyonal’i geciktirme kararı” olacağını söylemişti. Bir bakıma Nisan Konferansı çelişkili kararlar almış olmaktadır. Çünkü, Rusya’da Menşeviklerle merkezcilerle birlik yapılmaması doğrultusunda karar alırken, Stokholm konferansında aynılarıyla ve onların uluslararası uzantılarıyla bir araya gelme kararı almıştır. Çelişki bundan ibaret de değildir: Nisan Konferansı bir de, bir ay önce Stalin’in önerisi ile gündeme gelen “Bolşevik-Menşevik karma komisyonu”nun kurulmasını benimsenmiştir.
Apaçıktır ki, bu tablo “Kamenev, Zinovyev, Piatakov, Buharin, Rikov ve onların az sayıda taraftarının oportünist, anti-leninist tavrının” açığa çıkması olarak tarif edildiği takdirde buradan ancak Nisan Konferansı hakkında bir kafa karışıklığı doğar. Nitekim öyledir. Nisan Konferansının Lenin’in görüşlerinin zafer kazanması olarak tarif edilmesi en azından Nisan Tezleri’nin (partinin isminin değişmesi ve yeni bir enternasyonalle ilgili olan) bir bölümünün ihmal edilmesi, anlamına gelir. Dolayısıyla Nisan Tezleri’nin “geçici hükümete ilişkin tutum” ve “demokratik devrim-sosyalist devrim ilişkisi” boyutuna daraltılması anlamı da bu ihmalin beslediği bir sonuçtur. Halbuki Nisan Konferansı bu biçimde yorumlandığında yalnız Nisan Konferansı hakkında bir yanılsama doğmuş olmaz; bu suretle İki Taktik’in özünün bulandırılmasına da katkıda bulunulmuş olur.
Nisan Tezleri, İki Taktik ve Komünistler Birliği’nin Ortak Noktaları
İki Taktik ve Nisan Tezleri arasında “devrim anlayışı” bakımından bir değişim olduğu fikrinin şu ya da bu biçimde kabulü asıl değişimin üstünün örtülmesine hizmet eder. Lenin’in 1905’te savundukları ile 1917’de savundukları arasındaki asıl fark İkinci Enternasyonal oportünizminin emperyalizm olgusuyla bağlantılı olarak teşhisinden kaynaklanan tutum değişiklikleriyle izah edilmelidir. Bu farkın dolaysız ifadeleri hem enternasyonal hem de Rusya’daki örgütlenmeye ilişkin olarak; diğer akımlarla (özellikle oportünist ve merkezci olanlarla) ilişkilere ilişkin olarak görülebilir. En açık seçik olanı da “sosyal demokrasinin kirli gömleğinin çıkartılması” ve “komünist” kimliğinin benimsenmesi noktasındadır; bunun bir sonucu da komünist bir enternasyonal kurulmasıdır. Bu bakış açısıyla yaklaşıldığında Nisan Tezleri’nin bu boyutunun asıl farklı ve önemli yan olduğu ve Nisan Konferansında benimsenmediği öne çıkar.
Açıktır ki, 1905 yılı ocak-ekim arasında menşeviklerle bolşevikler tam da devrim sorununa yaklaşım konusunda (İki Taktik) ayrılırken, bu devrimin ortasında, Lenin’in de özel gayretleriyle aynı parti çatısı altında yeniden birleşmeye yönelmişler; ve RSDİP’in 1906’daki dördüncü (Stokholm) kongresi “Birlik Kongresi” olmuştur. Besbelli 1917’de bolşeviklerin bazılarının aklında hala bu perspektif ve böyle bir olasılık vardı; tutumlarına yön veren de büyük ölçüde buydu. İşte Lenin’in hem bu “eski bolşevikler”den, hem de 1905’teki tutumundan asıl ayrıldığı nokta buradadır. İki Taktik ile Nisan Tezleri arasındaki diğer farklar, yani devrimin hangi aşamasında olunduğu sovyetlere ve hükümete ilişkin olanlar ise anlayış bazında ele alınabilecek türden farklar değildir. Bu farklar aynı anlayışın somut koşullarda somutlanması olarak görülmelidir. Nitekim Lenin de özellikle Nisan Konferansındaki tartışmalarda buraya vurgu yapmaktadır.
Lenin’in Nisan Tezleri’nde ortaya koyduğu anlayış esas itibariyle İki Taktik’tekinin 1917 devrimin somut koşullarında ifadeye kavuşturulması olarak görülmelidir. Lenin’in genel olarak olduğu gibi, 1905’teki formülasyonunda en önemli nokta devrimci partinin bağımsız varlığı ve baş-lı başına bir etken olarak rolüdür. Sadece bu benzerlik bile İki Taktik ile Nisan Tezleri arasındaki bağın kurulmasını kolaylaştıran başlıbaşına bir etkendir. Çünkü, Şubat-Ekim sürecinde Lenin’in Geçici Hükümete ve oportünistlerle merkezcilere ilişkin yaklaşımları hatırlandığında bu benzerlik daha somut bir nitelik kazanmaktadır. Bolşevikleri menşeviklerden de, Troçki’den de, bugün güya Leninizme sahip çıktığını iddia edenlerin birçoğundan ayırdeden asıl kalın çizgi de burada görünür.
Bu çizgi, İki Taktik’in ana konusunu oluşturan RSDİP Üçüncü Kongre kararlarıyla menşeviklerin Cenevre Konferansının kararları arasındaki ayrımı ifade eder. Söz konusu kitapta döne döne karşılaştırılan bu iki taktikten bir tanesi “Londra Kongresi” kararlarında apaçık bellidir:
“1) Konumu gereği en ileri ve tek tutarlı devrimci sınıf olan proletarya Rusya’daki genel devrimci demokratik hareket içinde de önder rolünü oynamak zorundadır.
2) Bu hareket (devrimci demokratik hareket- çn) şimdiden bir silahlı ayaklanma zorunluluğunun meydana çıkmasına varmıştır.
3) Proletarya bu ayaklanmada en enerjik rolü üstlenmekten kaçınamaz; ve bu da Rusya’daki devrimin kaderini tayin edecektir.
4) Proletarya ancak, ona mücadelesinde hem ideolojik bakımdan hem de pratik bakımdan rehberlik eden sosyal demokrat işçi partisinin bayrağı altında, tek ve bağımsız bir siyasal güç olarak bir araya geldiği takdirde bu devrimde bir önderlik rolü üstlenebilir.
5) Proletarya ancak bu rolü yerine getirebildiği takdirde, burjuva demokratik Rusya’nın mülk sahibi sınıfları karşısında sosyalizm mücadelesi için en elverişli koşulları elde edebilir.
Bu itibarla RSDİP Üçüncü Kongresi, proletaryayı otokrasiye karşı silahlı ayaklanma yoluyla doğrudan mücadele etmek üzere örgütlemenin, mevcut devrim döneminde partinin en acil ve en önemli görevlerinden biri olduğunu kabul eder.” (Bkz. TE. c.9, s. 68)
Lenin İki Taktik’te sık sık gönderme yapılan bu kongre kararının tam metninin kitabının 1907 baskısında aynen aktarılmasını uygun gördü. Bu baskının içinde yer aldığı “On İki Yıl” derlemesinin Önsöz’ünde bu kitap hakkında şunları söyledi:
“Burada bu kez sistematik olarak menşeviklerle aramızdaki temel farklılıklar sergilenmektedir. Baharda Londra’da toplanan ‘RSDİP 3. Kongresi’ (Bolşevik) ve Cenevre’deki menşevik konferans tamamen bu anlaşmazlıkları ele almakla uğraşmıştır; ve nihayet proletaryanın görevleri bakımından burjuva devrimimizin bir bütün olarak değerlendirilmesinde temel bir görüş ayrılığına vararak sonuçlanmıştır. Bolşevikler demokratik devrimde proletaryaya önderlik rolünü atfederken, menşevikler ona bir ‘uç muhalefet’ rolü biçmekteydi. Bolşevikler devrimin sınıf karakterini ve sınıfsal anlamını olumlu bir tarzda tanımlayıp, “muzaffer bir devrim ‘proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğüne’ varan bir devrimdir” diyorlardı. Menşeviklerse burjuva devrimi kavramını o kadar yanlış bir biçimde yorumluyorlardı ki, proletaryanın devrimde burjuvaziye kölece tabi bir rol üstlenmesine razı olmaya varıyorlardı. …” (T.E., c. 13, s. 113)
Bu fikrin döne döne işlendiği İki Taktik (içinde taktik sözcüğü geçiyor diye yanılmamak gerekir, çünkü o zaman bu kavrama verilen içerik bizim kullanmaya alıştığımız anlama gelmiyordu.) apaçıktır ki iktidarı ele geçirmek için çizilmiş bir stratejik plandır. Devrimin tarihsel görevleri, sınıf karakteri, bunlara bağlı olarak tanımlanan aşamaları vb. ile ilgili bir yazı değildir.
Bu kitap aynı programı benimseyen Rus sosyal demokratları arasında belki daha önemli ama daha dar çerçevedeki farklılıklarla ilgilidir. İki Taktik Londra’daki RSDİP Üçüncü Kongresi’nde bolşeviklerin; ve Cenevre Konferansında menşeviklerin karar altına aldıkları farkları açımlar. Bu farklılıklar ise esas itibariyle 1905 yılında patlak veren devrimde nasıl bir tutum alınması gerektiği ve burjuva demokratlarına biçilen misyon konusundaki ayrılıklar konusundadır.
İşte 1905’teki Lenin’i Nisan 1917’deki Lenin ile buluşturan çizgi buradan geçmektedir. Bu çizgi aynı zamanda 1905’te menşeviklerle bolşevikleri, 1917’de de “eski bolşevikler”le Lenin’i birbirinden ayırdeden çizgidir. O gün bugündür bütün menşeviklerle bolşevikler hala bu çizgi üzerinden ayrışmaktadır. İşçilerin ve Köylülerin Devrimci Demokratik Diktatörlüğü, Geçici Hükümet gibi kavramlar da ancak bu açıdan bakıldığında anlam bulmaktadır.
İki Taktik’deki Soyut Kavramların İçi Ne Zaman ve Nasıl Dolduruldu?
Bolşeviklerin Rus Devrimi ve onunla ilişkili olan dünya devrimiyle ilgili öngördükleri strateji oldukça yalın bir biçimde Lenin’in İki Taktik adlı eserinde açıklanmıştır. Önce otokrasi ve onun iktidarının dayandığı sınıf olan feodal aristokrasiye karşı proletaryanın önderliğinde tüm köylülükle yapılacak bir ittifak sayesinde demokratik bir devrim gerçekleşecek; bu devrimin sonrasında İşçilerin Köylülerin Devrimci Demokratik Diktatörlüğü kurulacak. Ardından köylülük içindeki sınıf ayrışması hızlandırılarak zengin köylülük yalnız bıraktırılacak, İşçilerin ve Köylülerin Devrimci Demokratik Diktatörlüğü’den uzaklaştırılacak ve böylelikle proletarya ve yoksul köylülüğün sosyalist diktatörlüğü kurulacaktı.
1905’te Bolşevikler kendilerini birden patlak veren bir devrimin içinde buldular. İki Taktik Rus-Japon savaşının kızıştırdığı bir iklimde, ilk sovyetin kuruluşundan 2-3 ay önce kaleme alındı. Lenin 1905 yılının başından itibaren, yani ünlü “Kanlı Pazar”dan beri, “Rusya’da devrimin başladığından” söz ediyordu (Bkz. TE c.8). “Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği” de, daha önce hatta bazan aynı başlıkla olmak üzere kaleme aldığı düşüncelerin toplandığı bir kitaptı. Lenin burada devrime bakış konusunda menşeviklerle bolşevikler arasındaki farkları ele aldı. Özellikle de bolşeviklerle menşeviklerin aynı RSDİP kongresinde (3. Kongre) biraraya gelemeyişleri gerçeğiyle bu farklılıkları bağlantılandırdı.
1905 yılının başından beri durmak bilmeyen işçi sınıfının ve köylülüğün militan eylemliliği, iki yüzlü liberal burjuvaziyi bile devrim yanlısı görünmeye zorluyordu. Menşeviklerin taktiği iktidarı burjuvaziye verip, tabandan bir muhalefet yürütmekti. Burjuvazi kapitalizmi geliştirecek, demokratik bir burjuva cumhuriyetini kuracak işçi sınıfı ise Avrupa’daki sınıf kardeşleri gibi örgütlenme özgürlüğüne sahip olduğunda sosyalizm mücadelesini yürütmeye başlayacaktı. Bolşeviklerin taktiği ise buna taban tabana zıttı onlar menşeviklerin katılmayı reddettiği geçici hükümetlere katılmayı kabul ediyor ve bu geçici hükümete ayaklanan proletarya ve yoksul köylülüğün iradesini yansıtacak bir kurucu meclis toplama görevini biçiyorlardı.
Peki bu geçici hükümet nasıl bir hükümet olacaktı? Burjuva liberallerle ittifak mı yapılacaktı? Ya da kimi bakanlıklar mı bölüşülüyordu? Lenin’in katılınmasını şart koştuğu geçici hükümetin bunlarla uzaktan yakından ilgisi yoktu, bu geçici hükümet bir silahlı ayaklanmayla çarlık hükümetinin yerle bir edilmesi sonucu doğacak olan bir hükümetti, ömrü de kurucu meclisin toplanmasına kadar olacaktı. Ama Lenin böyle bir hükümette bile liberallerle ittifak düşünmüyordu. Lenin, devrimin çarlık iktidarını şiddetlice sarstığı en kritik momentlerde liberal burjuvazinin bile devrim nutukları atmaya başladığını görmüş, devrimin liberal burjuvazi tarafından boğulmasını engellemek için proletaryanın devrime en etkili bir biçimde katılarak, kendi savaş organlarını egemen güç olarak kurumsallaştırmasının gerekli olduğunu savunuyordu. Bunun için de köylülükle ittifak yapılmasının gerektiğini ısrarla belirtiyordu.
1905’te Lenin’in proletaryanın önüne koyduğu acil hedef şuydu: Burjuva demokratik devrimin liberal burjuvazi tarafından yozlaştırılmasının ve içinin boşaltılmasının önüne geçip, devrimin sonuna kadar götürülmesi için burjuvaziyi yalıtacak gücü elde etmek. (Köylülüğü proletaryanın demokrasi mücadelesine yedeklemek bunun için gerekmektedir zaten.)
1905, Lenin’in deyimiyle “1917 devriminin bir provası” olmuştu. 1905 ile 1917 arasında birincinin ikincinin provası olmasını izah edecek türlü olgular sayılabilir. Ama bu soruna hangi açıdan yaklaşıldığına bağlıdır. Eğer soruna bu iki tarihsel olayın birer devrimi ifade ettiği göz önünde bulundurularak yaklaşılırsa, tabi ki bağlantı kurulacak konu siyasal iktidara ilişkin olmalıdır. Her ne kadar 1905 siyasal iktidarın alınmasına varan bir devrim niteliği taşımıyorsa da (zaten bunun için devrim provası denmektedir), bunun nasıl olacağına ilişkin önemli ip uçları sunmuştur; bunların başında sovyet gelmektedir. Üstelik sovyetin ortaya çıkışı daha önce ileri dönük bir perspektif olarak çizilen “proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü”, “geçici hükümet”, “kurucu meclis” gibi kavramların yerli yerine oturmasına ve birbirleriyle ilişkilerinin kavranmasına hizmet etmiştir.
İki Taktik’in (hele burada çizilen perspektifin daha kitap yazılmadan epey önce –en azından 3. Kongre’de- çizildiği düşünülürse) geçici hükümet ve devrimci demokratik diktatörlük kavramlarının somut olarak sovyet ile ilişkilendirilmesini beklemek abestir. İki Taktik’te demokratik diktatörlüğün bir burjuva parlamenter cumhuriyet olmayacağının altı çizilmiştir, geçici hükümetin burjuva partilerinin oluşturacağı bir hükümet olmayacağı vurgulanmıştır ve gündemdeki burjuva demokratik devrimin proletarya ve köylülüğün damga vuracağı bir devrim olması gerektiği ortaya koymuştur. Orada olmayan ise, bu devrimin varacağı kurumsal hedeflerin somut olarak tarifidir. Bunu ise yaklaşan bir devrimde güçlerin mevzilenmesi ve izlenecek taktiklerin saptanmasıyla uğraşan devrimcilerden değil, kahinlerden beklemek gerekir.
Devrimcilerden beklenmesi gereken, beklenmedik ve yeni bir tarihsel durumla karşılaştıklarında bunu derhal değerlendirip izlemekte oldukları çizgiyle bağlantısını kurarak somut bir siyasal perspektife oturtmalarıdır. Petrograd’da sovyetin kurulmasıyla ilgili (Ekim 1905) haberler gelir gelmez Lenin bolşeviklerin yayın organı Novaya Jizn’de yayınlanmak üzere, 2 Kasım günü kaleme aldığı bir yazı gönderdi. “İşçi Vekilleri Sovyeti ve Görevlerimiz” başlıklığını taşıyan ve 1940 yılının Kasım’ına kadar gün ışığına çıkmayan bu yazı şöyle başladı:
“Yoldaşlar! İşçi Vekilleri Sovyeti’nin rolü ve kapsamı sorunu şimdi hem Petrograd sosyal demokrasisinin hem de başkent proletaryasının tamamının gündemindedir. Bu yakıcı sorun hakkında bazı düşünceleri ortaya koymak için kalemi elime aldım. Ama yazıya başlamadan esaslı bir kayıt koymanın mutlaka gerektiğini düşünüyorum. Şu lanet olası uzaklardan yabancı ülkedeki iğrenç sürgünden yazmak zorunda olduğum için orada olmayan birisi olarak kendimi ifade etmek zorundayım. Üstelik bu somut ve pratik sorun hakkında Petrograd’da olmadan, İşçi Vekilleri Sovyeti’ni hiç görmeden işin içindeki yoldaşlarla görüş alış verişinde bulunmadan kesin bir fikir edinmek neredeyse tamamen imkansızdır.” (T.E., c. 10, s. 11)
Bu kaydı düştükten sonra Lenin, yazıyı yayınlayıp yayınlamama konusunu, yazı kurulunun tasarrufuna bıraktığını söyledi. Anlaşılan yazı kurulu da yayınlamayı uygun görmedi. Bununla birlikte bu yazı Lenin’in sovyeti ayaklanma organı olarak ve yeni devrimci iktidarın embriyonu olarak tanımladığı ilk yazıdır. Ve bu yazı Uzaktan Mektuplar’a çok benzer bir nitelik taşımaktadır. Çünkü bütün bilgi eksikliğine rağmen Lenin oldukça kendinden emin ve tutarlı bir biçimde Novaya Jizn’de Radin imzalı bir yazıyı eleştirerek başlamıştır.
“Sovyet mi, parti mi” sorusunu tartışan bir yazıdır söz konusu olan. Lenin yazının ayrıntısına bile girmeden sorunun kendisini reddetti ve mutlaka “hem sovyet hem parti sonucuna varılmalıdır” dedi. “Sanırım sovyetin herhangi bir partiye kayıtsız şartsız katılması yanlış olur. Muhtemelen bu fikir okuyucuyu şaşırtacaktır” diye devam etti. Yanılmıyordu, o sıra Petograd’daki bolşevikler, onun dediğinin tam tersini yapmaktaydı.
Bolşevikler 1905 sovyetine en son katılan örgüttü. Menşevikler ise sovyetin neredeyse isim babası konumundaydı; hem menşevikler hem Sosyalist Devrimciler derhal sovyetlere delegelerini göndermeye karar vermişti. Bolşevikler ise, ancak Sovyet, parti önderliğini peşinen kabul ederse, katılacaklarını bildirmişlerdi. Söz konusu Radin imzalı yazı, esasen Iskra döneminden beri Lenin’in sağ kolu olan Bogdanov’un başı çektiği bolşeviklerin tutumunu yansıtmaktaydı. Bogdanov, Petrograd sovyeti Sosyal Demokratların liderliğini baştan kabul etmediği takdirde bolşeviklerin Sovyete katılmasının imkansız olduğunu ileri sürüyordu. Bolşevik Merkez Yürütme Kurulu’nun Petrograd bürosu, Bogdanov’un etkisiyle Kasım 1905’te “Petrograd Sovyeti partinin liderliğini kabul etmezse sovyetten çıkılması” doğrultusunda bir karar çıkartmıştı. Bu karar sovyette okunduğunda, bolşevik olanlar da dahil sovyet delegeleri şaşırıp kaldılar ama bu ültimatoma kimse uymadı. Sonradan Lenin, Petrograd’a geldiğinde bu tutumu, Stockholm’de kaleme aldığı yazıdakinden daha sert bir biçimde eleştirdi “Ne siz ne de başkaları ültimatomlar yoluyla kendi politik gelişmelerinin zorunlu evrelerini atlamak zorunda bırakamaz işçileri.”
Lenin’in sovyet olgusu hakkındaki ilk saptamalarının proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü ve geçici hükümet kavramlarının içinin doldurulması bakımından önemlidir ve asıl bu nedenle İki Taktik ile Nisan Tezleri arasındaki bağın kurulmasına yardımcı olmaktadır. Lenin, Radine’in yazısına kısaca değindikten sonra tutumunu açıklamak için sovyeti nasıl gördüğünü şöyle tarif etti:
“İşçi vekilleri sovyeti genel grevden doğmuştur; (Ekim’deki genel grev- çn.) grev sayesinde ve grevin hedefleri adına kurulmuştur. Grevi kim yönetmiş ve sonucuna ulaşmasını sağlamıştır? Bağrında, bereket bir azınlık olarak sosyal demokrat olmayanların da yer aldığı tüm proletarya. Bu grevin peşinde olduğu hedefler neydi? Hem ekonomik, hem politik hedefler birarada. ….
Ekonomik mücadeleyi ilgilendiren kısım nispeten basittir ve özel anlaşmazlıklara konu teşkil etmemektedir ama sorunun öbür yarısı, siyasal önderlikle, siyasal mücadeleyle ilgili kısmı öyle değildir. Okuyucuları biraz daha şaşırtma riskini göze alarak hemen söyleyeyim ki, bu bakımdan İşçi Vekilleri Sovyeti’nin sosyal demokrat programı benimseyip RSDİP’e katılmasını istemek yararsızdır. Bugün siyasal mücadeleyi yönetebilmek için hem partinin, hem de sovyetin her ikisinin de mutlaka gerekli olduğunu düşünüyorum. …
Bana öyle geliyor ki, siyasal açıdan bakıldığında İşçi Vekilleri Sovyeti, geçici devrimci hükümetin bir embriyonu olarak tasavvur edilmelidir. Sovyetin en kısa zamanda kendini tüm Rusya’nın geçici devrimci hükümeti olarak ilan etmesi veyahut bir geçici devrimci hükümeti yaratması gerekir. ” (T.E, c. 10, s. 12-13)
Böylece İki Taktik’de soyut bir biçimde ortaya konmuş olan siyasal hedeflerin sovyet örneğinde somutlandığı görülüyor. Lenin, sovyetin geçici hükümet haline gelmesi veya yaratması fikrini genel güçler dengesi ve siyasal durum hakkındaki saptamalarla gerekçelendirdi.
“Bugün eksik olan gerçekten devrimci olan tüm güçlerin, kendilerini gerçekten devrimci olarak gösteren tüm güçlerin birliğidir. Bugün eksik olan tüm Rusya çapında bir siyasal merkezdir; canlı, zinde ve güçlü bir merkez; kökleri halkın derinliklerinde olan ve kitlelerin mutlak güvenine sahip olan kıpır kıpır bir devrimci enerjiyle hareketlenen ve örgütlü sosyalist ve devrimci partilere bağlı bir merkez. Böyle bir merkez olsa olsa siyasal grevi parlak bir biçimde yürütmüş olan; şimdi tüm halkın silahlı ayaklanmasını örgütlemiş bulunan Rusya için yarı yarıya bir özgürlüğü kazanmış ve tam özgürlüğü kazanacak olan devrimci proletarya tarafından oluşturulabilir.
Neden İşçi Vekilleri Sovyeti, böyle bir merkezin embriyonu olmasın? Sorusu belirir. Orada yalnız sosyal demokratlar bulunmadığ için mi? Bu bir elverişsizlik değil, avantajdır. Sosyal demokratlarla devrimci burjuva demokratlar arasında bir kavga birliğinin gerekli olduğunu daima kabul ettik. Biz bunun lafını ettik, işçiler gerçekleştirdi. İyi de yaptılar. …
Benim kanımca bir devrimci siyasal önderlik merkezi olarak İşçi Vekilleri Sovyeti fazla geniş değil, aksine çok dardır. Sovyet kendini geçici devrimci hükümet olarak ilan etmeli, ya da böyle bir hükümet oluşturmalıdır. Bu maksatla yalnız işçiler tarafından belirlenmiş vekilleri değil, şimdiden özgürlüğe yönelen denizci ve askerlerden başlayıp sonra devrimci köylüleri ve üçüncü olarak devrimci burjuva entellektüellerini çekmelidir. Sovyet, geçici devrimci hükümeti sağlam bir çekirdekle taçlandırmalıdır. Bu çekirdek bütün devrimci partilerin ve bütün devrimci demokratların (ama dikkat edin liberal değil devrimci olanların) temsilcilerini barındırmalıdır. Böyle yaygın ve çeşitli bir bileşim bizi ürkütmez bilakis bunu isteriz. Çünkü köylülükle proletaryanın ittifakı olmadan, sosyal demokratlarla devrimci demokratların savaşkan yakınlaşmaları olmadan, büyük rus devriminin tam zaferi mümkün değlidir. Bu belirli, acil ve pratik görevler için geçici bir ittifaktır. Ve sosyalist proletaryanın daha esaslı, ağır basan çıkarlarını ve nihai hedeflerini sürekli gözetecek olan, ilkelerine sadakatle bağlı ve bağımsız bir parti olan RSDİP’tir.” (T.E., c.10, s. 15-16)
Böylece Lenin İki Taktik’teki içi doldurulmamış kavramları devrimin somut gelişmeleri ve ortaya koyduğu somut dinamiklerle bağlantılandırarak böyle açıkladı. Tabi ki bu tasnifin siyasal muhtevadan yoksun olduğunu, net bir programı ifade etmediğini söylecek olanlar çıkacaktır. Lenin de öyle düşünmüş olacak ki;
“Bana şöyle itiraz edilebilir; böyle bir hükümetin programı devrimin zaferini güvence altına almaya yetecek bütünlükte formüle etmek mümkün müdür? Her türlü ikircimden, sükut ve ikiyüzlülükten, kaytarmacadan arındırılmış bir mücadele birliğini gerçekleştirebilecek kadar geniş bir program formüle edilebilir mi? Cevabım şudur: bu programı daha şimdiden hayat tamamen formüle etmiştir bile. Bu program halkın istisnasız bütün sınıf ve tabakaları tarafından ilkesel olarak benimsenmiştir; ortodoks rahipler dahil. ” (T.E., c.10, s. 17)
Bu sözlerin ardından Lenin neredeyse Nisan Konferansında önerdiği program taslağının maddelerini bir bir sıraladı:
“. Bu program herşeyden önce Çar’ın iki yüzlüce vadettiği siyasal özgürlüğün tam ve pratik olarak gerçekleşmesini içermelidir. İfade, vicdan, toplantı, basın, örgütlenme özgürlüklerini kısıtlayan bütün yasalar kaldırılmalı, bu özgürlükleri kısıtlayan bütün kurumlar lağvedilmeli; bütün bunlar derhal gerçekten emin ve fiili bir biçimde yapılmalıdır.
. Bu program, gerçekten ulusal nitelik taşıyan silahlı ve özgür halka dayanan Rusya’da yeni bir rejimi yerleştirmek için gerekli tüm güç ve iktidara sahip olan bir kurucu meclisin açılmasını içermelidir.
. Bu program, halkın silahlanmasını içermelidir. Halkın silahlanması gerektiğini herkes kabul etmektedir. Heryerde şimdiden yolakoyulmuş olan bu işi koordine etmek ve sonuna kadar götürmek gerekir.
. Geçici devrimci hükümetin programı, Çarlık canavarı tarafından ezilen tüm uluslara tam ve gerçek özgürlüğün derhal tanınmasını içermelidir. Özgür Rusya doğmuştur, proletarya mevzisindedir. Bir kez daha kahraman Polonya’nın ezilmesine izin vermeyecektir. …
. Bu program 8 saatlik işgününün ilanını içermelidir; zaten işçiler kapitalist sömürü mekanizmasına egemen olmak için başka baskı tedbirleri gibi, 8 saatlik işgününü şimdiden ele geçirmiş bulunuyorlar.
. Nihayet bu program tüm toprakların köylülere devredilmesini mutlaka içermelidir; toprakların tümüne köylülük tarafından el konması yönündeki tüm devrimci tedbirlere destek sunmalıdır, (yanlış anlaşılmasın biri hariç) topraktan yararlanma konusunda eşitlikçi tedbirler yanılsaması; daha şimdiden kendiliğinden oluşmuş bulunan ve kurulmaya devam eden devrimci köylü komitelerinin her yerde oluşturulmasını da bu program içermelidir.” (T.E., c.10, s. 17-18)
Lenin’in “İşçi Vekilleri Sovyeti ve Proletarya’nın Görevleri” başlıklı yayınlanmamış yazısı yayınlanmadı diye bu yazıdaki görüşlerinin bir esrar perdesi ardında kaldığını mı düşünmeli? Bu yazıda somut karşılıklarıyla ortaya konan şeyler açıktır ki İki Taktik’de yer almaktadır. Daha sonra yayınlanan başka yazılarda da yeralmıştır. Şubat-Ekim sürecindeyse daha geniş çaplı bir somutluk düzeyinde yeniden ifadeye kavuşmuştur